Ertuğrul Özkök

Ertuğrul Özkök

Mail: djghdgd@hotmail.com

Vay canına benim burnum da soldan sağa doğru çarpıkmış

“‘Ne yapıyorsun’ diye sordu karım, aynanın önünde alışılmadık biçimde oyalandığımı görünce...

‘Hiç’ diye karşılık verdim. ‘Kendimce bakıyorum, burnuma, şu burun deliğimin içine basınca biraz acıyor da’...

Karım gülümsedi...

‘Ben de ne yana doğru çarpık diye bakıyorsun sandım’ dedi.

Kuyruğuna basılmış köpek gibi döndüm:

‘Çarpık mı? Benim burnum mu?’

Karım dingince:

‘Elbette canım, İyi bak: Sağa doğru çarpık...”

*

Luigi Pirandello’nun “Biri Hiçbiri Binlercesi” romanı bu cümlelerle başlıyor...

İşte bu cümleyi karısının ağzından işitmek romanın kahramanının hayatını altüst ediyor.

Çünkü “Kendisinin o güne kadar gördüğü ve sandığı gibi olmadığını” anlıyor.

Bu yeni kimlik onu deliliğin sınırına kadar götürür.

Ama aynı zamanda tuhaf biçimde özgürlüğüne kavuştuğunu da hisseder.

*

Geçen pazar günü, Şadan Karadeniz’in çevirisiyle Türkçe yeni baskısını tekrar okudum.

Romanın kahramanı Moscarda bu gerçeği 28 yaşında öğrenir.

Benim burnumda da bir çarpıklık vardır ve ben de bunu aşağı yukarı 30’lu yaşlarımda, yani yüzüm oturmaya başladıktan sonra öğrendim.

Ondan sonra mümkün olduğunca kameralara sol taraftan poz vermeye çalıştım.

Ama işe yaramadı...

Çünkü beni her taraftan çeken o kadar çok kamera vardı ki...

Çarpık burnum on binlerce defa yakalandı...

*

Evet, ben çarpık burunlu bir köşe yazarıyım.
*

Ama hiç olmazsa bir burnum var...

*

Aynı zamanda çarpık ruhlu bir köşe yazarıyım.

*

Ama hiç olmazsa bir ruhum var.

*

Ve bu gerçeği öğrenmek beni de özgürleştirdi...

ANA RAHMİNE HAKLI DÜŞEN DÜZGÜN BURUNLULAR YA SİZ

Özdemir İnce ile çok polemik yaptık ama onun bir cümlesi atasözü gibi ruhuma işledi.

Bir zamanlar FETÖ kumpaslarını savunan Türk liberalleri için şöyle derdi:

“Ana rahmine haklı düşenler...”

*

Evet Türk gazeteciliğinin böyle bir “köşe yazarı profili” de vardır. Pirandello’yu okurken dünün bugünün böyle köşe yazarlarının burunları geçti gözümün önünden.

Onlara ki, Tanrı tarafından kendilerine her gün her durumda haklı olma hakkı tanınmıştır...

Bir gün önce söyledikleri haklılığın bugün tersini söylüyor olsalar bile ikinci gün yine onlar haklıdır.

Her gün, her dakika, her saniye onlar haklıdır...

Çünkü hepsinin burnu dümdüzdür...

*

Şimdi kalkıp onlara “Tam Pirandello okuma zamanıdır” desem...

Beyhude... Okumazlar ki...

En iyisi onlara Pirandello’nun romanından bir-iki cümle yazayım...

Belki kendilerinden bahsedildiği için okurlar.

TEKRAR ÖZÜR DİLERİM BÖLÜMÜNDEN BİR CÜMLE

SAYFA 17...

“... biliyorum. Kötü niyetten değil... Kendinizi benim olmayan, sizin olan bir biçimde tanıyorsunuz, duyurmuyorsunuz, böyle görülmek istiyorsunuz; bir kere daha sizinkinin doğru, benimkinin yanlış olduğuna inanıyorsunuz. Böyledir, yadsımıyorum. Ama sizin bakış açınız benimki, benim bakış açım sizinki olabilir mi...”

*

Ben de buna küçük bir cümle ekleyeyim:

“Ve ey siz burnu düz olanlar, gün batmadan dönün sizi her gün haklı gösteren aynalarınızın karşısına... Düz burunlarınıza bakıp, bakıp kendi kendinize şükredin...”

Çünkü Tanrı sizsiniz...

Rabbimiz siz “Ana rahmine haklı düşenleri”, “Aynaların Tanrısı” olarak yaratmıştır...

*

Siz büyüksünüz abi...

Bana her gün “Burnun çarpık” diyebilirsiniz...

Vay canına benim burnum da soldan sağa doğru çarpıkmış

AŞI KUYRUĞUNDA DOYA DOYA YAŞINI 83’E ÇIKARAN FOTOĞRAF

BİLİYORSUNUZ“65 plus” olarak aşı sırasında beklerken geçen hafta çok ilginç bir iddia ortaya atıldı.

Bazı Amerikalılara göre “Bir insanın doya doya yaşadım demesi için 75 yaş yeterliydi”...

*

İlk itiraz beklediğim gibi başyazarımız Osman Müftüoğlu’ndan geldi.

İki yıl önce Bodrum’da birlikte çektirdiğimiz fotoğrafları göndermiş.

“Bize 75 yıl yeter mi” diye soruyordu.

*

Ama asıl etkili itiraz bir arkadaşımdan gelen Jane Fonda’nın geçen yıl çekilmiş bu fotoğrafıydı...

83 yaşında...

Şu poza, şu duruşa, şu estetiğe bakar mısınız...

*

Arkadaşım fotoğrafın altına şu notu yazmış:

“Doya doya yaşını 8 yıl geçmiş...

Şimdi sıra hayat pınarından kana kana içmekte...”

SERDAR SORUYOR: GERÇEKTEN O SAATTE AMERİKAN FUTBOLU MU SEYRETTİN

PAZAR günü “Superbowl’u kaçırmayın” diye yazdım ya...

Serdar Turgut’tan mesaj geldi...

“Gerçekten seyrettin mi?”

İspatlamak için gece devre arasındaki The Weeknd konseri sırasında ekran üzerinden çektiğim şu fotoğrafı gönderdim.

Evet bu dünyada nerede bir “büyük şov” varsa ben oradayım.

Benim hayatım bu...

Büyük şovlar için yaratılmışım.

Vay canına benim burnum da soldan sağa doğru çarpıkmış

SEYİRCİSİZ SAHA EFEKTİ YARATMADA AMERİKA, AVRUPA’DAN ÇOK İLERİDE

AMERİKAN Futbol Ligi’nin final maçı Superbowl’da hayranı olduğum The Weeknd konseri ile ilgili görüşlerim.

Her yıl devre arası şovlarda birden fazla sanatçı olurdu bu defa sadece The Weeknd vardı.

Devre arası şovu 7 milyon dolara mal olmuş.

The Weeknd kariyerinin başından beri çok tutulan şarkılarından bir medley yaptı. Sonunda geçen yıl çıkan son albümünün en flaş şarkısı “Blinding Light”ı söyledi.

Ancak son albümünün kliplerindeki gibi kanlı sahneler yoktu.

Şov sahanın ortasında değil başka yerdeydi. Gerçekten mükemmeldi. Stilize edilmiş COVID maskeli dansçılar ve koreografi çok iyiydi. Sahada seyirci olmamasına rağmen muazzam bir seyirci efekti yaratılmıştı. Bir olimpiyat açılışı gibiydi.

Ancak canlı müzik olduğu için bize yansıyan ses kalitesi konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Şovda bütün bölümler canlı çalındı ve söylendi. Önceden kaydedilmiş hiçbir ses malzemesi kullanılmadı.

Belki de bu nedenle, The Weeknd’in söyleme performansı bazı şarkılarda bana göre çok düşüktü.

Mesela “Fifty Shade Of Grey”in müziği olarak kullanılan “Earned It”in arka plandaki harika piyano partisyonlarını hiç duymadık.

Bence böyle bir şovda çok rahatlıkla playback kullanılabilirdi...

MAGAZİN NEWS

INSTAGRAM ARTIK YENİ MAGAZİN MECRASI OLDU

SUYA sabuna dokunmayan konulara devam ediyorum...

Magazin dünyasından son haberler.

*

Kanal D’de yayınlanan “Neler Oluyor Hayatta” magazin programı “Trafik Medya Yüzlerinin Tanıtımı ve Trafik Medya Ödülleri” programında iki ödüle layık görüldü.

Hem de ödülleri Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat verdi.

*

Magazin programları kendine çok güçlü bir mecra buldu.

Instagram artık dünyanın en güçlü magazin platformu oldu. Türkiye’de “2’nci Sayfa” dünyada ise “deuxmoi” gibi hesaplar magazinin yükselen mecraları.

Vay canına benim burnum da soldan sağa doğru çarpıkmış

SEVİYELİ MAGAZİN

UPPER CİHANGİR’İN KURUCU BABALARI ÇOK ERKEN Mİ MÜESSES NİZAM  OLDU

ASIL gizli savaş “Seviyeli magazin” kesiminde yaşanıyor.

Bu mücadele “Upper Cihangir” ile “Clubhose magazincileri” arasında geçiyor...

Tuğrul Eryılmaz’ın T24’deki sitesinde patlayan “Upper Cihangir magazini” son iki haftadır belli bir durgunluk yaşıyor.

Bazılarına göre bunun nedeni seviyeli magazinin “founding father”ı (kurucu babası) Tuğrul Eryılmaz’ın, heteronormatiflere karşı mücadele ediyorum diye çok çabuk “müesses nizam” (yerleşik düzen) haline dönüşmesi.

Ben bu yoruma fazla katılamıyorum.

Performans düşüklüğü var ama bunun geçici olduğunu düşünüyorum.

Vay canına benim burnum da soldan sağa doğru çarpıkmış

CLUBHOUSE MAGAZİNİNDEN DÜN ‘BLİTZKRİEG’ MANŞETİ

KARŞI cephede ise dün tam anlamıyla bir “Clubhouse blitzkrieg’i” yaşandı. Yani bir yıldırım harekâtı. Haber Türk’ten Oray Eğin “Clubhouse’dan ilk manşet” adlı yazısı ile “Cihangir’in seviyeli magazin” ekibini adeta ring dışına attı. Eğin, Clubhouse’ın bir sohbet odasında çok ünlü bir yazarla ilgili konuşulanları yazdı.

*

İki kanat arasındaki seviyeli magazin savaşının en büyük malzemesi tabii ki sanatçılar, yazarlar, medya mensupları. Upper Cihangir magazini medyadaki “heteronormatif çeteleşme” üzerine yoğunlaşırken, Clubhouse magazini ünlü yazarların özel hayatları üzerine çalışıyor.

*

Anlayacağınız “seviyeli magazin” pazarında tam bir Rönesans dönemi başlıyor. Kendi payıma şimdilik tarafsızım.

KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar