Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

Mail: jdgklgkd@homail.com

Var böyle acı... Hep olacak!.. Çünkü...

Ergün ailesi, yeni yıla birlikte girmek için kızlarına gitmişti. Dönüşte, bir facia yaşandı. Alamancı dediklerimizden bir sürücünün, hem de 2.43 promil alkollü olduğu otopside (Yani o da ölmüştü kazada.. Ne kazası ise artık) anlaşıldı. 2.43, adeta zurna gibi sarhoş demektir. Arabasının hız göstergesi de 180'de kitlenmiş.
Haberi en çarpıcı Takvim verdi.. Ötekiler, yılbaşı ve bayramlarda böyle faciaları kanıksamış olmalılar ki, büyütmediler bile. Bazılarında yoktu hatta..
..Ve Takvim dahil hiçbirinde, bu kazayla ilgili tek bir köşe yazısı ya da bir köşe içinde iki satır çıkmadı..
Suç, benim lise çağlarımda, gene bu medyanın yarattığı "Sanal" Trafik Canavarı'na yüklendi.. Somut Trafik Canavarı'ndan söz etmek ve onun peşine düşmek kimsenin işine gelmiyor çünkü.. Girseler, asıl Trafik Canavarı'nın bu ülkede karayolları hamlesiyle yollar mükemmelleşmeye başlarken doğduğunu ve o yollar harikalaştıkça da iyice azdığını görecekler ve düşünecekler..
"Ulaşım en büyük uygarlık ve gelişme göstergesi iken, bizde bu gelişme neden canavarlar yaratıyor" diye düşünecekler ve en başa bu canavarla mücadele etmeyenleri koyacaklardı..
Örneğimiz üzerinden gidelim..

Bir ailenin 7 insanından altısını öldüren kişi, Almanya'da yaşayan bir Türk.. Neden Almanya'da iki şişe bira içtikten sonra bile direksiyona oturamıyor, Türkiye'de kanındaki alkolü 2.43 düzeyine çıkaracak, yani zurna olacak kadar içtikten sonra araba kullanabiliyor, Almanya'da yasal hızın 3 kilometre üzerine çıkmayı aklına bile getirmezken, ayni adam Türkiye'de yasalın 3 misli hızıyla gidecek kadar pervasız oluyor?.
Demek Almanya ile Türkiye arasında bir fark var..
Nedir bu fark?.
AYR!.
Bu ülkede, trafikten sorumlu herkese soruyorum. İçişleri Bakanı'ndan artık iyice ortada görünmez olan trafik polisine, herkese..
"AYR nedir, bileniniz var mı?."
Ben 20 yıldır yazıyorum ama, bileniniz yoktur, eminim.
"Algılanan Yakalanma Riski" demek. O ne demek peki?.
Bilmezsiniz. Bilseniz, bunlar zaten olmazdı. Bu yüzden, bildiğiniz yoldan anlatacağım. AYR'yi de sonra gene yazarım, genç, yeni okurlar için..
Alamancı kardeş, rahmetli, Almanya'da bunları yaparsa yakalanacağını ve çok ağır ceza göreceğini biliyordu. Türkiye'de yakalanma riskinin nerdeyse hiç olmadığını da, bir. Yakalansa bile alacağı ceza çok hafif olacaktı, bu da iki.
O zaman Türkiye, Almanya'da çektiği bütün sıkıntıların kalktığı bir trafik özgürlüğü ülkesiydi, onun için. Her türlü kuralla oynayarak keyif çatabilirdi, bu ülkede.
..Ve oynadı.. Bir ailenin nerdeyse tümünün ve kendisinin hayatıyla oynadı.
Türkiye düşündüğü gibi trafik özgürlüğü, bildiği gibi araba kullanma ülkesi mi, gerçekten?.
Aynen öyle!.
Onun örneğini de bu sabah, bu yazıyı yazma kararı ile alt kattaki çalışma masama inerken, kendi gazetemde okudum.
"Terörist rolü kâbusu oldu" diye ilginç bir haberi, siyasete tercih edip manşet yaptığı için kutladığım gazetemin, asıl manşet olacak, olması gereken haberi, hele Aksaray faciasından bir gün sonra, ona bağlayarak manşet vermesi gereken haberi, çevirdiğim 3. sayfada okudum..
Çift sütun üzerine, posta pulu iki resimle verilmiş, "korkunç" bir haber!. Başlık..
"Eda Naz ve Irmak'ın ölümüne yol açmıştı. / Ehliyetsiz sürücüye tahliye!."
14 ve 16 yaşındaki iki arkadaşın öldüğü kazada, 3 kişi de yaralanmıştı. Başka bir araca çarparak 2 ölüm, 3 yaralamalı kazaya sebep olan sürücünün ehliyetsiz olduğu anlaşıldı. Mahkemeye verildi, tutuklandı. 2 yıldan 15 yıla hapsi istendi ve 3 ay sonra yapılan ilk duruşmasında "tutuksuz yargılanmak üzere" tahliye edildi.
Şimdi 2 kişiyi öldüren ve 3 kişiyi yaralayan hem de ehliyetsiz sürücü ilk duruşmada tahliye edilirse, o ülkede trafik suçu işlemekten korkan insan olabilir mi?. O ülkede adam zurna gibi sarhoş direksiyona geçmekten ve gaza, ibre 180 gösterene dek basmaktan çekinir mi?.
Hayır!. Suçlu yargıçlar değil.
Suçlu yasalarımız.. Bin defa yazdım..
Ceza, bedel ödetmek için değil, önlemek içindir. Bizdeki komik cezaların önleme gücü yok. Ne trafik yönetmeliği, ne de ceza yasamız, trafik suçlarında "önleyici olma" gücüne sahip değiller. Tersine, adeta teşvik ediyorlar..
Bunun sorumlusu kim?.
Ben kendimi bildim bileli, yani 1948 Bandırması'ndan bu yana ülkeyi yönetenler.. Tek parti iktidarı gördüm. Çok partili iktidarlar gördüm.. Askeri iktidarlar, asker güdümlü sivil iktidarlar, yani monarşi dışında her türlü iktidarda yaşadım, ama hiçbiri uygar ülkelerdeki trafik durumlarına bakıp, bu ülkenin beklediği reformu yapmadı.
Peki suçlu iktidarlar mı?.
Bu ülkede lafla hep "basın özgürlüğü" var. Neden var?. Basının görevi denetlemek. "Rahat denetlesin" diye var..
Peki trafik cinayetlerinin üstüne ısrarla giden medya var mı?.
Yollarında en çok kayıp verilen ülke olmanın ayıbı ve acısının altını çizip, "Ceza yönetmelik ve yasalarının 'ÖNLEYİCİ' düzeye gelmesini isteyen, bunun için el ele verip savaşan" bir medya var mı, ülkemizde?.
O zaman soruyorum, en başta olayı en çarpıcı veren bizim gurubun Takvim Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürü kardeşime..
"Yok böyle acı"nın gerçek, en birinci sorumlusu kim?. O kendi de ölen Alamancı kardeşimiz, sence kaçıncı sırada?.

***


KÖŞELERİMİZ!..
Engin Ardıç'ın yeteneklerini yazmış ve "Bu gazetenin yazıları en keyifle, tatla, lezzetle okunan yazarı olmak için her şeye sahipken 'sövmenin kolaylığı'na kaçıyor" demiştim.
Engin ne demek istediğimi çok güzel anlatan bir yazı yazdı dün. Okumaya doyamadım. Kaçırdıysanız, bulun okuyun. Bilgi, kültür, mizah yoğurması bir fikir yazısı. Sonu şöyle bitiyor..
"Kalıbımı basarım bu yazı fazla okunmayacak. Keşke Kılıçdaroğlu'na takılsaydım."
Yazık.. Sadece sövmenin kolaylığı değil "tık" almanın da peşine takılmış Engin..
Sabah okurunu, dünya güzeli bir yazıyı kenara itip, sövenleri baş tacı yapan haline getirdiysek Engin, o daha da acı ya..
Ama seninle ayni fikirde değilim.
Haşmet mi?. O gene, en çok kaybı veren iki ülke Amerika ve Çin üzerine bıkmadan usanmadan yazdığı komplo teorileriyle kâbus yaratmaya devam ediyor. Yani iki dev, Amerika ve Çin, nüfus kontrolü için icat ettiler, Kovid-19'u. Dediklerinden o çıkıyor. Bize de kâbus düşüyor..
Haşmet.. Biden-Jimmy Fallon konuşmasını okudun mu?.
O en çok kaybı veren Amerika'nın, yani sana göre virüsü yaratan ve yayan CIA'nın da başkanı Biden, Kovid'i sona erdirmenin en önemli silahının aşı olduğunu söylüyor ve..
"Aşı olmayanlar vatan hainidir" diyordu.. "Vatan haini.."
Zavallı Biden.. Sanki biz, insanlara çip yerleştirmek için aşıyı, o aşıyı halkına mutlak yaptırmak için de Kovid-19'u icat ettiğini sanki bilmiyoruz öyle mi?.
İyi ki, Haşmetler var ülkemizde de..

***


YAŞA AHMET HAKAN...
Marifet iltifata tabi.. Hürriyet, benim bildiğim Erol Simavi Hürriyet'i, kolay ve keyifle okunan halk gazetesi Hürriyet'i hatırlattı bana, cumartesi günü.. Birinci sayfanın göbek haberi, nasıl bir tatil günü okunacak moral ve gurur yazısı..
"Sen Çok Yaşa İfakat Anne!."
Trabzonlu İfakat çocukken, köyde ilkokul inşaatı başlamış. Öyle hevesliymiş o okulda okumaya, inşaata sırtında taş taşımış. Ama aile büyükleri "Sen kızsın" diye onu okula yollamamışlar. İfakat 19 yaşına gelince İstanbul'a kaçmış. Okuma yazmayı kendi kendine öğrenmiş. İlk ve ortayı dışarıdan bitirmiş. Hemşirelik mesleğine aşkından çeşitli hastanelerde çalışırken Şişli Terakki Yatılı Hemşirelik Okulu'nu da bitirmiş. Hemşire olarak kazandığı paraları biriktirmiş, biriktirmiş. Sonra Van depreminde yıkılan okulun yerine kendi adını taşıyan okulu yaptırmış.
Şimdi 90'a merdiven dayamış İfakat Anne, okuyamayan çocuklara maddi destek oluyor.
Bundan güzel tatil manşeti olur mu?. Hikâyeyi de nefis yazmış, Nuran Çakmakçı..
..Ve Sedat Ergin.. Bir süre önce kaybettiğimiz ortak dostumuz Durul Gence'yi bir tam sayfa yazmış.. Durul'la ben kardeş gibiydik. Yolları Kafkasya'dan Türkiye'ye düşen babalarımız da kardeş gibiydi zaten..
Nasıl güzel yazmış Sedat!. O güzellik zaten, ağlattı beni Sedat..
Durul böyle bir yazıyı öyle hak etmişti ki..

***


BRÜTÜS!..
İmparatore, adeta zorla aldığı cezası sonrası nihayet kenara gelmiş.. Fatihçi medyanın artık "Fatih'siz Galatasaray" dizisi yapma gereği kalmamış..
Ama manzaraya bakın..
Evde maç izliyoruz, azalan gurubumuzla.. Dev gibi adamlar, en ufak temasta, hatta hiç temas yokken, kendilerini bir çığlık atarak havaya fırlatıyor, sonra tramplenden atlar gibi yeşil çimlere uçuyor, yere uzanır uzanmaz bir elleri ile ya gözlerini ya ayak bileklerini tutup, yerde üç tur dönüyorlar, sonra da yüzükoyun dururken, boşta kalan elleriyle çimleri dövmeye başlıyorlar.. Her ama her maçta karşılıklı en az 15-20 kez tekrarlanıyor bu tıpkısının aynisi, adeta antrenmanı yapılmış hareket.
Lig derken Kupa'da gördük. Kendisine "Sahtekâr" dediğim için beni mahkemeye veren Adem'in icat ettiği bu hareket, Süper'den Dördüncü Lig'e her ama her yere yayıldı.
Niye yayılmasın. Federasyon gözlerini kör gibi yummuş, Kör gibi.... Kandıran kazanıyor. Kandıramayana bir şey yok.. O zaman yapmayan gerzek..
Şimdi İmparator saha kenarında iken, ben hem de Galatasaraylı bir futbolcunun bu rezilliğe kalkışamayacağını düşündüm.. Ama önüne gelen, bu ezber hamleyi paldır küldür yapınca, "İmparator, Galatasaray formasına bu ayıpla kazanmak yakışır mı" diye bağırdım, saf saf.. Arkadaşlar bana şaşkınlıkla baktılar.
Nedenini cumartesi Türkiye'de ağbimi okurken anladım. Buyrun..

***

İnanamadım, hâlâ da inanmak istemiyorum. "Doğru ise" Fatih Terim "Morutan için" demiş ki; "Çok küçük yaşta ülkesinden dışarı çıkan bir genç oyuncu. Zaman zaman bizde çok iyi maçlar da oynadı. İnişleri, çıkışları olacaktır. Genç takımın bu tip sıkıntılarını çekmek zorundayız. Sahanın içerisinde mesela; Morutan iki kritik maçta kendini bıraksa rakip kırmızı kart görecekti. Terbiyelice, düşmüyor. Hatası o. Ama her geçen gün gelişiyor. Yeteneklerinden hiçbir şüphemiz yok."
"Galatasaray'da genç oyuncular böyle mi yetiştiriliyor", Burak Elmas Başkan; "Terbiyelice düşmeme yerine, terbiyesizce düşme"; öyle mi?.
.

***

Galatasaray'ın başında İmparatore, yani Sezar değil, Brütüs varmış meğer!. Hem de ne Brütüs!.

***


GÜRER ŞEFİM!..
Yıllarımı verdiğim Cumhuriyet karıştı. 25 istifa var, Genel Yayın Müdürü dahil.. Ayrılanların Alev Coşkun'u sorumlu tutması bana haklı oldukları izlenimini veriyor. Ankara Yankı yıllarından tanırım eski bakanı ve pek de sevdiğim söylenemez.
Neyse.. Pazar ekinde Berrin Karadeniz imzalı bir Gürer Aykal söyleşisi okudum.. Gürer Şefim dünyada en sevdiğim insanların başında gelir. Uluslararası bir şef olduğu için ülkemizde az görüyoruz.
BİFO (Borusan Filarmoni Orkestrası) Kurucusu ve Onursal Şefi, 2022 açılış konserini yönetmek üzere İstanbul'a gelmiş.. "6 Ocak'ta (Bu Perşembe) iki elim kanda olsa giderim" dedim, "Gürer Şefim için.."
Ama sonra öğrendim ki, konser AKM'de değil, benim ilkesel olarak adım atmadığım Zorlu PSM'de imiş..
Bir başka sefere Gürer Şefim.. Çok özlendiğini bil..
Nice yıllara..

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Bir düşmanla savaşarak yaşayan kişinin, düşmanını hayatta bırakmasında yarar vardır." Friedrich Nietzsche

***


TEBESSÜM
Öcal Ağbim, bunu internette bulmuş.. Gözlem'de gördüm.. Valla hoş değil sadece, doğru da.. Nietzsche gibi Alman olsaydım, soyadımız bakın nasıl yazılacaktı.. "Uluetzsch"

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar