Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

Mail: jdgklgkd@homail.com

Yumuşatma kararı almak mı?.

Biz bu şeyin kontrolünü kaybettik!."
Bu sözlerin sahibi Almanya Başbakanı Angela Merkel!. Ocak ayı sonunda tüm Almanya'nın genel durumu incelendikten sonra yapılan bir toplantıda böyle dedi, aynen. 10 Şubat Çarşamba günü de, bütün Almanya'nın en erken 7 Mart'a kadar kapanması kararı açıklandı.
Ekim ayından itibaren vakalarda patlama başlamış, 50 binin üzerinde insan ölmüştü.
Pandemi adeta yeniden başlıyordu.
Peki ne olmuştu?. Almanya pandemi ile en iyi mücadele eden, en başarılı olan ülkelerin başında gelmiyor muydu?. Almanlar yazı plajlarda ya da bira parklarında keyifle geçirmemişler miydi?. Çocukları eylülde okullarına dönmemişler miydi?
Evet!.. Evet!.. Evet!..
..Ama ekimden itibaren her şey ters gitmeye başladı. Ve bunun sebebi talihsizlik değil, politikti.

*

Yukarda okuduğunuz satırlar, The New York Times'ın birinci sayfasında, Başyazı sütununda yayınlandı. Altındaki imza Anna Sauerbrey.. Alman Tagesspiegel Gazetesi Yönetmen ve yazarı..
Peki neler oldu Almanya'da.. Dr. Erdoğan Karatay'ın Frankfurt'tan yazdıklarıyla zaten biliyorsunuz ama, bir de Anna Sauerbrey'den özetleyelim.

*

Geçen ilkbaharda virüs Avrupa'da yayılmaya başlarken, Almanya'nın politikasına karar verenler çok hızlı ve etkin davrandılar.
Martta okullar, dükkânlar ve restoranlar kapatıldı. İkiden fazla insanın bir arada olması yasaklandı. Birkaç haftada vakalar hızla azaldı. Ülke nisan ve mayısta mutluluk içinde yeniden açılmaya başladı. Yaz boyu çok az yasak ve çok az vaka vardı.

Ama sonbaharda durum değişti. Pandemi istatistikleri yukarı doğru tırmanmaya başladı. Ama bu yükselmeyi göre göre, bu defa karar vericiler önlem almadılar. İzleyen haftalarda virüs tüm Almanya'da avantajı eline geçirdi. Ekimde vaka sayısı üçe katlandı. Cevap hafif oldu. Restoran ve barlar kapatıldı, ama okullar açık kaldı. Bu hafif kapanma bir ara durumu kontrol eder gibi oldu ama tam yılbaşı öncesi vaka sayısı istatistikleri dimdik oldu.. O noktada politikacılar sert davrandılar ve ülke yeniden kapandı. Ama ocak sonundaki bu karar çok geç kalmıştı. Pek çok yoğun bakım ünitesinde yer kalmamış, günlük ölümler dört misli artmış ve rakamlar, ilk dalgadaki en yüksek seviyeye eşitlenmişti. İkinci dalga ilkinden de kötüydü.
İlk dalga ile dünyaya örnek bir savaş veren Almanya, ikinci dalgada neden bu hale düştü, peki?.
Kısa yanıt!.
"Politika!."
2021 yılında Federal Alman Cumhuriyeti'nin 6 eyaletinde seçimler var.
Eylülde de Ulusal Parlamento seçimleri.
Yani eğer bir politik risk göze alınacaksa, tam da böyle zamanda alınır. Zaten bitkin milleti yeni yasaklarla, sonucu kesin bile olmayan kazançlar uğruna özgürlüklerinden mahrum etmek, politik açıdan çok riskli değil mi?.
Ülkenin sadece yüzde 4'ü aşılanmışken ve yeterli aşı temini sağlanamamışken, bir politik savaş patlak verdi. Devlet, yöneten koalisyonun partileri, Sağlık Bakanı, deliler gibi birbirlerini ithama başladılar.
Bayan Merkel, Avrupa Birliği'yle de kapıştı.
Bir gurup uzman, vaka oranı nüfus başına yüz binde 10'un altına düşmedikçe kapanmanın kaldırılmaması gerektiğini söylüyor.
Kapanma fedakârlık gerektiriyor, ama Kovid'i önlemenin başka yolu yok. Yoksa hem de bu seçim yılında çok daha ağır yasaklar almak zorunda kalınır.
Son "Kapanma" kararı Alman politikacıların, cesur davranabileceklerinin işareti oldu. Ama seçim kampanyası devam ederken, bu cesareti sürdürmeye, oy riskini göze almaya devam edebilecekler mi?.

*

Niye uzun uzun yazdım, Anna Sauerbrey'in makalesini.. Çünkü durum bize benziyor. Çünkü bugünkü iktidar koalisyonunun elinde iki ucu da pis değnek var.
Yasakları şiddetle takip ederek sürdürse oy kaybedebilirler. Sürdürmez de Kovid-19'un ikinci salgını başlarsa, daha çok oy kaybederler.
Oysa muhalefet rahat.. İktidar hangi ucu tutarsa tutsun, o tutulmayan ucu gösterip bas bas bağıracaklar..
"Neden öyle yapmadın?." Almanya örneği ortada.. Dünyanın her yerinde politika böyle yapılıyor..
Oysa 83 milyon insanın yaşadığı ülkemizde, bu ülke insanının sağlığı, hayatta kalması her ama her şeyin önüne geçmeli..
Meclis'te gurubu olan siyasal partilerin hepsi, ama hepsi, "Kovid" kararlarını beraber almalı, hepsi bu kararların altına imza atmalı ve hepsi Kovid kararlarını politika malzemesi yapmama sözü vermeli, gibi geliyor bana..
Siz de düşünün.. Ben bu arada, Frankfurt'ta yaşayan ve tam bir yıldır 7/24 Kovid'le savaşan Doktor Erdoğan Karatay'ın Anna Sauerbrey'in yazısıyla ilgili görüşlerini bekleyeceğim. Almanya'da da bir kutuplaşma var.. Peki Anna Sauerbrey hangi tarafta?. Onun yazdıkları, bir Sözcü ile Sabah yazarı farkına benziyor mu acaba?. Ne dersin Erdoğan?.

***


6222 ÖZEL SAVCISI'NA AÇIK İHBARIMDIR!.

Sayın Özel Savcım,
6 Şubat 2021 Cumartesi günü öğleden sonra ve akşam saatlerinde, yani bu devletin "Sokağa çıkma yasağı" ilan ettiği hafta sonu gününde, yüzlerce, bazı tespitlere göre 3 bine yakın insan Bağdat Caddesi'nde yürüyerek, yani yasağı hiçe sayarak Fenerbahçe Stadı'na girdiler. Görüntüleri hem stat dışındaki, hem de içindeki onlarca güvenlik kamerasında kayıtlıdır.
Bu insanlar gene devlet tarafından halka yasaklanmış tribünlere oturdular.
Maç öncesi Galatasaray takımı ısınmak için sahaya çıktığında, başta Teknik Direktör Fatih Terim ve kaptan Arda Turan olmak üzere, isimle haykırarak, anne, eş ve kız kardeşlerine "Sinkaflı" küfürler ettiler. Bu küfürler de stat kameralarında kayıtlı olmalı.. Kaldı ki, Spor Bakanı ve Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı da Şeref Tribünü'nde idiler. Onların da şahitliği geçerli..
Bugün 16 Şubat.. Aradan tam 10 gün geçti.. Ama 6222 Özel Savcılığı'ndan kamuoyuna tek satır açıklama yapılmadı.
Maçlar gerginlikler artarak ve kulüp başkanları tarafından hemen her gün artırılarak devam ediyor.
6222'nin işlediğini ve hiç kimsenin kurtulamayacağını göstermek için ne bekliyorsunuz Sayın Savcım?. Kan dökülmesini mi?.
Kaldı ki Sayın Savcım, Suçlu sadece o tribüne girenler değil..
Onlar yasak saatte, yasak yollarda nasıl yürüdüler?.
Girmeleri yasak stada nasıl girdiler?.
Oturmaları yasak tribüne nasıl oturdular?.
İzni alan Fenerbahçe Başkanı Ali Koç!.
İzni veren Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir!.
Yani alın size iki 6222 sanığı daha..
Ali Koç cin ya.. "Sağlık Çalışanları" yasak saatlerinden muaf ya!. Zaten her dediğine "Peki" diyen Özdemir'"Bu maça 3 bin Sağlık Çalışanı getirelim. Jest olur" demiş güya.. Özdemir'in de hoşuna gitmiş güya ve izin çıkmış..
Kime.. 3 bin çapulcuya..
Sağlık Çalışanları Derneği açıklama yaptı. "Bizim o statta 3 (Yazı ile üç) üyemiz vardı" dediler.
Planı görüyor musunuz Sayın Savcım.
Stat kapısında "1907" diye şifreyi söyleyen içeri girmiş..
Bunları ben biliyorsam, milyonlar da biliyordur ve devlete güven bu yolla da sıfırlanıyordur.
Nihat Özdemir'den başlayarak Ali Koç dahil bu olayı hazırlayanlar ve stada gelip Galatasaraylılara ad vererek, affedersiniz ana avrat sövenler dahil, kaç kişi hakkında soruşturma açtığınızı, kaç kişi hakkında eylem yaptığınızı açıklamanız, yapmadı iseniz bu yazıyı ihbar kabul etmenizi isterim, Sayın 6222 Savcım..
Saygılarımla,
Hıncal Uluç
Gazeteci/ Yazar

***


ZEYNEP'TEN ZEYNEP'E!..

Sevgililer Günü'nde en güzel yazıyı Zeynep yazdı. Köşemde sık sık okuduğunuz Zeynep Özyılmazel.. Yazdığı bir mektup!. Peki kime?.
Zeynep'e.. Yani kendisine.. Hep derim "Kendisini sevmeyen başkasını sevemez.. Sevgi kendini sevmekle başlar" diye ya!.
İşte o mektup!. Her kulağa küpe..

*

Merhaba Canım Zeynep,
Uzun zamandır mektup yazmıyordum sana. Bugün içinin hafif buruk olduğunu görüyorum. Aslında senin de farkında olduğun çok önemli bir şeyi bir de ben hatırlatmak istedim sana...
Bazen içinden, uzun zamandır yalnız olduğun için, "Hayatıma yeniden birini almakta zorlanır mıyım?" diye düşünüyorsun.
Çok haklısın böyle düşünmekte.
Alıştın çünkü iyice kendi düzenine.
Anlıyorum seni. İlk bakışta da zor olacakmış gibi duruyor, doğru.
Ama eğer düşünürsen, bunun tam tersinin geçerli olduğunu göreceksin.
Şu son bir senedir öğrendiğin belki de en önemli şey, önce kendinin en iyi hayat arkadaşı, sevgilisi, koruyanı, kollayanı olman gerektiği değil miydi? Ve gördüğüm kadarıyla sen bunu oldukça iyi başarıyorsun.
Eski ilişkilerine bir bak. O beraberlikleri sürdürebilmek için kaç kez kendi tercihlerinden, yolundan, hatta bazen yaşam tarzından vazgeçtin? Her seferinde uyum sağlaması gerekenin sen olduğunu düşündün ama hiçbirinde işe yaramadı.
Yerinde, zamanında ve dozunda çizmediğin çizgiler, dile getirmediğin "hayır"lar, geleneksel doğrularla yetiştirilmiş ancak özünde son derece özgür ruhlu olan Zeynep'i hırçınlaştırmadı mı? Sertleştirmedi mi?
Şimdi, bugün kendini çok daha iyi tanıyan, ne istediğini daha iyi bilen, ama daha yumuşak, uyum sağlayabileceği, esneyebileceği noktaların daha farkında olan, esneyemeyeceği durumda kendini koruyabilen ve tüm bunların yanında, yalnız kalmaktan da korkmayan bir Zeynep var.
Evet, yalnızlığınla barıştın, kendinle barıştın. Hayatınla ilgili isteklerin, arzuların daha net. Ve bu isteklerin, arzuların arasında bir ilişki de var elbette.
Ama sen bu ilişkiye ihtiyaç duymuyorsun.
İşte tam da bu ihtiyaçsızlık noktasından bakmak daha iyi geliyor sanki ilişkilere. Bir insanla sadece onunla birlikte olmak istediğin, onu sevdiğin için birlikte olmak... Hayatındaki bir boşluğu doldurması için değil...
Bir ilişki için en sağlıklı bakış açısı sence de bu değil mi?
Artık daha seçici olduğun, dolayısıyla seçeneklerinin de iyice azaldığı doğru. Bu anlamda işin daha zor olabilir. Ama şimdi, hayatını gerçek anlamda paylaşmaya, kendinde bulduğun iyisiyle, kötüsüyle kabulle gelen gerçek sevgiyi vermeye de bir o kadar hazırsın.
Evet her şey sevgiyle başlıyor.
Ve sen kendini sevmeyi öğrenerek en doğru yerden başladın.
Önünde kendini sevdiğin kadar sevileceğin, çok güzel günler var. Sen de buna inan olur mu?
Sevgililer Günü'n kutlu olsun...
Zeynep..
(Müzik Önerisi: Her Şey Sevgiyle Başlar - Bülent Ortaçgil. Nükhet Ruacan'dan da dinleyebilirsiniz)

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Adalet mülkün temelidir!." Hazreti Ömer (Bir kere daha.. Bin kere daha..)

TEBESSÜM
Nietzsche "Seni öldürmeyen şey, güçlendirir" demiş.
Bu çikolatalı pasta beni öldürmez. O zaman güçlendirir, demektir.. Oh be.. Dünya varmış!.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar