Son yıllarda toplumda görülen davranışlar ile yaşanan olaylar, gün geçtikte şiddet grafiğini yükseltmeye başladı. İnsanların en basit olaylardan dolayı birbirini öldürmesi, birbirlerini yaralaması o kadar normalleşti ki, bu manzaraları inanın dehşet içinde izlemeyen yoktur. Babanın oğluna, kızın annesine, kocanın eşine, komşunun komşuya, vatandaşın vatandaşa zerre tahammülü kalmadı. Bu şiddet olaylarının artarak devam etmesi toplumun geleceği adına kaygı verici olduğu için bu konuyu yazılarımda sık sık vurgulamaya çalışıyorum. Toplumun tamamı bu şiddet olayı üzerine düşünmeli ve artarak devam eden şiddet olaylarını önleyici bir ortak şuur oluşturmalıdır.
Toplumu yöneten devletinde bu konuda sorumluluğu oldukça büyüktür. Eğitim, ihtiyacı olana psikolojik destek, güvenlik, olayları önleyen ve vazgeçiren caydırıcı cezalar hepsi birbirini kontrol edecek ve besleyecek şekilde koordine edilmelidir. Aksi halde son bir haftada gerçekleşen seçtiğim şu örnekler, artarak devam edecek görünmektedir.
- Karabük'te çifte cinayet: Eşini ve kayınvalidesini öldürdü
- Trafikte tartıştığı sürücüye tabancayla ateş açarken kazara eşini öldürdü
- Ordu'da feci olay: Tartıştığı oğlunu pompalı tüfekle öldürdü
- Aile içinde katliam! Baba iflas eden oğlunu öldürdü
- Bursa'da eşini bıçakla öldürdü, savunması pes dedirtti!
- Ankara’da eşini silahla öldüren şahıs ardından intihar etti
Buraya yazmadığım bir hafta içinde yaşanmış daha nice olaylar olduğu gibi medyaya yansımayan, haberimizin olmadığı şiddet, ölüm vs. gibi haberlerin varlığından da eminiz. Ama özet sayılacak bu olaylar bile, durumun vehametini göstermektedir.
Durum gerçekten çok ciddi bir hal almaya başladı.
Cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısının artışı da bu halin istatistiksel sonucudur.
Toplum içinde yaşanan şiddet olaylarını sadece ekonomik gerekçelere bağlamakta inanın sağlıklı sonuca ulaştırmıyor. Elbette ekonomik sıkıntısı olan insanların psikolojisinin kontrolü kolay olmuyor ama maddi durumu çok iyi insanlarda bile şiddet kültürü oluşmuş durumdadır. İnsanın yaşadığı her yer bunun gibi örneklerle doludur.
Toplumun içinde sanki birbirini etkileyen, tetikleyen mekanizma var gibi… Özellikle görsel medya bu konuda adeta öğreticilik, yönlendiricilik yapmakta ve bir nevi bilinçaltı oluşturmaktadır. Çünkü tekrarın tekrarı diye izah edilen propaganda sistemi 7’den 77’ye herkesi etkilemektedir. Bu konuda geçtiğimiz haftalarda yayınlanan bir baş yazım da şu değerlendirmede bulunmuştum:
Günlük haberleri izleyenler, okuyanlar bu vahim gidişatı zaten görüyordur.
Bu haberleri televizyondan izleyip, gazetelerden okuyup gelecek adına kaygılanmamak mümkün değildir. Haber bültenlerini izleyip de dehşete düşmeyen var mıdır? Sürekli ölüm haberleri, sürekli kavga haberleri… Bu tür haberler aynı zamanda öfke potansiyeli olan herkese de bir öğrenme adına ezber yaşatmaktadır. Kendinin yaşadığı bir olayda ezberlediklerini hızlıca uygulama diyebiliriz buna… Birbirine benzer olayların artması da bu haberlerin bir bilinçaltı oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Tekrarın tekrarı olan haberler öfke patlamalarına da yol gösterici olmaktadır.
Bu yüzden medya organları aynı haberin görüntülerini tekrar tekrar yayınlama sisteminden vazgeçmelidir. Haberi duyurmak başka ama olayı her cephesinden tekrar tekrar yayınlayarak ezberletme, öğretme, yol gösterme başkadır.
***
Özellikle haber programlarında yaşanan olaylardaki öldürme, yaralama sahne detayları adeta bilinç oluşturuyor gibi tekrar tekrar zihinlere sokulmamalıdır. Zaten şiddet önce zihinsel bir temelle sonra fiziksel sonuçla oluşuyor.
Tüm araştırma sonuçları gösteriyor ki uzun süre şiddet içeren görsel medya araçlarıyla zamanını geçiren bilhassa çocuklar ve gençlerin bu durumdan olumsuz etkilendikleri ve şiddeti adeta içselleştirdikleri anlaşılmaktadır. Medyanın etkisi olan bu tekrar öğretisi ve tarzı yüzünden toplumda şiddet olaylarına karşı duyarsızlık artmış durumdadır. RTÜK bu konuda bir süzgeç sistemi oluşturmalıdır. RTÜK bu konunun farkında olarak geçtiğimiz yıl medya kurumlarına yönelik "Şiddet ve Medya Çalıştayı" düzenlemişti. Ama maalesef medyanın şiddeti bilinçaltı haline getirme sistemi haber programlarında hızını kesmemiştir.
RTÜK Başkanı Sayın Ebubekir Şahin’in "Şiddet ve Medya Çalıştayı’nda" yapmış olduğu "Reyting kaygısıyla zaman zaman medya tarafından şiddetin olduğu gibi verilmesini üzülerek görmekteyiz. Şiddet içeriklerine fazlaca yer veren yayın politikalarının ileride çok ciddi psikolojik travmaya neden olduğunu biliyoruz. Hatta bunu daha ileriye götürürsek çocuklarda 'kötü dünya sendromu' dediğimiz bir sendroma yol açtığını da bilmekteyiz. Medyadaki şiddetin toplumsal etkileri hakkında bir saha araştırması yapmayı düşünüyoruz. RTÜK bünyesinde var olan Yayınlarda Şiddet İhtisas Komisyonunun akademisyenlerin de katılımlarıyla yapısının güçlendirilmesi ve daha aktif bir hale gelmesini sağlayacağız. Televizyon Yayınlarında Şiddetin Ölçülmesi ve İzleyicilerin Şiddeti Algılama Düzeylerinin Araştırılması Projesi'ni başlatıyoruz. Şiddet konusunda akademik uzmanlığı bulunan seçkin psikolog, sosyolog ve akademisyenlerin katılımlarıyla çalıştaylarımızı yapmaya devam edeceğiz." şeklindeki konuşması çok değerlidir ama toplumda şiddetin arttığı bu zamanda bu sözlerin hayata geçme oranı kat ve kat artmalıdır. Hem de büyük bir hızlılıkla…
Bu vatan toprağı hepimizin yaşadığı büyük bir yuvadır. Gelecek nesillere huzurlu, güvenli bir ülke bırakmak istiyorsak, bugün gördüğümüz meseleyi daha da büyümeden şimdiki zamanda çözmeliyiz. Aksi halde “Kardeşin kardeşe kıydığı bir çağı” miras olarak bırakmak gelecek nesillere en büyük ihanet olur.
Türk milletinin her ferdi ve devleti yöneten tüm yetkililer yapılması gereken neyse onu yapma sorumluluğu bilinciyle, bu toplumda sevgiyi, saygıyı, tahammülü, dayanışmayı, kardeşliği, huzuru tesis edecek adımları atmalı ve önlemlerini almalıdır. Şu an en büyük ihtiyacımız bunlar değil mi?
Yorum Yazın