Yazıma başlamadan önce Sayın Ümit Özdağ Bey'e teşekkür ederim.
Yazı yayınlandıktan sonra bendenizi aradı ve telefon sohbeti babında kısa bir sohbetimiz oldu.
Öncelikle arz etmem gerekir ki, ne benim yazımda ne de Sayın Özdağ'ın bana karşı üslubunda zerre kadar kabalık, nezaketsizlik olmadı. Doğrusunu söylemem gerekirse, yazdıklarımdan dolayı kıymet verilip, aranmış olmaktan da memnun oldum!
Ne konuştuğumuzdan ziyade, nelerin konuşulması gerektiğini, bu konuşulması gerekenler konuşulmadığı için de herkesin racon kesip tabiri caizse, istediği yere gecekondusunu kondurduğunu fark ettim!
Benim, Sayın Ümit Özdağ' ın MHP'den ayrılıp İYİ Parti kurucuları arasında yer almasına, oradan da ayrılıp bir parti kurmasına dair bir itirazım, tepkim asla olmadı, olamaz da!
Ama...
İşte, her şey bu "ama" da saklı!
Konuşulan, iddia edilen benim medeniyet ve gönül coğrafya mı ilgilendiriyorsa, elbet edecek sözüm oldu, olacak da...
Konuşulan konu ya da iddiaların Türk Milliyetçiliği, Ülkücülük hassasiyetiyle yapıldığı iddia ediliyorsa, elbet edecek sözüm oldu, olacak da...
Eğer, Sayın Özdağ Türk Milliyetçiliğiyle, ülkücü hassasiyetiyle iddialarda bulunsaydı, ben de kendisine itiraz eder, karşıt düşüncelerimi söyler, yazardım.
Ben, Pazar günkü köşe yazımda, Sayın Özdağ' a, kendisini Türk Milliyetçisi ve Ülkücü kimliğinde tanımladığı için ve ben de bir Türk Milliyetçisi ve Ülkücü oluşumdan dolayı sorular sordum.
Dahası Derviş Edip mahlasını kullanan Sayın Lütfü Şahsuvaroğlu Bey'i de yazıma konu etme sebebim: Lütfü Bey'in Nihal Atsız'dan, merhum Galip Erdem' den, merhum Seyyid Ahmet Arvasi'ye kadar bu kişilerle olan teşriki mesaisidir.
Kendisi, Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticiliği yapmış, Ülkücü hareketin matbuatında bizzat yazıları çıkmış, genel yayın yönetmenliği yapmış bir kişidir.
Sayın Özdağ ile yaptığımız telefon görüşmesi, sorduğum soruların cevabına yetmeyeceğinden, en kısa zamanda bir araya gelmeye ve bu konuları konuşmaya karar verdik .
Derken, ertesi gün sosyal medyada Sayın Yavuz Ağıralioğlu'nun bir videosu dönmeye başladı!
Bir de baktım, videodaki Ağıralioğlu, en az on yıl önceki Ağıralioğlu... Kaldı ki, birkaç dostumla yaptığım telefon konuşması sonucunda düşüncemin doğruluğunu da gördüm.
Elbette, Sayın Ağıralioğlu Bey'in dediklerine dair, edecek tonlarca sözüm var, lakin bugün ben bir başka şeye dikkat çekmeye çalışacağım.
Sayın Özdağ, partisini neredeyse, özellikle Suriye Afganistan gibi coğrafyalardan gelen sığınmacılarla alakalı alana oturturken, Sayın Ağıralioğlu ise yaptığı Türk tarifinde, İslam kimliğinin olmazsa olmaz olduğunu ortaya koyuyor!
Aslına bakarsanız, bu tür farklılıklar yeni de değil, ortada olan bir gerçek var ki, gerçeği, hiç kimsenin konuşmamış ve konuşmuyor olmasıdır!
Kendinizi, Türk Milliyetçisi ya da Ülkücü olarak isimlendirirseniz, bu toplumda az ya da çok mutlaka bir karşılık bulursunuz, bulmasına da...
Ardından, hangi Türk Milliyetçisi ya da Ülkücüsüsün sorusu gelir!
Arap kardeşlerimiz için, "Bizi arkadan hançerlediler " söylemine sığınıp, " Suriyeliler defol" söylemindeki Türk Milliyetçisinden, Ülkücülerden misin yoksa Türk olmak için Müslüman olmanın olmazsa olmaz sayıldığı Türk Milliyetçisi, Ülkücülerden misin?
Adım gibi eminim ki, ne Sayın Özdağ ne de Sayın Ağıralioğlu bir çırpıda bu sorulara cevap veremezler!
Aslına bakarsanız, aynı anda dokuz Türk Milliyetçisi, Ülkücüye sorsanız, dokuzundan da farklı cevap alırsınız!
Çünkü, bu tartışma 1960' lardan bu yana devam eden, "Türk İslam Sentezi mi, Türk İslam Ülküsü mü" tartışmasıyla tırmanan, tam da netlik kazanacakken, tam da Erol Güngörler çıkmaya başlamışken, 12 Eylül haramileri tarafından baskına uğrayıp ili obası darmadağın edildiğinden sonuca ulaşamamıştır.
12 Eylül baskınından sonra da can derdine düşen Türk Milliyetçileri, Ülkücüler bir daha da büyük bir kurultay toplayıp özlenen ideolojik netleşmeyi maalesef sağlayamadı!
12 Eylül haramilerinin de hedefinde, ne CHP ne Marksist Leninist gruplar asla olmadı!
Eğer olsaydı, bu zamanda o gruplar Gezi Parkı Olayları'nda AKM'ye, şimdilerde de ODTÜ sözüm ona Devrim Stadyumu'nda bu nümayişleri yapamazlardı!
12 Eylül haramilerinin hedefinde, MHP dolayısıyla da Türk Milliyetçileri, Ülkücüler olduğundan, yedikleri darbelerden kendilerini daha yeni yeni toplayabiliyorlar!
Bakınız burada, asıl dikkatlerden kaçan, ülkücülük tanımında farklılıklar olsa da Türk Milliyetçileri, Ülkücüler asla duruşlarını bozmamışlardır!
Yeni nesiller de işte, bu duruşa imrenerek ülkücü olmuşlardır.
Hülasa, Ülkücü Hareket bir duruşun adıdır, dini, dili, ırkı ne olursa olsun mazluma dost, zalime düşman...
Partisi, amblemi, kendini isimlendirmesi ne olursa olsun, ülkücü, işte bu duruşunu bozmamalı!
Mazluma dost, zalime düşman...
Aslolan, işte bu duruştur, bu duruşa zeval gelmemeli, vesselam...
Yorum Yazın