"Başlıktaki sözler tırnak içinde..
Çünkü bana ait değil.. Sahibi Mustafa Denizli..
Maraton programını Yaşar Kemal'le açtı, Şansal Büyüka.. Sonra Mustafa Hocama döndü ve bu büyük kayıp için ne düşündüğünü sordu..
'Yaşar Kemal, yaşar' dedi Hocam..
Ölümünün ardından, ülkemde hemen herkes bir şeyler söylemişti. Okumuştum, dinlemiştim.
İzlemiştim.
Ama her şeyi 3 kelimeyle bu kadar güzel anlatan olmamıştı.
Yaşar Kemal, yaşar gerçekten.. Çünkü o daha yaşarken ölümsüzlüğe ulaşanlardan..
Sadece vatanı Türkiye'de değil, dünyada ölümsüzlerden o..
Shakespeare öldü mü?.
Mustafa Hocam 'Yaşar Kemal, yaşar!.. Bizler gideriz ama, o yaşar' dedi.. 'Bizler de acımızla yaşarız'."
***
3 Mart 2015 Salı günü köşemi kaplayan yazıya böyle girmişim..
1 Mart 2021, Yaşar Kemal'in ölümünün altıncı yılıydı ve gazeteler günlerdir Yaşar Kemal'le dolu.. Yaşar da büyük, medyamızın özellikle edebiyata meraklı kalemlerinin vefası da.. Ne güzel yazılar çıktı, lezzetle okuduğum.. Onların üstüne bir şeyler yazmak gelmedi içimden.. 3 Mart 2015 Salı yazısının devamını sunmak istedim, itiraf edeyim biraz da böbürlenmek için.. O yazı şöyle devam ediyor:
***
O zaman bir ekleme yapma gereği duydum hocama işte..
"Bizler acımızla, ama gururla yaşarız!.." Yaşar Kemal ile ayni ülkenin vatandaşı olmanın gururu..
Hele benimki daha da fazla..
"Yaşar Kemal'le dost, arkadaş olmanın gururu.." Onunla Cumhuriyet gazetesinin koridorlarında tanıştığımda, ben mesleğin çaylaklarından bir tıfıldım, o zamanın en büyük röportaj yazarı.. Röportaj yazarlığını bir edebiyat dalı olarak mesleğimize sokanların başında gelen büyük usta..
Dün sabah, Okur Temsilcimiz İbrahim Altay köşesinde anlatıyordu, "Yaşar Kemal ve Röportaj" başlıklı yazısında.
Büyük Usta ile 2 yıl önce bir söyleşi yapmış gazetemizden Damla Kayayerli ve bakın ne demiş Yaşar Usta..
"Bize insan yaşamının ve doğanın gerçeğini en güzel veren bir daldır röportaj. Röportaj bir sanat, bir edebiyat türü, bir yaratma eylemidir.
En az romanlarım kadar röportajlarıma emek verdim."
Sonra iyi bir röportajcı olmanın sırrını açıklamış..
"Hayatımda yazdığım en iyi röportajım Yanan Ormanlarda Elli Gün. O röportajı yazmak için İstanbul Üniversitesi'ndeki Orman Fakültesi'ne gittim; aylarca adam gibi çalıştım; ne kadar kitap varsa okudum."
Sonra yakınmış usta..
"Eskiden olduğu gibi çalışmıyor gazeteciler, okumuyorlar da." Ben, yıllardır, "Sor soruyu, al cevabı.
Ver sekretere çözsün..
Bu röportaj değildir. Bu söyleşidir.
Röportaj bir sanattır. Bir edebiyat dalıdır" diye yazıp dururum ya..
Fikret Otyam, Dünya'nın, Yaşar Kemal Cumhuriyet'in röportaj yazarlarıydılar o zaman..
İkisi de o zamana kadar ihmal edilmiş Doğu'ya, Güneydoğu'ya meraklı.. Beraber trenle giderlerdi Doğu, Güneydoğu röportajlarına ve yan yana yaptıkları gezilerde, birbirlerini atlatmak için insanüstü bir gayret sarf ederlerdi, dostluklarını bozmadan..
O zaman gazeteler, gazeteciler arasında rekabet vardı, düşmanlık değil..
Yaşar Kemal bir dağdı dedim ya, ilk tanıştığımızda..
Bense tıfıl.. Ama karşısına alıp saatlerce sohbet etmişti..
Ankara'ya dönüşümde nasıl kasıla kasıla anlatmıştım, "Yaşar Kemal'le konuştum" diye.. Orta sonda iken bayıla bayıla okuduğum İnce Memed yazarı ile konuşmuşum, boru mu?.
Erkekçe'yi çıkartmak için İstanbul'a geldiğimde, yolum bir daha büyük ustaya düştü. Patron Ercan Arıklı'ya, bakılan değil, okunan ve saklanan bir dergi yapacağımı söylemiştim. Yıllardır incelediğim Playboy'un yüksek tirajının sırrı oydu.. "Okunan" olma bakımından, iki bölümü efsaneydi, Playboy'un..
Playboy Söyleşileri ve her sayısında mutlak yer alan büyük imzalar..
Erkekçe Söyleşileri öyle yapacaktık ki, her biri olay olacak, her birinden gazeteler manşetler çıkaracaklardı.
Ahmet Kahraman ve Avni Özgürel'e verdim bu görevi.
Düşündüğümü fazlası ile yaptılar. Her söyleşileri olay oldu.
Peki her sayıda bir büyük yazar işini nasıl çözecektim..
Öyle birini bulmalıydım ki, hem derginin ilk sayısına büyük itibar sağlamalı, derginin kimliği hakkında fikir vermeli, hem de gelecek sayılar için gideceğimiz öteki büyük edebiyatçılara örnek olmalı, burun kıvırmalarını önlemeliydi. "O yazdıysa, biz de yazarız" dedirtmeliydi..
"Yaşar Kemal" dedim.. "İlk sayının kapağında Yaşar Kemal adı olmalı.." Ama usta, gazeteciliği bırakalı çok olmuştu.
Artık roman yazıyordu sadece ve romanlarıyla Nobel adayları arasında geçiyordu adı, hemen hemen her yıl.
Şimdi kalkıp hem de daha ilk sayısı bile çıkmamış, görmediği, bilmediği bir dergi için röportaj yazar mıydı?.
Ekipten Faruk Şensoy, "Ben çok yakınım Usta'ya" dedi.. "Gider anlatırım, ikna eder, hatta başında durur yazdırırım.." Gitti Faruk.. 10 gün kadar sonra elinde sayfalarla geldi..
"Menekşe'nin Balıkçıları.." "Röportaj: Yaşar Kemal"
Yaşar Kemal'in röportaj dalındaki son yazısıydı bu. Hani o "Edebiyat türü" olan röportajcılığın da medyadaki belki de son örneği..
Ondan sonra işte, dostluğumuz hızla ilerledi, sıkılaştı, yakınlaştı..
Aile dostu olduk.. Gitti, içimde bir ukde bırakarak..
"Yahu kız kardeşin Serpil'i de al, bir yemeğe çıkalım" demişti, geçen yazın başında.
Serpil, yazları Tuzla'ya gelirdi..
Adam olup bir türlü ayarlayamadım.
Nihayet aradığımda harika eşi, son yıllarını en mutlu geçirmesini sağlayan Sevgili Ayşe (Baban), "Ayakları iyi değil.. Yürüyemiyor.
Toparladığı zaman ben seni ararım" dedi..
Birkaç defa daha konuştuk Ayşe'yle..
Ayağı iyi durumda değildi..
Yaz, sonbahar bitti. Kış geldi ve kötü haber geldi.. Koma halinde hastaneye kaldırılmıştı.
Yaşı 92, durumu ağırdı.. Kimse renk vermiyordu ama durum "Allah'tan umut kesilmez" haliydi.
Dua edebiliyorduk ancak..
Kadere bakar mısınız?.
Öğle üzeri, "Çözüm Süreci"nde en büyük, en önemli adımın atıldığı haberi "Son Dakika" diye patladı..
İki saat sonra da "Yaşar Kemal" haberi geldi.. O haberi mi bekledi acaba, 12 Ocak'tan bugüne..
"Gözüm açık gitmeyeyim" mi dedi acaba?.
Hissettin mi bilmiyorum, sevgili dostum.. Ama ben hissediyorum.. Ben inanıyorum..
Çözeceğiz.. Mutlak çözeceğiz..
"Yaşam umutsuzluktan umut yaratmaktır" demiştin, Çukurova Üniversitesi'nde gençlere verdiğin derste..
Ölümünü bile "Umut" yaptın, Koca Yaşar!..
*
Çözemedik Sevgili Yaşar.. Ama rahat uyu.. Çözeceğiz.. Mutlak çözeceğiz.. Neler çözmedik ki biz!.
***
SKOR YAZARLARI!..
Sabah Spor elimde kalakaldı dün sabah.. Salı günleri genelde, bu gazetenin ünlü ve saygın köşe yazarları haftayı değerlendirir ya..
Ömer Üründül, Bülent Timurlenk ve Ahmet Çakar gibi üç dev imza, "Haftanın Takımı" ve "Haftanın Teknik Direktörü"nde birleşmiş:
"Fenerbahçe ve Erol Bulut!."
Fener hangi futbolu oynadı, Bulut hangi futbolu oynattı beyler?.
Maçı Fener'e Abdullah Avcı ve orta hakem Yaşar Kemal Uğurlu ve VAR hakemi Cüneyt Çakır hediye etmediler mi?. Siz de açık seçik olmasa da, öyle yazmadınız mı, bir gün önce..
O dev imzalarınıza nasıl kıydınız, nasıl sizler de skor yazarı oluverdiniz, iki hakem ortaklaşa bir son saniye penaltısını vermeyince?.
***
BELHANDA!..
Belhanda'nın meneceri her kimse işini iyi biliyor..
Ne yapıyor ediyor, artık maç yazıları ve eleştirilerinde bile yerin dibine sokulan, Fatih Terim'in bile ilk 11'den kestiği o yüz karası ruhsuz, o takımını 10 kişi oynatsa iyi, rakibi 12 kişi oynatan Belhanda'yı spor sayfalarında tutmayı başarıyor. Adının önüne "Yıldız" yazdırarak üstelik!.
Menecerlik işinde bir "Bal tutan parmağını yalar" hikâyesi olduğunu dünya biliyor. FIFA ve UEFA bile işin peşine düştüler..
Şimdi bizde Belhanda habersiz gün yok nerdeyse..
Efendim Belhanda kalacakmış.. İş pazarlığa kalmış..
Yönetim 1.5 milyon Euro önermiş. Belhanda 2.5 istemiş. Tezgâha bakar mısınız?.
Belhanda takla atacağı 1.5'a "Evet" diyecek ve çok sevgili Galatasaray'ı uğruna ne büyük fedakârlık yaptığını kanıtlayıp sempati toplayacak bir de..
Bakın açık söylüyorum..
Ya Galatasaray Başkanı ve yakın dostum Mustafa Cengiz beni uyutuyor ya da spor sayfamız, o işbilir menecer her kimse ona alet oluyor.
Mustafa Başkan bana hem de birkaç defa "Belhanda gidecek" dedi. Kayıtsız ve şartsız.
Menecerden sızma haberler ise tam tersini iddia ediyor.
Ya biri kesin yalan söylüyor..
Ya da Belhanda balını tutan parmakların sayısı çok fazla..
Daha ne diyim?.
***
REKLAM UĞRUNA..
Bana sorarsanız ikisi de hayatından memnun.. Adları sanları anılmaz olmuşken, magazin manşetlerinin, eklerin ve köşe yazarlarının, onların uzattıkça uzattığı polemiklerden beslenmelerinden hem de nasıl mutlular kimbilir..
Aralarında konuşup "Az daha sürdürelim" demişlerse eğer şaşırmam..
Birisi kız kardeşim kadar yakındı bana.. Ankara'ya geldiğinde evimde kalırdı. Öbürüyle senelerce ayni evi paylaştık, evlenip gidene kadar İstanbul'da..
İkisi de zirvedeydiler o zaman.. Birisi besteci, öteki yorumcu olarak.
Kadın ayni zamanda kişilik anıtıydı. Pek çoğu yakın dostum olan estetik cerrahlar, "Şu arkadaşını ikna et.. Burnundaki çıkıntıyı düzeltelim. Göğsüne de biraz takviye yapalım.. Bedava" dediler.. Yapsalar müthiş reklamları olacaktı tabii. Ondan bedava..
Söyledim.. "Hıncal" dedi.. "Bu burun benim karakteristiğim.. İnsanlar beni bu yüzle tanıdı, sevdi. Bıçak sürdürmem. Göğüslerim de bana yeter. Sahneye çıkarken alttan destekli bir sutyen giyiyorum, yetiyor bana.."
O yüzün bugünkü kim bilir kaç neşter ve bin botokstan sonra aldığı ruhsuz ve ifadesiz şekle ve o devasa doldurulmuş göğüslere bakabiliyor musunuz, doğru söyleyin..
Karakteri de değişti. Uzun hikâye, değmez.. Öyle değmez ki, adı bu sütunda geçmez.
Yakın arkadaşım besteci ise, bir hafta falan önce beni aradı. "Bir belgesel yapmış. İzledin mi" dedi. "Ben o kadınla ilgili hiçbir şeyi izlemem" dedim. "Ben izledim" dedi. "Sonunda bana sataşıyor. Yalan söylüyor üstelik.."
"Bilinçli yapıyor" dedim. "Bir albüm yaptı, bir de bu belgesel.. Kimsenin umurunda değil. Reklam olsun diye sana saldırdı. Sakın bu tuzağa düşme" dedim.
"Çok haklısın" dedi. Kapattık. İki gün sonra baktım bizim manşetlerde.. Cevap vermiş.. Sonra bir daha.. Bir daha.. Bir o.. Bir öteki.. Hâlâ karşılıklı atışıyorlar..
İkisi de hayatlarından memnunlar, yani..
"Aman benden uzak dursunlar" diyeceğim ama, bu yazıda adları bile geçmediği halde şimdi ortaklaşa bana saldırırlarsa şaşmam..
Eee!. Reklam devam etmeli..
İyisi, kötüsü olmaz!.
Ama benden cevap alamazlar.. Değmezler çünkü..
***
TEBESSÜM
Bir banka soymaya teşebbüs ederseniz, en azından on sene, kira, yiyecek içecek, su, elektrik, doğalgaz faturalarıyla sorun yaşamazsınız. Soygunda başarılı olmanız ya da olmamanız fark etmez!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Büyüdüm artık.. Anladım ki, masallardaki kadar masum değilmiş hiç kimse.. Sevmek acıtıyor, gitmek alışkanlık olmuş, ilişkilerde.." Sunay Akın
Yorum Yazın