Dün İstanbul'da umut verici, muazzam bir gelişme yaşandı. Türk Konseyi 5 daimi ve 2 gözlemci üyesiyle toplandı ve Konsey'in geleceğini şekillendirecek adımlar atıldı. 2009 yılından bu yana emekleme aşamasında olan bir proje şimdilerde ete kemiğe bürünüyor. Haklı olarak Türk Dili Konuşan Ülkeler gibi çekingen bir isimle yola koyulan Türk devletleri bugün birlik fikrine ısınıyor. Türkmenistan'ın da katılımıyla önemli bir genişleme aşaması daha tamamlanmış oldu. Genişlemenin yanına ciddi derinleşme başlıkları da eklendi. İsmi "Türk Devletler Teşkilatı"na dönüşüyor. Türk devletleri arasında Avrupa Birliği'ne benzer bir yapı ortaya çıkarma vizyonu böylelikle sahneye konuluyor. Türkiye, 2022 yılında dönem başkanlığını alacak.
Bu yapının Türk Birliği'ne dönüşme şansı gerçekten var. Daha önceleri çok uzak bir hayal gibiydi. Özellikle doksanlı yılların hataları nedeniyle çekingenlik had safhadaydı. Ama şimdilerde tüm üyeler daha cesur hale geldi. Bu büyük potansiyeli harekete geçirmek için ihtiyatlı ama cesur, vizyoner ama gerçekçi olmakta fayda var. Hem Türk devletlerinin kendi aralarındaki geçmiş tecrübelerinden hem de AB gibi tecrübelerden ders alarak ilerlemek ve birliğin hangi koşullar altında ilerleyebileceğini sağlam bir zeminde tartışmak gerek. Zira hepimiz biliyoruz ki, bu birlik fikri hem Türk devletleri arasında hem de diğer ülkelerle olan ilişkiler bakımından ilmik ilmik işlenmek zorunda. İçeride Türk devletleri birbirini anlamsız söylem ve eylemlerle rahatsız etmekten kaçınmalı. Dışarıya yönelik de hep pozitif bir söylem geliştirmek ve birlik fikrini yerleştirmek için öncelikle ekonomik işbirliği gibi alanlara odaklanmak gerekebilir.
AB yaklaşık 70 yıldır benzer bir vizyonu sahneye koymaya çalışıyor. Belli dönemlerde ve belli alanlarda önemli başarılar yakalasa da bugün kriz içinde. Çünkü uluslararası konjonktür hiç de AB için kolaylaştırıcı bir havada değil. Bildiği klasik uluslararası düzen ve güven ortamı ciddi sarsıntılar yaşıyor. Batı dünyası liderini kaybettiği günden beri tüm kurumlarıyla sarsılıyor.
Denir ki, uluslararası ilişkilerde birinin kazanması için diğerinin kaybetmesi gerekir. Sanırım Türk dünyasının bugünlerde kaydettiği mesafe, çoğunlukla bu uluslararası konjonktürün bir sonucudur diyebiliriz. Belirsizlikler döneminde her devlet çok daha güvenli zeminler arayışına girebiliyor.
Ama her halükârda birlik fikrine ısınmak ve sarılmak için birliğin bir lokomotife ihtiyacı var. Bakmayın AB için Fransa ve Almanya'nın lokomotif olarak tarif edilmesine. Asıl lokomotif ABD idi. ABD sahneden çekilince AB bir vagonlar kümesine dönüşüyor. Dikkat ederseniz zaten Türk Birliği fikrinin ete kemiğe bürünmesi de Türkiye'nin gerçekten öncü bir rol oynamaya başlamasıyla mümkün oldu. Bahsettiğim doksanlı yıllardaki gibi içi boş bir böbürlenme hikâyesi değil. Türk devletleri hepsi gördü ki, Türkiye Karabağ'da olduğu gibi kendilerine somut yardım ve destek sunabilir. Bu imaj korunduğu müddetçe Türk Birliği'nden umutlu olabiliriz.
Yorum Yazın