Onlar kim mi? Yeni kabinedeki bakanlarımız. Kişisel kanaatim, hepsinin sadece "liyakat" ölçeğiyle görevlendirilmiş olması. Cumhurbaşkanı Erdoğan, memleketimizi Türkiye Yüzyılı'na taşıyacak kabineyi "yüzde yüzlük isabetle" seçti. Çünkü hemen hepsi, "devlet adamlığından" gelen, devlet terbiyesi ile yetişen yol arkadaşlarıydı.
Hepsinden çok umutluyum ama içlerinden bazıları var ki, beni gelecek adına son derece umutlandırdı. İlki, yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya. Onu iki sene önce İstanbul Valiliği'nde verilen bir Cumhuriyet Resepsiyonu sırasında tanımıştım. Eşiyle birlikte özel olarak hazırlanan Cumhuriyet klibini izlerken gözlerinin dolduğuna bizzat şahit olmuştum. Gerçek bir vatansever, değerli bir devlet adamı ve alçakgönüllü bir hizmet gönüllüsü olarak hafızamda yer etmişti. Ayrıca soğukkanlı, dirayetli ve ölçülü tavırlarıyla bu makamı en iyi şekilde dolduracağına inancım tam.
İkincisi, eski MİT Müsteşarı yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan. "Devlet adamı" denildiğinde gözümün önünde canlanan birkaç portreden biri. Dünyanın yeni düzenine uygun olarak ülkeler arasındaki savaş olasılığı ve gerilimin giderek yükseldiği şu günlerde "mekanizmaları" yakından bilen birinin dışişleri bakanlığı yapması son derece isabetli oldu.
İbrahim Kalın'ın MİT Müsteşarlığı'na atanması da son derece yerinde bir tercih. Külliye ziyaretlerim sırasında tanışıp, yakından tanıma imkanı bulduğum Kalın, uzun yıllardır Erdoğan'ın sağ kolu olarak icraatın tüm kademelerine hakim olduğunu göstermişti. Sır tutmayı bilen, vefalı, bilgili ve yabancı dil konusunda zon derece yetkin biri olarak MİT Müsteşarlığı ona çok yakışacak.
Özetle; Türkiye Yüzyılı bu isimlerle çok daha yakın görünüyor.
Kızıl Kurt
Yukarıdaki yazıya yeni ve güncel bir not daha ekleyeyim:
Çin'de bir internet gazetesi, Hakan Fidan'ın Dışişleri Bakanı olmasını şöyle yorumladı:
"Kurt; yıllardır yanında, perde arkasında sakladığı Kızıl Kurt'u sahaya sürdü. Çok acımasız ve çok zeki. Dünyanın sırlarını bilen adam. Avrupa'ya, dünyaya artık rahat yok."
NOT: Çin efsanelerine göre Kızıl Kurt, avını kovalama ihtiyacı duymuyor. Uykusunda bile avını avlayabilen bir yırtıcı.
Tevazunun erdemi
Armağan Çağlayan'ın YouTube programındaki İbrahim Kalın röportajını MİT Müsteşarı olduktan sonra tekrar izledim. AK Parti kadrolarını diğerlerinden ayıran ve her seçimde başarı getiren faktörün tevazu ve samimiyet olduğunu yeniden keşfettim.
Pek çok kişi gibi Armağan Çağlayan da Kalın'ın profesör unvanı olduğundan habersizdi, duyunca çok şaşırdı. Çünkü Kalın bu unvanını kullanmıyordu. Sebebini de harika cümlelerle izah etti. Bu tür unvanların; hizmetleri gölgeleyebileceğinden, fikir alışverişleri sırasında yapay bir üstünlük sağlayıp iletişime zarar verebileceğinden bahsetti usul usul.
Devleti temsil edecek kişileri seçerken "liyakatın" temel alınmasının nasıl değerli sonuçlar doğurduğu, hücrelerime kadar geçti izlerken.
Gaf kürsüsü
Esra Erol'da 65 yaşındaki Muzaffer bey evi terk eden eşi Sevim hanıma dönmesi için bir buçuk saat dil döktükten sonra tüm emekleri heba eden şu cümleyi kurdu: "Esra hanım, eşim dönmezse bana bu stüdyoda başka bir kadın bulabilir misiniz?"
Zap'tiye
Emre Altuğ "Sıcak, çok sıcak" şarkısını yapmamış olsaydı, haberciler tatil haberlerinin arkasına koyacak müzik bulamazlardı.
Ne demiş?
"Ankara'yı sel götürmüş, İstanbul'da otobüsler yanıyormuş, İzmir kokuyormuş. Bana ne? Onlara oy veren şehirliler düşünsün. Ben KÖYLÜYÜM." (Sosyal medyadan)
Yorum Yazın