İnsanoğlunun yaratılış gayesi karşısında zamanımızdaki hayat tarzıyla ilgili genel bir değerlendirme yapmak istedim.
Yaratılış gayemize ne kadar uygun yaşıyoruz acaba? Diye.
Değerli okuyucu;
Bu soru insan hayatının belki de en önemli ve en anlamlı sorusudur. Şöyle bir benzetme yaparsa: Bir araç düşünün ki; bu araçla ulaşmak istediğimiz belli bir yer var. Oraya gitmek üzere bir güzergâh belirleyip harekât planı yaparız. Sonra da yaptığımız plana göre yola revan oluruz.
Yolda önümüze gerek kendimizden gerek vasıtamızdan gerek yol durumundan gerek tabiat şartlarından ve gerekse başka şahıslardan kaynaklanan türlü engeller çıkabilir. Eğer bu engelleri birer birer aşıp ta hedefimize ulaşabilirsek ne mutlu bize! Yok eğer bu engellerden herhangi birine yahut birkaçına takılıp yola devam etmekten vazgeçer ya da izlememiz gereken yolu terk edip başka yollara saparsak hedefimize hiçbir zaman ulaşamayız.
YARATILIŞ GAYEMİZ NEDİR?
Yaratılış gayemizi Yüce Yaratan’ ımız bize şöyle bildirmiş:
-Bizi ve kâinatı Yaratan’ a hamdetmek, şükretmek, kanaat etmek, O’ na bize bildirdiği gibi kul olmak.
-Rabbimiz’ in bize lütfedip en güzel biçimde yaratıp sonra da bize emanet ettiği akıl, ruh, ve bedenimizin kadrini bilip, yaratılışımıza uygun bir hayat tarzı benimsemek. Kendimizi tehlikeye atmamak, hür türlü kötü alışkanlıklardan uzak durmak, Allah’ ın emirlerine uyup, yasaklarından kaçmak.
-İbadetlerimizle (Haşaa) Allah’ ı minnet altına alma gibi abuk sabuk bir düşüncede olmamak! Zira Allah’ ın kimsenin ibadetine ihtiyacı yoktur! İbadete bizim ihtiyacımız vardır. İbadet sayesinde akıl, beden ve ruh sağlığımızı koruyabiliriz.
Akıl, beden ve ruhumuzu sıhhatli kılacak bir hayat sürmemizi sağlayacak ve koruyacak şekilde davranmak.
Akıl, ruh ve bedenimizi, insanlara ve tabiata azami faydalı olacak şekilde geliştirmenin yollarını arayıp bulmak ve gereğini yapmak.
-Ailemizi evrensel doğrular dairesinde yetiştirmeye çalışmak. İlla da daha fazla maddi kazanç elde edilecek yolları doğru gösterip, o yollara sevk etmemek.
-Yakınlarımıza, komşularımıza, muhtaç olan diğer insanlara yapabileceğimiz yardımları esirgememek. İnsanlara iyi davranmak, cömert olmak, ancak savruk da olmamak, vefalı olmak, vaadimizden dönmemek, bencil olmamak.
-İnsanlara yararlı olmak. İnsanların hayatını kolaylaştırmak için çaba sarf etmek. Başkalarının haklarına geçmemek. İhanet etmemek, aldatmamak, yanıltmamak, bozguncu, bölücü olmamak. Gafil de olmamak.
-İlme, gelişmeye, yeniliğe, gelişmeye, azme ve gayrete karşı çıkmamak. Bağnaz, sabit fikirli, peşin hükümlü olmamak. Gerçeğe karşı inat etmemek.
-Sevgi, saygı, tevekkül, Hak’ ka ve kadere rıza göstermek, sabırlı, şükürlü ve kanaatkâr olmak, adil, hakkaniyetli, samimi, iyi niyetli, nazik, affedici, fedakâr, vefakâr, hoş görülü, kötüyü karşı sert, iyiye karşı yumuşak olmak, asi olmayıp muti olmak, dürüst, çalışkan, azimli ve temiz olmak, edepli ve terbiyeli olmak, insanlara hakaret etmemek, problem ve sıkıntıları, ilmin, Hilmi’n ve sükûnetin ışığında çözmeye çalışmak, vara yoğa şikayetçi olmamak,
-Başkalarının kusurlarını gizli gizli araştırmamak, aleyhlerinde gıybet etmemek, En başta kendi hatalarımızı bilip, düzeltmeye çalışmak. Başkalarının hatalarını düzeltmek isterken, şahsiyet yapıp insanları incitmemek, böylece nefislerini karşımıza almamak. Hataları gidermek, ancak şahsiyetleri yaralamamak.
-Darlık ve güçlük zamanlarında sabretmek, sabrı tavsiye etmek. Bolluk ve kolaylık zamanlarında şımarmamak, tuğyan etmemek. Bu durumlarda da imtihan edildiğimizin şuuruna vakıf olmak.
-Bizden olan (Elhamdülillah Müslüman’ ım diyen) ululemre itaat etmek. Ancak yanlışlara karşı kayıtsız kalmayıp, münasip bir lisanla ve imkânlar ölçüsünde uyarılarda bulunmak. Dosta dostça, düşmana düşmanca davranmak. Düşmanla gerektiğinde (Daha büyük ve acil düşmana karşı) güç birliği yapmak, ancak dost edinmemek.
-Tabiata karşı da sevgi ve saygıyla davranmak. İhtiyaçtan fazlasına tevessül edip, tabiatın dengesinin bozulmasına neden olmamak.
-İşgal ettiğin makamın hakkını vermeye çalışmak, bu mümkün değilse, ehliyet, liyakat ve kıdem ölçülerine göre daha uygun birisine makamı terk etmek.
-Gerçekte ehil, layık ve kıdem itibariyle uygun olmadığın bir makama talip olmamak, o makama oturmak için elinden gelen meşru, gayri meşru imkân ve vasıtaları kullanmamak.
-Rüşvet, iltimas, torpil, adam kayırma ve hakkı gözetmeme gibi toplumun çürüme ve yok olma sebebi olan fenalıklara asla tevessül etmemek.
-HÜLASA: SADE VE SAMİMİ MÜSLÜMANLIĞIN GEREĞİNCE BİR HAYAT TESİS EDİP YAŞAMAYA ÇALIŞMAK.
İNSANOĞLUNUN HAYATININ GAYESİ BUDUR.
VE İNSAN DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN, İSTER MÜSLÜMAN OLSUN, İSTERSE OLMASIN YUKARIDA ARZ ETMEYE ÇALIŞTIĞIM PRENSİPLER DAİRESİNDE YAŞADIĞI TAKDİRDE VARLIK VE HAYATININ GAYESİNE UYGUN OLARAK YAŞAMIŞ OLUR. YER YÜZÜNDE HİÇBİR KİMSE BU KURALLARIN DOĞRU OLMADIĞINI SÖYLEYEMEZ!
ÇÜNKÜ BU DEĞERLER YARATAN’ IMIZ TARAFINDAN BİZİM SIHHAT HUZUR VE MUTLULUĞUMUZ İÇİN BİZE BİLDİRİLMİŞ DEĞERLERDİR.
ÇÜNKÜ BU DEĞERLER İNSANLIK TARAFINDAN DA EVRENSEL DEĞERLER OLARAK KABUL EDİLMİŞ VE UYGULANMAYA ÇALIŞILAN DEĞERLERDİR. İNSANLIK BUNUN FARKINDA VE ŞUURUNDA OLMAYABİLİR AMA, İNSANOĞLU EL YORDAMIYLA BU DEĞERLERİ ARAYIP BULMA VE HAYATA KAZANDIRMA YÖNÜNDE İLERLEMEYE ÇALIŞMAKTADIR.
ANCAK NEFİS, ŞEYTAN VE BEYNELMİLEL ŞER ODAKLARI İNSANOĞLUNU BU YOLDAKİ İLERLEYİŞİNİ DURDURMA VE SAPTIRMA GAYRETİ İÇİNDEDİR.
İNSANOĞLU ARZ EDİLEN DEĞERLERE NE KADAR YAKLAŞIRSA O DERECE İNSAN, NE KADAR UZAKLAŞIRSA DA O DERECEDE İNSANLIK DIŞI BİR HAYAT BENİMSEMİŞ OLUR.
Hürmet ve muhabbetlerimle.
Yorum Yazın