Mehmet Aktan

Mehmet Aktan

Mail: aaabbbccchhggf@gmail.com

Ulu'l-Emre İtaat

Önceki yazımızda yeni anayasa tasavvuruyla ilgili yorum yapan değerli bir okuyucumuz;

            Numan Bin Sabit’ in (İmam-ı Azam’ ın) neden Ulu’l-Emre itaat etmediğini sordu. Bu nedenle bu yazımızda Ulu’l-Emre itaat konusu üzerinde durmak istedim.

            Anayasa tasavvuruyla ilgili önceki yazımızda; Devlet idaresinde yönetici durumunda bulunan insanların bir karar verilmesi gereken hallerde danışma kurulunda bulunan insanlarla karar konusunu etraflıca konuşup istişare ettikten sonra bir karara varacağını, karar verildikten sonra istişare ettiği insanlar içinde, farklı fikirde insanların bulunması halinde bu farklı fikirdeki insanların karardan önceki fikirlerinde ısrar etmemeleri gerektiğini, verilmiş olan kararı, sanki kendi kararlarıymış gibi desteklemeleri gerektiğini, bunun birlik ve beraberlik için elzem olduğunu ifade etmiştim.

            Bu usulün manevi değerlerimizden süzülüp geldiğini, karar verildikten sonra her kafadan bir ses çıkmasının birlik ve beraberliği zehirleyeceğini, ululemre itaat anlayışının böyle bir kargaşaya izin vermediğini belirtmiştim.

            Manevi değerlerimizin bize işaret ettiği usule göre; partisiz, adaysız bir seçim usulüyle halkımızın her fikirden insanı seçip, ilçe, il. Merkez idare ve istişare meclislerine göndereceğini, T.B.M.M. nin bu suretle seçilen milletvekillerinden meydana geleceğini, bunun siyasetteki adının doğrudan demokrasi olduğunu da burada ifade etmek istiyorum.

 Seçimlerin adaysız olmasının sebebi de; Bizim manevi değerlerimiz arasında bir makama, mevkiye talip olunmayıp, ancak ehil ve layık olana yetkili tarafından tevdi edilmesi gereğidir. Siyasette yetkili halkın kendisidir. Öbür türlü hal-i hazırda ülkemizdeki siyasi sistem; Kendisini bir mevkiye layık gören insanların kendilerini o mevkiye taşımak için, hesapsız harcamalar yaptıklarına, aday gösterecek kişilerin önünde halk tabiriyle “kırk dombalak” aştıklarına şahit oluyoruz. Halbuki; kimin layık ve ehil olduğuna halk karar vermelidir. Bu konu, bir atasözümüzde; “Sen kendine iyiyim deme, dört komşun iyi desin” hükmüyle ortaya konmuştur.

            Böyle sade bir seçim sistemiyle oluşan tüm kurullarda her türlü fikir yer alır. Başkan konumundaki idareci de, yapacağı esaslı bir istişareden sonra kararını verir. Karardan sonra ise artık birlik ve beraberlik zamanıdır. Her kafadan bir ses çıkmaz. Gerçek demokrasi de budur.

            “Yeni anayasa taslağı” konusuyla ilgili bu açıklamalardan sonra değerli okuyucumun sorusuna acizane cevap vermek istiyorum.

            Önce “Ulu’l-Emr” ne demektir? Bunun üzerinde durmak istiyorum.

            Ulu’l-Emr konusu Kur’ anı Kerim’ in Nisa Suresi’ nin 59. Ayetinde yer almış bulunmaktadır. Mealen;”Ey iman edenler; Allah’ a itaat edin, Peygambere itaat edin. Sizden olan Ulu’l-Emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz- Allah’ a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’ a ve Peygambere götürün” Bu elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzeldir.” Buyurulmuştur.

            İslam uleması mücerret manada Ulu’l-Emr’ in normlar hiyerarşisi sırasıyla; Kitap, Sünnet, icma ve kıyas olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu itibarla Ulu’l-Emr’ in müşahhas (somut) bir mefhum olmaktan öte mücerret (soyut) bir kavram olduğu ifade edilmiştir. Özetle; Ulu’l-Emr edille-i Şer’ iyedir. Edille-i Şer’ iye’ yi en iyi bilen, anlaşmazlık konusunda en uygun çözüm yolunu gösteren  müşahhas manada Ulu’l-Emr’ dir. Bu duruma göre bilmeyene göre bilen Ulu’l-Emr’ dir.  

            Bu sebeple dir ki; Osmanlı’ da padişahlar şeyhülislam’ dan fetva alırlardı. Burada Ulu’l-Emr padişah değil, şeyhülislamdır.

            İstişare ise danışmadır. Fetva alma değildir. O nedenle, istişare yapan gündelik ayrıntılara ilişkin konularda, heyetindeki kişilerin iştişari kanaatlerini alır ve nihai kararı kendisi verir. Böylesi bir kararı veren kişi bulunduğu mevkide Ulu’l-Emr’ dir.

            Bu açıdan bakıldığında Ulu’l-Emr olan Ebu Mansur değil, Numan Bin Sabit (İmam-ı Azam) dır. Çünkü bilmeyen Ebu Mansur, bilen ise Numan Bin Sabit (İmam-ı Azam) dır. Çünkü Ulu’l-Emr konumundaki kişi, bilmeyene göre bilen kişidir.

            Buradan varılacak sonuç, itaat etmesi gereken kişi Numan Bin Sabit (İmam-ı Azam değil, Ebu Mansur’ du.

            Ebu Mansur itaat etmesi gereken bir konumdayken, etmemiş, tam tersine İmam’ ı Azam’ a zulmetmiş, işkence etmiş ve nihayet zehirleyerek katletmiştir.

            Allah adalet sahibidir. Hakkıyla bilendir. Elbette hiçbir zulüm cezasız kalmayacak, hiçbir iyilik de mükafatsız kalmayacaktır. Doğruyu en iyi bilen şüphesiz Allah’ tır.

            Allah’ a emanet olunuz. 12.10.2021

Av. Mehmet AKTAN        

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar