tv'nin dizisi Destan'ın güçlü kadını Akkız (Ebru Şahin), kadınlar adına yeni bir rol model haline geldi. Gördüğü tüm baskı ve eziyete karşı hem parlak zekası hem bileğinin gücü hem de kadife yüreğiyle her türlü zorluğu aşmak için büyük bir savaşın içine giren Akkız, her yeni bölümde daha fazla kadının gönlünü fethediyor. Dizi ayrıca, Türk boylarındaki kadınların devlet yönetiminde nasıl etkin olduğunu, tarihi değiştiren kritik kararlarda nasıl yönlendirici etkileri bulunduğunu da herkese gösteriyor.
Dizinin ikinci bölümü gerçekten de nefes nefese izlenen bir heyecan kasırgasına sahne oldu. "Aklı yok" denilen Gök Tegini Batuga'nın (Edip Tepeli) aslında kendini öksüz bırakan babası Gök Kağanı Alpagu'dan (Selim Bayraktar) intikam almak için öyle göründüğü ortaya çıktı. Eli tutmayan, bacağı aksayan Batuga herkes tarafından iktidardan uzak görünüp, aşağılanıyordu. Ama belli ki onun elinden tutacak Akkız ile birlikte kimsenin tahmin etmediği şekilde iktidara yürüyecek. Alın işte, kadının gücünü resmeden bir başka mesaj daha...
Dizi aynı zamanda engelliler için de ayrı bir umut, moral ve enerji kaynağı. Zira Destan; akıl, azim ve inanç oldukça, fiziksel engellerin insanları asla yolundan edemeyeceğini de anlatıyor.
Bu arada dizinin ikinci bölümünde müthiş bir 'oyunculuk patlamasına' da şahit olduk. Batuga'yı canlandıran Edip Tepeli'nin özellikle ölüm döşeğindeki babası Alpagu'ya hitaben tüm birikmiş duygularını dile getirdiği müthiş duygusal sahne, bence oyunculuk açısından sezonun en etkileyici anıydı.
Eskiden biz böyleydik...
Arabaların arkasına bağlanıp sürüklenen köpekler... Ayakları, kuyrukları kesilen, derileri yüzülen kediler. Sokak hayvanlarının mama kaplarına ölsünler diye çamaşır suyu döken canavar ruhlu insanlar... Ağır gelen yükü çekemediği için bir deri bir kemik kalmış atını döverek bayıltan vahşiler... Havlıyor diye av tüfeğiyle vurulan bekçi köpekleri... Gençlik Parkı'ndaki kuğuyu mangalda pişirip yiyen insan müsveddeleri...
Bunlar ne yazık ki haber bültenlerinin, gazete sayfalarının artık bize 'sıradan' gelen haberleri arasına katıldı. Gelin görün ki, biz eskiden hiç de böyle değildik. Bunu ispatlayan haberi DHA yapıp kanallara servis etti. Meğer Kocaeli'de 'Düşkün Leylekler Evi' varmış. Çeşitli nedenlerle göç edemeyip kışı bölgede geçirmek zorunda kalan leylekler için 900 metrekarelik kapalı bir alan inşa edilmiş. Beslenemediği için zayıf düşen, anne babasından yeterli uçuş eğitimi alamayan ya da kanat gelişimi uzun mesafeleri aşmaya yetmeyen 'düşkün' leylekler burada ömürleri boyunca bakılıyormuş.
Aslında bu, eskiden Gurabahane- i Laklakan adıyla hizmet veren, unutulmaya yüz tutmuş bir Osmanlı geleneğiymiş. Sahi, biz nasıl ve ne zaman bu hale geldik?
Resimde çip dönemi
Eyvah ki ne eyvah!.. Sonunda sanat da robotların egemenliğine geçiyor. Beni endişelendiren haberi bültenlerde izledim. Botto adı verilen yapay zeka, ciddi ciddi ressamlık yapmaya başlamış. Botto milyonlarca eseri yapay sinir hücreleriyle elektronik beyninde saklıyor ve eleştirilere göre en fazla takdir edilen yönlerini geliştirip, kendi tarzını oluşturuyormuş. Onun bir haftada ürettiği 350 eser, 5 bin kişilik özel bir jüri tarafından değerlendirilip, içlerinden bir kaç tanesi sergilenmek üzere seçiliyormuş. Şimdi sıkı durun: Botto'nun 4 eseri, Fransa'daki bir sergide 1 milyon dolara alıcı bulmuş...
Yakında; başında bere, boynunda atkı, elinde pipo bulunan bir robot, hemcinsinin yaptığı bir resmin karşısına geçip, "Hımmm, insani ihtiyaçların sanatsal izdüşümlerini rekonstrüktif kaygılarla tema haline getirmeye çalışmış. Ne kadar demode..." diyecek diye korkuyorum. Bu arada sırf para kazanmak adına üstün körü seri üretime geçen ressamlar da türedi.
Ne sanat için ne de halk için. Sanat artık ya cep için, ya çip için.
Gaf kürsüsü
Profesör Ersan Şen, Habertürk'teki Enine Boyuna programında burnunu karıştırırken kameralara yakalanmasın mı?
Zap'tiye
Ajda Pekkan son klibinde başrolü zaman makinesiyle paylaşıyor. Ben zaten onun zaman makinesini bulduğunu biliyordum. 30 yaşından beri her gün binip, bir gün geriye gidiyor!
Ne demiş?
"Herkesi kıramamak beni çok yoruyor." (Emel Sayın'ın televizyon röportajından)
Yorum Yazın