Kanal D'de yeni bir dizi başladı: Yargı... Henüz izlemeyenler için kafaları fazla karıştırmamaya özen göstererek özet vereyim:
Babası emniyet amiri, ağabeyi savcı olan delikanlı, kız arkadaşının öldürülmesi üzerine baş şüpheli olarak tutuklanıyor. Savcı ağabey, adliyenin en acar kadın avukatını, kardeşini savunması için tutuyor. Bu arada savcının evlenmek üzereyken ayrıldığı hakim sevgilisi de, başsavcının kız kardeşi. Başsavcı bu tatsız olay yüzünden bizim savcıya diş biliyor. Diğer taraftan kadın avukatın erkek iş ortağının babası da bizim avukatla büyük bir rekabet yaşayan başka bir savcı... (Sanırsınız koca bir aşiret olup, tüm yargı sistemini ele geçirmişler.) Savcı ve avukat kadın ilk bölümün son sahnesinde morga cesedi görmeye gidiyorlar. Avukat örtüyü kaldırıp bir de bakıyor ki, öldürülen kendi kız kardeşi...
İkinci bölümde işler daha da karışıyor. Kadın avukat, savunduğu kişinin, kız kardeşinin katil zanlısı olduğunu öğrenince savunmayı bırakıyor tabii ki. Ama o zaman da dava hakkındaki belge ve bilgilere kolay ulaşamayacağını anlıyor. Derken ölen kız kardeşinin sandığından daha farklı bir hayat yaşadığını, parası, mücevherleri hatta otomobili olduğunu öğreniyor. Otomobili bulup, araştırırken bir de bakıyor ki, savcının emniyet amiri olan babasıyla, kız kardeşinin sarmaş dolaş fotoğrafları var... Paralel sahnede ise baba; başsavcıya, ölen kızı tanımadığı yalanını söylüyor...
Sema Ergenekon'un senaryosunda beni tatmin etmeyen bir durum var: Savcı, suçlanan kendi erkek kardeşi olmasına rağmen soruşturmanın tam ortasında olmaya devam ediyor. Avukat, kardeşini öldürmüş olması muhtemel sanığı savunmaya devam ediyor. Amir baba, dosyadan el çektirilmesi gerekirken kendi isteğiyle yıllık izne çıkıyor. Yani nasıl oluyorsa, olayın tarafları, anında uzaklaştırılmaları gereken davanın yargı mekanizmasının içinde olmaya devam ediyorlar.
Tamam, yargının işleyişi konusunda bazı sorunlarımız var. Ama bu kadarı dizilerde bile olmaz!..
Hilal'e çok yakışan ödül
Hilal Özdemir... Hemen her sabah dikkatle takip ettiğim ATV'nin kahvaltı haberlerinin sempatik ve başarılı sunucusu. Ekrana ilk çıktığı gün dikkatimi çekmişti. Ben 'gözleriyle' gülen insanı severim ve ona güvenirim. Sadece ağzıyla güleni ise biraz sahte ve güvenilmez bulurum. Hilal, gözleriyle gülenlerden. Bu nedenle bir haber sunucusu olarak bende öncelikle güven oluşturmuştu. Sonra haber sunma tekniğine baktım. Her gün üzerine biraz daha koyuyordu. Rahatlayıp, kameraya alıştıkça gerçek hünerini gösterdi.
Türkçeye hakimdi, diksiyonu düzgündü, teklemiyordu, kıyafetlerinin, saçının, makyajının tümü doğru tercihlerden oluşuyordu. Stüdyoda ağırladığı konuklarına iyi çalışıyor, röportajlar sırasında sorduğu doğru sorularla fark yaratıyordu.
Sonunda Magazin Gazetecileri Derneği de ekranda ışıl ışıl parlayan bu genç sunucuyu fark edip ona Yılın Kadın Haber Sunucusu ödülünü verdi. Ödülün Hilal'e çok yakıştığını düşünüyorum. Geçenlerde Kovid-19 atlatıp bir süre ekrandan uzak kalan genç sunucuya 'ilaç' gibi geleceğini de...
Ekranda ikinci istismar
Didem Arslan'la Vazgeçme programında ailesi tarafından yıllardır istismar edilen D.K.'nın anlattıkları ekran başındakilerin kanını dondurdu. Ancak avukatlar ve psikologlar olaya büyük tepki gösterdi. Hukukçular; tecavüze uğrayan bir çocuğun, Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca sadece bir kez, o da savcı, avukat ve pedagog gözetiminde olayı anlatabileceğini hatırlattılar. Psikologlar ise çocuğun başına gelenleri milyonların önünde anlatmasının büyük bir travmaya sebep olabileceğini belirttiler.
Olayı görünce aklıma hemen Müge Anlı geldi. Müge benzer olaylarda çocuğu kameraların gerisinde tutuyor, özel ayrıntılara ise asla girmiyordu. Farkı da buydu zaten...
Gaf kürsüsü
İstanbul Arnavutköy'de kaldırım taşlarını söküp arabasına yükleyen şahıs, tepki gösterenlere karşı kendini savundu: "Ben buranın müteahhidi ile görüştüm. Alabilirsin dedi."
Zap'tiye
Seda Sayan'daki doktor hanım, Roman havası oynadı diye yerden yere vuruldu. Peki ya ekranda kendine tıp doktoru süsü vererek, kocakarı tarifleriyle akıl çelen, tıp programlarına para vererek çıkan dansözler ne olacak?
Ne demiş?
"Çok büyük terbiyesizlik ettim. Çok pişmanım. Sahnede içki içmeyecektim. İçki tüm kötülüklerin anası." (Serdar Ortaç'ın Beşiktaşlıları üzen talihsiz sözlerinin ardından özrü)
Yorum Yazın