Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Birleşmiş Milletler, insan hakları kapsamında kadınların sosyal, siyasi ve ekonomik bilinçlerinin geliştirilmesi, toplumsal yapıda eşit haklara sahip bir birey olmasının sağlanması için bugünün kutlanması yönünde aldığı karar almıştır.
Dünya Kadınlar Gününden bir gün önce, sosyal medyada ve ana haber bültenlerinde yer alan, şiddete uğrayan kadınla ilgili bir olay gündeme oturdu. “Samsun’un Canik ilçesinde eski eşin, 5 yaşındaki kızının gözü önünde anneyi darp ettiği” görüntüleri yayınlandı.
Sosyal medyadan takip ettiğim kadar bu insanlık dışı olay değişik çevrelerce yine siyasi bir gözlükle değerlendirilmektedir. Bir kısım kişiler, İstanbul Sözleşmesinin milli ve manevi değerlere ters olduğu bu nedenle kadınlara şiddetin arttığını ileri sürerken bir kısım insanlar ise İstanbul Sözleşmesinin tam uygulanması gerektiğini, sözleşmeye uyulmaması nedeniyle bu tür olayların arttığını iddia etmektedir.
Biz neden bir olaya insan olarak bakamıyoruz? Her olayı siyasallaştırarak bakıyoruz. Her olaydan siyasi bir rant elde etmeyi ya da rakibe siyasi gol atmayı planlıyoruz. Bu bakış açısı hastalıklı bir bakış açısıdır. Bu durum sorunları çözmekten ziyade içinden çıkılmaz bir hale getirir. Her kadınlar gününde benzer tepkileri veriyor, her seferinde aynı şeyleri yaşıyoruz. Einstein boşuna dememiş, “Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek aptal insanların işidir” diye.
Etkisel değil tepkisel bir toplum olma özelliğimiz var. Olaylar karşısında dış kaynaklı nedenlere dayalı tepkiler veriyoruz. Kendi içsel değerlerimizden kaynaklanan bir duruşumuz ve yönümüz yok. Bu nedenle olaylar ve sonuçları hep bizim kontrolümüz dışında gelişiyor. Olaylar karşısında öfkeleniyoruz, lanetliyoruz ve kendimiz dışında suçlayacak birilerini buluyoruz. Sonra dış neden gündemden çıkınca hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyoruz. Olaylar yine aynen devam ediyor.
Şiddeti lanetlerken sevgiyi kutsayıp sevginin yeşermesi için elimizden geleni yapıyor muyuz? Karanlığa küfretmek ortalığı aydınlatmaz. Şiddeti lanetlemek sevgiyi doğurmaz. Lanetlemek tepkiseldir, özel bir gayretiniz, çabanız gerekmez. Çok kolay bir yoldur. Sevgiyi inşa etmek ise etkisel bir tutumdur. Sevgi çaba ister emek ister, kültür ister, eğitim ister. Biz sevgiyi inşa edersek şiddet kendiliğinden yok olacaktır. Tıpkı bir ışık yaktığınız zaman karanlığın kendiliğinden kaybolması gibi.
Şimdi aşağıda 2019 yılında açılan ceza davası, kadın ve erkek sanık sayısı, cinsel saldırıya ve tacize uğrama sayısı, ve 6284 saylı kanun uyarınca koruma talep eden kadınların sayısıyla ilgili istatistikleri vereceğim. (2020 yılının istatistikleri henüz yayımlanmadı) Oradaki rakamların her biri bu ülkedeki bir trajedinin, bir dramın sayısıdır.
Büyük bir ihtimalle bunları bir sayı olarak okuyup geçeceksiniz, o trajedilerin, acıların farkına bile varmayacaksınız.
Bu istatistiklerden yola çıkarak bu ülkenin yönetimine, siyasi partilerine, sivil toplum kuruluşlarına şunu sormak istiyorum.
Bu ülkede suç oranı neden yüksek? Suç dosya sayısı her geçen gün katlanarak devam ediyor. Sizleri sayısal rakama boğmamak ve yazıyı uzatmamak için karşılaştırmalı olarak vermiyorum. İsteyen Adalet Bakanlığı, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün yıllara göre adli istatistiklerini inceleyebilir.
Dünya Kadınlar Günü olması dolayısıyla, kadın haklarını savunan dernekler bu istatistikleri inceliyor mu? Bu sonuçları analiz edecek çalıştaylar düzenliyor mu? Rapor haline getirip yayımlıyor mu? Sebeplerini bulduktan sonra önlem alamayan yönetimleri uyarıyor mu? Kadınların her geçen gün şiddete maruz kalmasında ihmali olan yönetimlere karşı oylarıyla cezalandıracak bir eylem planı yapıyorlar mı? Yoksa siyasi yandaşlık veya karşıtlık üzerinden siyasi şovlar mı yapılıyor?
Bu istatistikleri adalet bakanlığı inceleyip analizler yapıyor mu? Suçların azaltılması için kurallar ve kurumlar üzerinde hangi çalışmalar yapılıyor? Yoksa Bakanlık sürekli yeni hapishane inşaatları yapmakla mı meşgul ya da yargılamak için sürekli yeni hakim ve savcılar mı alınıyor?
Bu istatistiklerden çıkan sonuçları Millî Eğitim Bakanlığı inceliyor mu? Bu sonuçlardaki eğitim ayağını düzeltmek için neler yapılıyor? Müfredat değiştiriliyor mu?
Bu istatistikten çıkan sonuçları Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı inceliyor mu? Kadın ve aile konusunda ne gibi tedbirler alınıyor? Aldıkları tedbire göre bu suç oranlarını her yıl düşürebiliyorlar mı? Bunu kamuoyuyla paylaşıyorlar mı? Böyle bir kaygıları var mı?
Bu istatistikleri Ekonomiyle ilgili Bakanlıklar inceliyor mu? Suçun ekonomiyle olan ilişkisini kurabiliyor mu? Yaptıkları çalışmalarla her yıl bu suç oranlarını aşağı çekebiliyorlar mı? Bu konudaki rakamları kamuoyuna açıklıyorlar mı?
Yoksa her yıl olduğu gibi Dünya Kadınlar Gününde kadınları kutsayan hamasi nutuklar mı atılıyor? Çalışan kadınlara birer karanfil dağıtıp tüm sorunlar görmezlikten mi geliniyor?
Nedenler ortadan kalkmadan sonuçlar ortadan kalkmaz. Atasözümüzde vurgulandığı gibi “Diken battığı yerden çıkarılır” Eğer dikeni battığı yerden değil de başka yerlerden çıkarmaya çalışırsanız sorunun yanına yeni sorunlar eklersiniz.
**
Adalet Bakanlığı, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün 2019 Yılı Adli İstatistiklerine göre:
2019 Yılı içinde Ceza Mahkemeleri dosya sayısı 3.110.371,
2019 Yılı Ceza Mahkemeleri sanık sayısı 4.493.713,
2019 Yılı Ceza Mahkemeleri erkek sanık sayısı 3.923.186,
2019 Yılı Ceza Mahkemeleri kadın sanık sayısı 486.133 tür.
2019 Yılı Ceza Mahkemelerinde cinsel taciz dava dosyası 15.842
2019 Yılı Ceza Mahkemelerinde cinsel saldırı dosya sayısı 8.896
2019 yılı6284 sayılı kanun uyarınca koruma kararı talebi 264.660
2019 Yılı Ceza Mahkemelerinde kasten öldürme suç sayısı 19.417 (maktulle ilgili kadın erkek sayısı verilmemiş)
Bu tablonun vahametini görmeyip, çözüm için çalışmalar yapmadan, söylenecek her söz lafı güzaftan ibarettir.
Yorum Yazın