Adı Muhammed. Soyadı Salah.
Yani yüzde yüz Müslüman adı ve soyadı...
Dünya artık onu “Mo Salah” olarak tanıyor.
Liverpool’un şahane oyuncusu...
*
Bu yıl İngiliz futbol liginin başından beri Liverpool’u uçuruyor...
Ne Messi bıraktı ne Ronaldo...
İki haftadır futbolla ilgilenen herkes onun Manchester United’a attığı golü ve asisti konuşuyor.
Şimdiden futbol tarihine geçti...
*
Her maçını hayranlıkla seyrediyorum...
Maça çıkarken hep dua ediyor...
Her golden sonra şükrediyor...
Yüzüne bakıyorum...
Hiçbir zaman öfke, nefret yok...
Hep o sakin ve huzurlu insan...
O da eşi de hep o sıcacık gülüş...
*
İnançlı bir Müslüman ama inancıyla ilgili hiçbir hareketinde abartı ve yapmacık yok...
İnancını gösteri haline sokmuyor.
Taliban’ın kız çocuklarına okul kapılarını kapattığı bir İslam dünyasında o, doğduğu köydeki kız çocukları okula gitsin diye kız enstitüsü kuruyor.
*
Spor yazılarını daha Hürriyet’teki çok genç yıllarından hep ilgiyle okuduğum Alp Ulagay, bu hafta Oksijen gazetesinde onunla ilgili çok güzel bir portre yazısı yayınladı.
Bilgileri oradan aldım.
Başlıktaki soruya cevap vermeden önce, ikinci bir yazıda bu bilgileri sizinle de paylaşmak istiyorum.
LIVERPOOL FORMASINDAKİ MO, İSLAM KARŞITI SÖYLEMİ NE KADAR AZALTTI
- 2019’da Stanford Üniversitesi’nden dört uzman, sosyal medyadaki nefret söylemi üzerine bir araştırma yapmış.
- Buna göre, Salah Liverpool’a transfer olduktan sonra takımın bulunduğu Merseyside bölgesinde nefret suçlarında yüzde 18.9 azalma olmuş.
- Liverpool takım taraftarlarının diğer takım taraftarlarına yönelik Twitter postlarında Müslüman karşıtı ifadeler yarı yarıya azalmış.
*
İlk yazının başlığında “Dünyadaki 1 numaralı Müslüman o mu?” diye sormuştum. İfadeyi abartılı bulabilirsiniz...
Ama şunu unutmayın...
Bugün dünyada çok kuvvetli bir İslamofobi rüzgârı var. İslam imajını ne yazık ki hâlâ fanatikler, El Kaideciler, Talibanlar, Boko Haramlar zehirliyor. Ve yine ne yazık ki İslam alemi onlara karşı etkili bir mücadele veremiyor...
Yani, Müslüman aleminin dünyayı etkileyecek iyi ve olumlu rol modellerine ihtiyacı var.
*
Bu rol modelleri artık çıkmaya başladı. Nobel ödülünü alan Aziz Sancar, COVID-19 aşısını bulan Özlem Türeci ve Uğur Şahin gibi insanlar son zamanlarda dünyada olumlu bir İslam imajı çizmeye başladılar.
Bütün bunlar gösteriyor ki, İslamofobiyi...
- Kavga edenler değil, barıştıranlar,
- Dini siyasete alet edenler değil, tam aksine, çıkaranlar,
- Nefrete dönüştürenler değil, nefretten kurtaranlar,
- İnancı gösteriye çevirenler değil, iç dünyamızın güzelliği haline getirebilenler önleyecek...
*
Ama bu insanlar yetmez...
Dünyanın her yerinde daha binlerce olumlu Müslüman rol modeline ihtiyacımız var...
COVID-19 YATAĞIMDA GELEN BİLİNMEYEN BİR NUMARA
Önceki gün yatakta müzik dinlerken telefonum çaldı.
Baktım, “bilinmeyen numara” yazıyor.
Açtım ve arayan kendini tanıttığında şaşırdım...
Birazdan kim olduğunu yazacağım ama önce 3 yıl önceye dönüp başka bir şeyi anlatacağım.
*
Üç yıl önce yılbaşına 48 saat kala ayağım kırıldı.
Evde yatıyordum, yine böyle bir numara...
“Ben Ersoy Dede, geçmiş olsun ziyaretinize gelmek istiyorum” dedi...
İktidar yanlısı medyada beni en çok eleştiren yazarlardan biri... Şaşırmadım desem yalan olur.
“Tabii ki” dedim ve bir saat sonra elinde küçücük bir hediye ile geldi. Bir saate yakın sohbet ettik...
*
Ersoy Dede ilgiyle okuduğum yazarlardan biriydi... Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gezilerinden yazdığı renkli gözlemler çok hoşuma gidiyordu.
O kadar sevindim ki gelmesine... O günden sonra dost olduk...
Sık sık sohbet ediyoruz...
Ne o beni eleştirmekten vazgeçti ne de ben onun yazdığı her şeye katılmamaktan.
*
Aramızdaki duvar kalkınca, onun bir yanını keşfettim.
Türk pop müziği ve popüler kültür konusundaki bilgisini...
Bu da aramızdaki sohbeti daha da renklendirdi ve zenginleştirdi. Şimdi geleyim COVID-19 yatağında beni arayan meslektaşıma...
ARAYAN KİŞİ ‘MERHABA, BEN MUSTAFA’ DEYİNCE
- O gün Ersoy Dede’ye şunu anlattım.
Akit Gazetesi’nin rahmetli yazarı Hasan Karakaya ile de aramızda böyle bir yakınlık vardı.
28 Şubat döneminde gözaltına alınıp bırakıldığında, arayıp geçmiş olsun demiştim.
Annesini kaybettiğinde ilk arayanlardan biriydim. O da böyle günlerimde beni aradı. Birbirimizin gıyabında hep iyi bahsettik.
Ama ne o benim hiç katılmadığım yazılarını yazmaktan vazgeçti, ne de ben onun hakkındaki eleştirilerimden.
Öldüğünde çok üzüldüm...
Önceki gün işte yine böyle bir sürpriz telefon geldi.
Arayan Akit yazarı Mustafa Albayrak’dı.
O da beni en çok eleştiren köşe yazarlarından biriydi.
“Geçmiş olsun Ertuğrul Bey” dedi. Sohbet ettik. Sağ olsun bir de tweet atmış.
“Fikirlerimiz çok farklıdır ama biz onu fikir düzeyinde yenmek isteriz” demiş.
COVID-19 geçsin, buluşup sohbet edeceğiz inşallah.
Bir kere daha anladım ki, insani dokunuşlar çok önemli.
KARŞI MAHALLEDEN BİR MARVEL FAN’I BULUNCA YELKENLER İNİYOR
İnsanları tanıdıkça onların renkli taraflarını da keşfediyorum.
Mesela Rasim Ozan Kütahyalı...
O da aradı. Son zamanlarda konuşuyoruz. Genç yaşına rağmen onun yakın dönem Türk siyaset ve edebiyat tarihi, popüler kültür tarihi konusundaki bilgisine şaşırıyorum.
*
Nagehan Alçı aradı.
Bana göre son dönemin en başarılı gazetecilerinden biri...
Siyasi yelpazenin her kanadından insan ona konuşuyor.
*
Nihal Bengisu Karaca aradı. Diyarbakır’da sergi açılışında sohbet etmiştik. Geçmiş olsun dedi...
Onunla epeydir sohbetimiz var.
Bu sayede onun da caz ve pop müziği ile Marvel çizgi roman ve filmleri konusundaki bilgisini keşfettim.
ARTIK ‘KARŞI MAHALLE’ LAFINI KULLANMAYACAĞIM
Peki bu insanlarla aramızda bu sohbet var da ne oluyor?
Görüşlerimiz değişti mi...
Hayır, hâlâ farklı noktalardayız...
Bu farklılıklar düşmanlığa, nefrete, kine, iftiraya dönüşmedikçe ne önemi var ki...
*
Bir zamanlar “karşı mahalle” kavramını kullanıyordum.
Bunu düşmanca değil, fikri kimliğimizi belirlemek için kullanıyordum. Artık kullanmamaya karar verdim.
Bahçe duvarlarım hâlâ yerinde duruyor...
Ama yüksekliğini diz boyuma indirdim.
Komşuları görüyorum...
Ayrıca bahçemin kapısı hep açık...
*
Gelelim son psikolojik meseleye... Yazdıklarıma bakıp, “sahte bir Mevlânâcılık” falan diye dalga geçebilirsiniz... Hayır arkadaşlar, Mevlânâcı değil, harbi ‘Rock’n Roll’cuyum...
Sadece, artık “Street Fighting Man” değilim...
Yani sokak dövüşçülüğünü bıraktım...
YAKIN POP TARİHİ
YUSUF ATILGAN’IN KAYINBİRADERİ VE MEHMET EYMÜR’ÜN KIZ KARDEŞİ
Dün, Durul Gence’yi kaybetmemizle ilgili yazımda Ankara’da TED Koleji’nde kurulan ilk pop müzik grubu olan Sweaters’tan söz etmiştim.
Münir Tireli’nin web sitesinde grupla ilgili çok güzel bir çalışmayı bulup okudum.
Son 70 yıllık popüler müzik tarihimiz ve Ankara kültür tarihi açısından çok ilginç bir çalışma.
Meğer o grubun etrafında kimler varmış...
*
Ankara Koleji olarak bilinen TED Koleji’nde kurulan grubun ilk dört elemanı şunlar:
Burak Gürsel, Murat Sungar, Alp Arıkoğlu ve Kemal İnan...
Dördü de ileriki yıllarda büyükelçi ve işinsanı olarak Türkiye’ye çok hizmet etti.
Kemal İnan elektronik alanında çok parlak bir öğretim üyesi oldu. Hâlâ Sabancı Üniversitesi’nin dev kadrosunda.
*
Durul Gence ise o yıllarda Deniz Harp Okulu öğrencisi.
Gruba sonradan o da katılıyor.
Durul Gence’nin kız kardeşi Serpil Gence ise sonraki yıllarda “Anayurt Oteli”ni yazan Yusuf Atılgan’ın eşi olacaktır.
Grubun solistleri arasında ise tanınmış kadınlar var.
Mesela Lale Akat.
*
Bu arada Türkiye’nin tanıdığı en ünlü MİT’çilerinden biri olan Mehmet Eymür’ün kız kardeşi İnci Eymür de onlar arasındaymış.
REPERTUVARDAKİ İLK 2 ŞARKI
- Türkiye’nin ilk pop müzik grubu “Sweaters”ın o yıllardaki repertuvarına baktım. Neil Sedaka’nın “Oh Carol” ve The Drifters’ın “Save the Last Dance For Me” şarkısı çok gözdeymiş.
“Oh Carol” o yıllarda benim en gözde şarkılarımdan biriydi.
Tabii o yıllarda onu söyleyenin İstanbul’dan göç etmiş Yahudi bir ailenin çocuğu olduğunu bilmiyorduk.
Demek ki, biz “laikçiler”in ve “ulusalcılar”ın çocukları aynı yıllarda aynı müziklere takılmışız.
Yorum Yazın