''Bizim köyün mezarlığında acından öldü yazan mezar taşı yok...'' derdi rahmetli anam. Dönüp baktığında açlıktan ölen insan yok mu, var elbette!
Hani, bu sözü insanın aç kalması ya da kalmaması, bir başka ifadeyle insanın açlıktan ölüp ölmemesi üzerine düşünmekten ziyade, yaşadığımız hal üzere düşünmenizi istirham ediyorum.
Öyle bir dar alana sıkıştırıldık ki, bütün enerjimizi, enflasyon, dolar, altın veya adını bile telaffuz etmekte zorlandığım ne idüğü bilinmez sözümona para birimlerinin ne kadar olduğuna sarfeder olduk!
Sokakta bir geçim derdi elbette var, yok demek düpedüzden, en hafif bir ifadeyle dalga geçmek anlamını taşır!
Ama şu var ki, bizim ülkemizde kimse açlık çektiğini de iddia edemez, eden de varsa, en hafif ifadeyle art niyetlidir!
Bir yandan da birileri tutturmuş, erken seçim var mı yok mu..?
Yok desen, cevaba tatmin olmuyor, var desen seçimin zamanını soruyor, çık işin içinden çıkabilirsen!
Oysa, nasıl bir dönemi kapatıp, nasıl bir dönemden geçip, nasıl bir döneme de giriyor olduğumuzun kimselerin umurunda olmadığını gördükçe, insanın aklına deli sorular gelmekte!
Öyle ya!
Birileri sanki, bizim asıl konuşmamız gerekenleri konuşmamızı istemiyor!
Mesela, çocuğu olan bir anne baba doların kaç lira olduğunu düşünmekten, evladının eğitimden uzak kalmasının nelere mal olacağını ne düşünüyor ne konuşuyor!
Hedef 2023, 2053,2071 iken, bugün eğitimini veremediğimiz bu evlatların, o tarihte milletin karar verici ve uygulayıcıları olacağını düşünmek, daha isabetli olmaz mı acaba?
Layıkıyla eğitim alamamış evlatlarımızın yönettiği bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Dünyası, İslam Alemi..?!
Yeni bir çağa giriyoruz farkında mıyız?
Dedemiz Fatih Sultan Mehmet Han, karanlık bir çağı kapatıp yeni bir çağı açmıştı! Cennet mekan Fatih Sultan Mehmet Han, bir elin parmaklarından fazla dil konuşuyormuş! Üç yaşında okuma yazma öğrenmiş!
Beş yaşında resim çizmeye başlamış, genelde de gemi resimleri çiziyormuş!
Yalnız, gemiler ummanın içerisinde değillermiş..!
Siz anladınız neyi kastettiğimi!
Gemileri karadan yürütüp, şöyle bir Bizans surlarına bakmış, bakmış bakmış...
Baktıkça görmüş... Gördükçe düşünmüş...
Düşündükçe akletmiş ve en nihayet Hun Türk'ü Urban'ı, taa... Macaristan'dan çağırıp, o yıkılmaz denilen surları yıkacak toplar döktürmüş!
Sonuç, malum Konstantinopolis İstanbul olmuş, yeni bir çağ açılmış!
İşte, o andan itibaren çağ da dört nala hızla koşmaya başlamış, biz, o hıza yetişemediğimizden, kaçıncı ve hangi çağdayız onu bile bilmiyoruz!
Bilsek, emin olunuz ki, şu anda kendi aramızda, ailemizde, sokağımızda ilimizde, ülkemizde her biri Covid19'dan daha tehlikeli olan bu lakırdıları etmeyiz!
Bizden önceki nesil de bilseydi, ne biz ne Türk Dünyası ne İslam Alemi ne de dünya bu halde olmazdı! 1453 (İstanbul'un fethi) – 1698 (Buhar makinasının bulunması ve satılması) tarihleri arasına bir bakınız, ülkemiz, Türk Dünyası, İslam Alemi ve dahi dünya nasıl bir haldeymiş görünüz!
Eğer, biz bu haldeyken ısrarla, "Dolar", "Erken seçim" konuşmaya devam edersek, korkarım 2023 bugünden çok daha kötü olacak diyeceğim de ...
Bana gerisini söyletmeyin!
Asıl, 2053'e nasıl çıkacağız, vicdanlarımızda belirecek Fatih Sultan Mehmet Han'ın, ''Mukaddes emaneti ne yaptınız'' sorusuna ne cevap vereceğiz, onu düşünelim..!
Yorum Yazın