İnsanların ve devletlerin hayatlarında öyle tarihler vardır ki, ne insanların ne devletlerin peşini, bir türlü bırakmaz. Aradan onca tarih akmış geçmiş olsa da o tarihler, üstüne çok daha anlamlar yükleyerek, insanları ve devletleri kovalarlar.
Dönüp baktığınızda, ''Bu kadar da olmaz '' dememek için kendinizi zor tuttuğunuz anlar olur!
Buyurun, 24 Ocak 1979, hani meşhur peşimizi de bırakmayan 24 Ocak Kararları...
Akabinde, 12 Eylül 1980 Darbesi...
12 Eylül 1980 Darbesi, 24 Ocak Kararları çok daha rahat uygulanabilsin diye oldu, diyenler de az sayılmaz!
Bir yandan, sözümona alt üst olmuş ekonomiyi düzeltme iddiası, hemen ardından gelen 12 Eylül Darbesi ve ekonomisi düzeltilmek istenen ülkenin neredeyse tüm üniversite talebelerinin içeri tıkılıp, işkencelerden geçirilip, kamudan mahrum bırakılması!
Derken asıl bomba, Türkiye vetosunu kaldırıyor ve Yunanistan NATO'ya alınıyor!
Bugüne gelelim...
Kapısında üç Sent'e el açan Türkiye, İMF' ye borcunu kapatmakla kalmıyor, bir de üstüne borç veriyor!
''Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz '' ninnisiyle uyutulup, okyanus ötesinden gelip köyünün tarlası ekilen Türkiye, özellikle de altyapı eksikliğini tamamlayıp otoyollar, hızlı tren, havaalanlarını yapıyor!
Bitmedi...
1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda uçaklarını bile kaldıramayan Türkiye, İHA, SİHA, Kızılelma ile semalarda destan yazıyor!
En acısı da ne biliyor musunuz?
Birinci Karabağ Savaşı'nda yaralılarını cepheden taşıyabilmeleri için, Can Azerbaycan'a üç helikopter yollayamamıştık!
Hatta, merhum Mehmet Ali Birand merhum Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey'e, ''Türkiye'den bir isteğiniz var mı '' diye sorduğunda, merhum Cumhurbaşkanı'nın gözleri dolu dolu, "Cepheden yaralılarımı taşıyabilmem için üç helikopter yollayamayan Türkiye'den, ne isteyebilirim ki...'' mealindeki sözleri bugün gibi hatırımda.
O günleri, bizzat yaşamış biriyim.
Ne zaman ki, son Karabağ Zaferi'mizde Türkiye değil üç helikopter, onlarca F16'ları Gence Havaalanı'na konuşlandırdı; insansız olanları da Karabağ, Şuşa semalarında uçurmaya başladı; birileri de rahatsız olup uçaklarını kaldırmakla tehdit etmeye kalkıştığında ise Sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, ''Gence' de ki F16'lar kalkmaya hazır'' diye kükrediğinde kuyruklarını kısıp, kıçları üzerine oturdular ya keyiften ağlamıştım!
Ve bugün 24 Ocak...
Yine, aynı tezgâh...!
Döviz kuru ile oynama, derken bizim her şeye rağmen iktidar heveslilerinin şimdiden İMF kapısını çalmaları, derken İsveç 'de Kur'an-ı Kerim'i yakma tahriki...!
Hem de Türkiye'nin vetosunu kaldırmasına muhtaç İsveç'de...!
Daha, Mavi Vatan'ı yazmadım!
Daha, gaz fışkıran Karadeniz'i yazmadım!
Daha daha daha...
Sahi, sizce Kur'an'ı Kerim neden İsveç'de Türkiye Elçiliği önünde yakıldı?
Neden, Suudi Arabistan ya da BAE ya da başka bir İslam ülkesi elçiliği değil de Türkiye?
Bunca tecrübemize dayanırsak, nedeni malum değil mi?
Türkiye yok edilirse, İslam Dünyası yok olacak, dahası dini, dili, ırkı ne olursa olsun mazlumlar yok olacak!
Tam da Cumhuriyetimizin 100. yılında bunu aklımıza çakmaz isek, daha nice 24 Ocaklar yaşarız!
Tercih önümüzde, 24 Ocaklarda kararımızı ya biz vereceğiz ya da İMF...
Tercih bizim...
Yorum Yazın