Bana göre iki tür 'ihtiyar' var: Yaşlananlar ve yaş alanlar... Bazısı için yıllar sadece 'aşındırıcı' etki yapar. Geçen günler onların duygularını köreltir, vicdanını inceltir, hoşgörüsünü törpüler. Her şeye yerli yersiz sinirlenirler. Artık tamamen birileriyle çekişmek, tartışmak, aşağılamak, ötelemek için yaşamaya başlarlar. Sanırsınız son yıllarını yaşadıkları için hayatın kendisinden hınçlarını alırlar. Kırarlar, dökerler, gücendirirler. Gün gelip geride bırakacakları hayata duydukları öfke, onları kuşkucu, güvensiz hatta paranoyak kişiler haline getirir. Halk arasında onlara 'huysuz ihtiyar' denir.
Bir de 'yaş alanlar' vardır ki tadından yenmez. Yüzlerindeki her çizgiye minnet duyarlar. Girdikleri her yaşı bir öncekinden daha çok severler. Akşam olduğunda "Hayatımdan bir gün daha eksildi" diye üzülmek yerine "Hayatıma bir gün daha eklendi" diye şükrederler. Etraflarındaki herkesi eskisinden daha çok severler. Duyguları artık demlenmiştir. Geride bıraktıkları iyi ya da kötü her tecrübe için hayatın kendisine teşekkür ederler. Bilgelik, şefkat ve tevekkül adeta yüzlerinden akar. İyilik, güzellik ve doğrulukla geçen kendi hayatlarından emin olduklarından öte dünyaya yaklaştıkları için asla endişe etmez, tam tersi, vuslatı hasretle beklerler. Onlara da 'tonton ihtiyar' deriz.
Eminim, duama siz de katılacaksınız: Allah'ım, geriye kalan ömrümde beni yaşlananlardan değil, yaş alanlardan eyle...
Kraliçe'nin güvercinleri
Avcılığı her ne kadar sevmesem de, merhum Ufuk Güldemir'in bize emaneti Yaban TV'ye ara sıra göz atmadan duramıyorum. Geçenlerde Posta Güvercinleri adıyla ilginç bir belgesel izledim. Meğer İngiltere Kraliçesi Elizabeth yıllardır posta güvercini beslermiş. Güvercinlerine bakmak için de uluslararası posta güvercini yarışmalarının yenilmez ismi Carlo Napoliano'yu görevlendirmiş. Kraliçe, yarışmalarda ikinci olmayı bile kabullenemediği için sık sık gidip Carlo'yu ve güvercinlerini denetlermiş.
Bu arada uluslararası posta güvercini yarışmalarında milyonların döndüğünü de bu belgesel sayesinde öğrendim. Örneğin, Güney Afrika'da her yıl düzenlenen yarışmanın büyük ödülü tam 1 milyon dolarmış. Aynı fiyattan el değiştiren güvercinler bile varmış. Belgeseli izlerken ağzımı hayretten bir karış açık bırakan olay ise kaçırılıp Romanya'ya götürülen bir güvercinin tam 2 bin 100 kilometre kat edip, İngiltere'deki kümesine dönmesiydi.
Güvercinlerin nasıl olup da bu navigasyon mucizesine ulaştıklarına bilim adamları bile henüz bir yanıt verebilmiş değiller. Bakıcılar ise yarışmalar öncesinde küçük bir hileye başvuruyorlarmış. Önce, bir ay boyunca güvercini eşinden ayırıyor, yarışmadan bir gün önce bir araya gelmelerine izin veriyor, sonra da yarıştırıyorlarmış. Yani geri dönmelerinde kuşların yön bulma becerileri kadar 'sevda ateşinin' de rolü varmış.
Adaletin bu mu futbol?
UEFA Kupası'nda Kızılyıldız, Milan ile her iki maçta da berabere kalmasına rağmen (2-2 ve 1-1) deplasmanda atılan gollerin dezavantajıyla rakibine elendi.
Kızılyıldız iki maçta da güçlü rakibine karşı harika bir oyun ortaya koymuştu. Bu nedenle yenilgi almadan elenmesi bana adil gelmedi.
Evet, kupa kurallarına göre skor eşitliğinde deplasmanda atılan goller 2 sayılıyor.
Ama artık deplasmanın bir zorluğu kalmadı. Çünkü pandemi nedeniyle maçlar seyircisiz.
Adaletten yana bir futbolsever olarak maçlar seyircili oynanana kadar kupalardaki bu kuralın askıya alınmasını öneriyorum.
Gaf kürsüsü
"Kocişim bana katil almış. Kesene bereket evimin direyi..." (Eşinin hediye ettiği kettle'ı (Su ısıtıcısı) sosyal medyada paylaşan mutlu kadının notu)
Zap'tiye
Eskiden ekranlar gazete reklamından geçilmezdi. Şimdilerde yerlerini tuvalet kağıdı, kağıt havlu, ped ve çocuk bezi reklamları aldı. Medya olarak acilen kendimize yeni bir beyaz sayfa açmak zorundayız.
Ne demiş?
"Mesela ben biraz daha yaşlanıp Zeki Müren için kötü sözler söylersem, beni direkt vurun. Bana sormayın." (Burhan Şeşen'in tweet'i
Yorum Yazın