Sizi bilmem, ama şu Pandemi süreci benden çok şey götürmüş de farkında bile olamamışım!
Sadece ben mi...?
Sanırım, hem ülkeden hem insanlıktan bu süreç, çok ama çok şeyler götürmüş!
Asıl, giden hasletlerimiz o kadar olmazsa olmazlarımız ki, bizim için ne kadar hayati olduklarının farkında bile değiliz.
Kolay değil, bakkaldan çakkaldan uzak durmak bir yana sokağa bile çıkamadık, dışarıda neler oluyor bilemedik!
Dün gibi hatırlıyorum geçmiş yazılarımda sık sık, "Dışarı çıktığımızda bıraktığımız sokakları bulabilecek miyiz, bulsak da o sokaklar bizim sokaklarımız mı olacak acaba?" diye yazmıştım.
Birileri, ''Öleceksiniz sakın sokağa çıkmayın'' dedi, oysa bizi altında kısık ateş bulunan kazana attılar da yandığımızın farkında olamadık!
Kendileri de satacaklarını, elimizdeki cep telefonlarından satmaya devam ettiler.
Dört duvar arasında tüketmekten başka çaresi olmayan, tükettikçe yavaş yavaş tükenmeye başlayan olmuşuz meğer!
Bayramdan bayrama da olsa görüşebilen aileler, cep telefonlarıyla bayram kutlayarak, bu bayram da dokunmadan sanal bayram yaşadı. ''Görüntülü arar dedenin, ninenin, ananın, babanın, eş ve dostların bayramını kutlarız'' deyip, geçim sıkıntısına rağmen tatil beldelerine koştular!
Hem de cep telefonlarından çektikleri kredilerle ve cep telefonlarından rezervasyon yaptıkları otellere...
Artık, evlerin otuma odasındaki televizyonların yerine, cep televizyonundan istediğin an, istediğin diziyi seyredebileceğin televizyon kanalları mevcut.
Yazının tam da burasında, salonumun duvarındaki televizyonun bir haber kanalında, Sayın Cumhurbaşkanımız kabine sonrası basın açıklamasına başladı.
Sayın Cumhurbaşkanımız daha konuyla alakalı açıklama yapmadan, sosyal medyada bir kampanya ''Teşekkürler Kılıçdaroğlu'' (!)...
Yani, şimdi dilimin ucuna geleni yazmasam olmayacak, zorla da söyletiyorlar kardeşim, muhalefet bile artık şunu anladı, "Yaparsa Sayın Erdoğan yapar".
Bakar mısınız, ben de sosyal medyanın tezgahına düştüm iyi mi?
Önümde bilgisayarım açık ve internete bağlı halde olduğum halde, yanı başımda duran cep telefonundan gündemi takip ediyorum!
Oysa, ben daha neler yazacaktım neler?
Olmazsa olmazlarımız, olması hayat memat meselesi olanlarımızı, nasıl da unutturuyor!
Dün, televizyon ekranlarındaki arenalar ve meydanlarda nasıl adalet dağıtıldıysa(!) şimdilerde de sosyal medya trend kulvarında da aynı şey yapılmakta!
İşin en acısı ne biliyor musunuz?
Bizim mahalle daha televizyona yeni alışmış, televizyonculuğu öğrenmeye başlayıp, birkaç kanal sahibi olmuşken, oldu olan bitenler!
Asıl sözüm, Ak Parti'ye...
Bakınız, yirmi yıldır iktidardasınız, siz iktidara geldiğinizde doğan çocuklar artık milletvekili oluyorlar ve bunu siz sağladınız.
Bakınız, sizin iktidara gelmenizden iki yıl sonra doğanlar oy kullanacaklar ve bu kuşak son iki yılını dört duvarın arasında, ellerinde cep telefonları, sosyal medyada geçirdi. Üstelik onlara dünü anlatacak babalarının, analarının, dedelerinin, ninelerinin yanına yaklaştırılmadan...
Bakınız, uzatmalı bir bayram dönüşü yaşadık, siz Yalova girişinden Eskihisar'a feribot kuyruğunda beklememiş insana, Osmangazi Köprüsü'nün ne değer ifade ettiğini anlatamazsınız.
Dahasını ben yazmayayım, en iyisi siz il başkanlarınız, belediye başkanlarınızla toplantılar yapın elbette, ama bunu en az ayda bir yazarınız, çizeriniz, medyacınız, sosyologlarınızla yapınız.
Eğer yapıyorsanız, en azından sanatçılarla böyle bir şey yapıldıysa, benim haberim olmadı.
Gerçi şimdilerde, sosyal medyada, kendimi yapayalnız sandığım tiyatro, sinema alanında, ne ülkücüler varmış da benim haberim olmamış(!)
Zararı yok haberim olmasın, eğer yapıyorlarsa, o zaman onlara söyleyiniz, size dün, bugün aynısını sosyal medyada tutacak materyaller üretsinler.
Bakınız televizyon seyircisi yirmi yıl önce size oy veren ya da yirmi yıl önce vermese de şimdilerde verenlerden ibaret. Bu saatten sonra bu kesim arasında geçişler çok ufak olur. Çünkü bu kesimde kırılmalar çok eskiye dayanıyor!
Ben ne yazacaktım, konu nereye geldi?
Neyse, ben daha bu konuları çok yazarım!
Çünkü, kırk yıldır yazıyorum!
Yazıyorum yazmasına da...
Yorum Yazın