Ünlü işkadını Leyla Alaton, “Babam Yahudi, annem değil. Yahudilere göre annemden dolayı Yahudi bile değilim. Kendimi hiçbir zaman azınlık olarak hissetmedim” diyerek ekledi: “Ben Türk’üm, bu kültürde büyüdüm. Bunun dışındaki tüm kimlikleri reddediyorum. Önce Türk, sonra da dünya vatandaşıyım. İnsanları dini kimlikleri üzerinden ayrıştırmamalıyız”
Ünlü işkadını Leyla Alaton, GÜNAYDIN'a özel açıklamalarda bulundu. "Türkiye kadın hakları konusunda iyi bir noktaya geldi, kadına karşı şiddet konusunda toplumda müthiş bir farkındalık oluştu" diyen Alaton, devletten sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesin bu konuya destek veren projeler yürüttüğünü söyledi.
BABAM DEVLETE KÜSMEDİ
"Varlıklı bir ailenin kızı olduğumu üniversitede anladım" diye bir açıklamanız vardı. Neden üniversiteye kadar bunu hissetmediniz?
Varlıklı bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmedim. Babam Varlık Vergisi'nden, annem ise 2. Dünya Savaşı'ndan dolayı hayata sıfırdan başlamış insanlardı. Varlık sonradan kazanıldı. Babam ortağı Üzeyir Garih ile birlikte kazandıklarını yine işe yatırıyordu. Mütevazı şartlarda büyüdüm. Ünlü ailelere mensup olunca toplumda böyle bir algı var ne yazık ki... Varlık içinde yüzdüğümüzü, her şeyi kolaylıkla elde ettiğimizi düşünen bir kesim var ama bu asla doğru değil. Babam bize her şeyin kıymetini bilerek yaşamayı ve sahip olduklarım için şükretmeyi öğretti. İsraf dengemi bozuyor, her şeyi gerektiği kadar tüketmemiz gerekiyor. Ailemden bunu öğrendim.
Babanız İshak Alaton, Varlık Vergisi sonucu her şeyini kaybetmiş bir aileden geliyor. Küskün müydü bundan dolayı ülkeye?
Hayır, asla hiç küskün olmadı. "İyilik yaparak yaşadıklarımın intikamını alacağım" derdi. 'Varlık Vergisi gibi kararları veren de insandır' diye düşünürdü ve bundan dolayı da devlete küskünlüğü yoktu. 80 yaşında ülkeye katkı sağlamak adına medikal alanda fabrika kurmuş bir insandı. Hep ülkesini çok sevdi, bu topraklara fayda sağlamak için çalıştı. Babam insan seven, herkesi olduğu gibi kabul eden biriydi. Çok da demokratik bir babaydı. Babam sayemde feminist olmuştu. Erkek dünyasında, yaşadığım zorluklara, ayrımcılıklara şahit oldu. Bunu görünce kadınları daha çok anlamaya ve onlara destek olmaya çalıştı.
Siz kendinizi kimlik olarak nasıl tanımlıyorsunuz? Kendinizi azınlık olarak hissetiniz mi?
Hayır, kendimi hiç azınlık olarak hissetmedim. Ben kendimi Türk olarak tanımlıyorum. Başka kimliğim yok. Kendimi dini kimlik üzerinden tanımlamıyorum. Yahudi olarak kendimi hissetmediğim için de öyle davranmıyorum, babam da böyleydi. Babam Yahudi, annem değil. Yahudilere göre ben Yahudi bile değilim annemden dolayı. Evlatlarıma da bu konuda tercih hakkı bıraktım. Ben Türk'üm ve bu kültürde büyüdüm. Bunun dışındaki tüm kimlikleri reddediyorum. Önce Türk sonra dünya vatandaşıyım. İnsanları dini kimlik yüzünden ayrıştırmamak gerekiyor. Dünya bu ayrıştırmalar yüzünden çok çekti, artık buna son verilmeli.
ÇOK POPÜLER BİR ÜLKEYİZ EKONOMİMİZDEN UMUTLUYUM
Bir işkadını olarak Türkiye ekonomisi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ülke ekonomisinin geleceğinden umutluyum. Post-kovid süreci yaşanıyor, bu salgının bedelini ödüyor dünya. Kovid bütün ülkelerin ekonomisini etkiledi. Biz de payımızı aldık hem psikolojik hem de ekonomik açıdan. Bugün savunma sanayide nasıl bağımlı değilsek, medikal sektörde de aynı noktaya gelmek için babam yıllarca emek verdi. 80 ülkeye ihracat yapıyoruz, hedefimiz yerli ve milli ekonomiye katkı sağlamak, ihracatımızı daha da çoğaltmak.
Türkiye çok kıymetli bir ülke. Ortadoğu'da da Avrupa'da da çok sevilen bir ülke. Dünya basınını yakından takip ediyorum, zaman zaman Türkiye'ye yönelik olumsuz haberler yer alıyor ama bu basının yanlı duruşundan kaynaklanıyor. Uluslararası basında tarafsız habercilik yerini taraf tutarak haber yapan bir anlayışa bıraktı. Tüm bunlara rağmen, ülkemiz çok popüler. Terör olayları dünyanın her yerinde yaşanıyor. Avrupa'da da oluyor. Hayat pamuk ipliğine bağlı. Her yerde yakalanabilirsin terör eylemine. Benim çok yakınım Taksim'deki terör saldırısından 3 dakika zaman farkı ile kurtuldu.
ŞİRKET KURDUM, TANIDIĞIM KİMSE BANA İŞ VERMEDİ
İş hayatınızla ilgi yaşadığınız büyük kırılmalar oldu mu?
Amerika'daki işimi bırakıp Türkiye'ye dönmem ilk dönüm noktalarımdan biridir. Üzeyir Garih'in asistanlığını yaptıktan sonra gayrimenkul projelerinin satışında çalıştım. Sonra kendi PR şirketimi kurdum.
Tanıdığım kimse bana iş vermedi. Bu bana iş hayatında çok yakınlarına bile güvenmemem gerektiğini öğretti. Boşandıktan sonra iki erkek evladımı tek başıma büyüttüm. Bu süreç bana 'kimden çocuk yapacağının, hayattaki en önemli karar' olduğunu gösterdi. Çalışan anne olarak çocuklarımla kaliteli vakit geçirmeye dikkat ettim, 9 yıl evlatlarımı okula ben bıraktım. Kadınlar, evlenip anne olunca iş hayatını bırakıyorlar. Bunu yapmasınlar, kadının da ev ekonomisine katkıda bulunması üretmesi çok önemli. Çocuklara da doğru rol model olmak, bilinçli çocuk yetiştirmek gerekiyor.
KUTUPLAŞMANIN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM
Sosyal medyadaki linç kültürünü siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başlıklara bakarak fikir sahibi olunuyor. Sosyal medya insanları yüzeysel yargılamamıza sebep oldu. Çok az bilgi ile büyük fikir sahibi olunup bunun üzerinden tartışmalar çıkıyor. Kutuplaşmamızın artmasına da sebep oluyor. Bunu siyasette de sosyal konularda da görüyoruz. Kutuplaşma tuzağına düşmemeliyiz. Mesela, sosyal medyada Suriyelilere karşı paylaşımlar görüyorum. "Ülke Suriyelilerle doldu" diyerek ırkçılığa varan ifadeler var. Yıllarca Almanya'daki Türkler ırkçılıktan dolayı kötülüklere maruz kaldı. Onlar bizi dışladığında biz nasıl eleştiriyorduk onları, şimdi aynı şeyi biz Suriyelilere ve diğer göçmenlere karşı yapmamalıyız. Sosyal medya bu dışlamayı da körüklüyor, tuzağa düşmemeliyiz. Ben iş kadınıyım, kim ülke için hizmet ederse onu takdir ederim. Kutuplaşmaya karşıyım, ben bir tarafta durmak zorunda değilim. Senin saçını beğenirim, diğer kişinin gözlerini. Mecbur muyum her şeyi tek tarafta beğenmeye? Sosyal medya bizi kutuplaştırma tuzağına düşürüyor. Kutuplaşmanın tuzağına düşmeyi reddediyorum. Kalemiz Türkiye bizim, ülkemizin iyiliğine odaklanmalıyız. Kalenin içinde birbirimizi yersek, dışarıda mücadele etmeye enerjimiz kalmaz.
AKILLI ERKEK FEMİNİST OLUR
Türkiye'de feminizm adı altında erkek düşmanlığı yapan bir kesim de var...
Feminizm erkek düşmanlığı demek değildir. Erkelerin kadın ayrımcılığı konusunda farkındalığının artmasını istiyoruz. Feminizmi bir sarkaç gibi düşünmek lazım. Bir uçtan öbür uca giderken ortayı bulacaktır. Feminizm, kadınların toplumdaki tüm erkeklerle eşit haklara sahip olması için uğraşan bir akım. Şiddet gören, ezildiği halde maddi olanaksızlıklar yüzünden susan, çocuk yaşta evlendirilen kadınlarımız var bu ülkede. Bunların hakları için mücadele etti feministler. O yüzden zaman zaman bahsettiğiniz aşırılıklar da olsa feministlerin bu çabasını takdir etmek gerekiyor. Türkiye, kadın hakları konusunda çok iyi bir noktaya geldi. Kadına karşı şiddet konusunda toplumda müthiş bir farkındalık var artık. Devlet de sivil toplum kuruluşları da bu konuda destek veren projeler yürütüyor. Genç kızlarımız uyandı, daha da ileriye gidebilmek için genç erkeklerimizi de eğitmemiz gerekiyor. Eşitlikçi bir yaklaşımla; her şeyi birlikte yapacağız, üreten, ekonomiye katkı sağlayan eş isteyen erkeklerin sayısı giderek artıyor. Günümüzde aslında ülkemizdeki birçok erkek feminist ama farkında değil. Zaten akıllı erkekler feminist olur.
Yorum Yazın