Eskide kalan günümüzde unutulmaya yüz tutan bir örf adetimiz vardı. Helalleşmek kul hakkı dediğimiz hesabın sorunsuz bir şekilde kapatılmasının adı idi.
Kul hakkı, hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, sahte para vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak gibi çoğu zaman konusu aynı zamanda suç olan fiiller olabilir. Bunun dışında çok masum gibi görünen birinin zamanını almak, trafikte haksız yere önüne geçmek, kuyrukta kaynak yapmak, haksız yere kalp kırmak gibi fiiller de kul hakkına girer. Peygamberimiz "Benim huzuruma ne ile gelirseniz gelin affederim ancak kul hakkı ile gelmeyin” demiştir.
Helalleşmek kul hakkının panzehirdir. Peki günlük hayatımızda helalleşmeyi ne kadar kullanıyoruz? Çoğu zaman uzak bir yolculuğa çıkacağımız zaman, “Gidipte dönmemek var. Gelip te görmemek var. Hakkınızı helal edin” denirdi. Yani helalleşme genelde ayrılıklarda sık kullanılırdı. Ve hayatın nihai ayrılığı olan ölünce artık bizim adımıza imam helallik diler “Mevtaya hakknızı helal ediyor musunuz?” der.
Dünyaya geldiğimizde ilk üç saniye içinde nefes alırız, hayat başlar. Daha sonra nefes alır, verir, alır veririz, hayat devam eder. Ancak son nefesi veririz bir daha alamayız. Hayat ilk nefesi alarak başlar, son nefesi vererek biter. Yani hayatımız hep o nefes üstünde durur. Nefesimizin sayılı olduğu söylenir. Aldığımız her nefes hayat, verdiğimiz her nefes ölümdür. Çünkü hangi nefesin son nefes olduğunu bilemeyiz. Verdiğimiz her nefesin son nefes olup olmadığını bilemediğimiz gibi son nefesi verip vermeme iradesine de sahip değiliz. Durum böyle olunca insanoğlu bu dünyada neden hak yer, neden kalp kırar, neden zulmeder? Ve affedilmeyecek, kapanmayacak bir hesapla hem bu dünyayı cehenneme çevirir hemde öbür dünyasında cehenenneme ateşini alıp götürür.
Oysa ki helalleşmek insanın hesabı kapatıp rahatlaması ne büyük bir mutluluktur. Helalleşmek zihnimizi,yüreğimizi kirlilikten kurtarır. Helalleşmek için illa uzun ayrılıkları ya da musalla taşında imamın cemaate telkinini mi bekleyeceğiz? Buna ne gerek var ki. Biliriz ki, son pişmanlık fayda etmez.
Helalleşmenin serbest iradeye dayalı olması, helalleşilen kişinin rızaen mutmain olması gerekir. Bir zamanlar inşaat işleri ile uğraşan bir arkadaşım anlatmıştı. İnşaat işleriyle ilgili belediyeden alınacak izinler için rüşvet istemişler. Belediye yetkilileri rüşveti aldıktan sonra “Helal et” demişler. Arkadaşım da “Helal olsun” demiş. Arkadaşım sonra bana, “Rüşvet vermem çok zoruma gitmedi de ama helal ettirmeleri çok zoruma gitti” demişti. Bu şekilde harama hile katmak da olmamalı.
İlişkilerimizde birilerinin hakkını ihlal etme ihtimalimiz varsa mutlaka helalleşelim. Helalleşmeyi alışkanlık haline getirelim. Uzun ayrılıkları veya ölümü beklemeyelim. Hatta bu yazıyı okuduktan sonra hemen bu ihtimalleri düşünüp kimin kalbini kırmışsak, kiminin bizde bir hakkı varsa ödeşip helalleşelim. Kendi irademize dayalı olarak parantezi kapatıp. tertemiz sayfalar açalım. Bizim adımıza imamların musalla taşında helallik istemelerini beklemeyelim.
Ölüm için hep olağanüstü bir olay olacak ve öyle öleceğiz sanıyoruz. Oysaki ani bir kalp kriziyle ölebiliriz. Uykuya dalar, uykudan uyanamayabiliriz. Ameliyata girer ama oradan diri çıkamayabiliriz. Bir yolculuğa çıkar, yolculuğu tamamlamadan yolda hayatımız bir kaza ile sonlanabilir. Daha nice aklımıza gelmeyen sebeplerle bir gün ansızın bu dünyaya veda edebiliriz. Bu nedenle İnsanlara sadece musalla taşında imamın sorduğu, "Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?" sorusuna "iyi biliriz" demeyin. Kişi yaşarken de ona iyi olduğunu söyleyin. Yine imam "Rahmetliye hakkınızı helal ediyor musunuz" sorusuna "helal ediyoruz " cevabını son ana bırakmayın. Yaşarken de insanlarla helalleşmeyi alışkanlık haline getirin. Madem ki ölüm paydasında eşitleneceğiz. Hayat paydasında da birbirimizle helalleşerek gönül paydasında eşitlenebiliriz. O zaman hayat güzel ölüm de anlamlı olacaktır.
Yorum Yazın