M.Ö 485-465 yıllarında İran hükümdarı olan I. Serhas Yunanistan ile yaptığı savaşta başarılı olamayınca çareyi kaçmakta buldu. Ordunun savaşacak gücü kalmayınca kendi canını kurtarmak için bir Fenike gemisine binerek Anadolu’ya geçmek istedi. Gemi Anadolu’ya doğru yol alırken, havanın bozulması ve kuvvetli bir fırtınanın çıkması sonucu batma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Geminin kaptanı, I. Serhas’ın huzuruna çıkarak, gemideki yükün azaltılması halinde geminin kurtulacağını bildirdi. Bunun üzerine I. Serhas gemide bulunan İranlı askerlere bir nutuk çekip kendini sevenlerin denize atlamalarını istedi. Nutuktan etkilenen askerler birer ikişer denize atlayınca gemi sağ selamet limana geldi.
I. Serhas önce hayatını kurtaran kaptana altın bir taç hediye etti. Kısa bir müddet sonra bir sürü İran askerinin boğulmasına sebep olduğu gerekçesiyle kaptanın öldürülmesi emrini verdi.
**
Eskiler “kurb-i sultan ateş-i suzan” demişlerdir. Yani sultana yakın olanlar ateşe de en yakın olanlardır. Eski hükümdarlara, krallara atfedilen adalet menkıbeleri sadece onları kutsallaştırmak için kaleme alınmış metinlerdir. Kral ve hükümdarların adaletine güven olamaz. Çünkü bunları sınırlayan bir güç yoktur. Bunların bir elinde altın kesesi, bir elinde kılıç olur. Kendine kul olup sadakat gösterenleri altınla ödüllendirirken, karşı çıkanlara kılıçla cezalandırırlar. Ancak altınla ödüllendirilen bir kişi de her an kılıçla ortadan kaldırılabilir. Eğer lütufla ödüllendiriliyorsanız, gazapla da cezalandırılırsınız.
Adaletin bağımsız ve tarafsız kurumsal bir yapı olarak ortaya çıkması insanlığın gelişmesiyle birlikte olmuştur. Adalet kurumlarının bağımsız ve tarafsızlıktan uzaklaşması ise insanlığın geriye gitmesi anlamına gelir.
Yorum Yazın