Ertuğrul Özkök

Ertuğrul Özkök

Mail: djghdgd@hotmail.com

Tam 60 yıldır hayır dediğim bir anayasal düzende yaşıyorum

Bakın şu gerçekleri alt alta yazdığımda, kendi açımdan ne kadar tuhaf bir durum ortaya çıkıyor.

- 73 yaşımdayım...

- Bugüne kadar oy verdiğim hiçbir parti iktidara gelemedi.

- Bugün “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi” sitesine girip TC Anayasası yazdığım zaman karşıma çıkan metnin üzerinde şu yazıyor:

“Kanun numarası: 2709

Kabul tarihi: 18/10/1982”...

Tam 60 yıldır hayır dediğim bir anayasal düzende yaşıyorum
 

*

Evet bugün hâlâ ülkemizde geçerli olan Anayasa’nın adı “1982 Anayasası”...

- Ben bu Anayasa’nın kabul edildiği 18 Ekim 1982 günü 35 yaşındaydım...

Ve askeri darbeden sonra yapılan o Anayasa’ya kabul oyu vermedim.

Buna yine askerlerin yaptığı 1961 Anayasası’nı da eklerseniz, 60 yıldır “Kabul oyu vermediğim” bir Anayasa’ya uygun yaşıyorum.

*

- Bu 35 yıl içinde, özellikle 1990’lı yıllarda Avrupa Birliği yasaları ile uyum sağlamak üzere birçok değişiklik yapıldı.

Bunların hepsi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapıldı ve o demokratik değişimlerin hepsini destekledim.

*

- Ancak bu süre içinde iki ayrı anayasa referandumu yapıldı.

Bunlardan birinde Türk adalet sistemi değiştirildi.

Ötekinde yönetim sistemi başkanlık haline getirildi.

O iki anayasa referandumunda da “Hayır” oyu kullandım.

Ve o iki anayasa referandumunun da bu ülke için istenilen iyi sonucu verdiği konusunda kuşkuluyum.

*

Diyeceğim...

73 yaşında bir insan olarak hayatımın 60 yılında askerlerin yaptığı, daha sonra sivillerin iki defa değiştirdiği bir Anayasa’ya uygun yaşıyorum.

Peki uygun yaşamak, kabullenmek o Anayasa’yı beğenmek midir?

Hayır beğenmiyorum.

O nedenle, yaşayacağım günlerin yaşadığım günlerden çok daha kısa olduğu şu hayatta, sivillerin yapacağı gerçek özgürlükçü bir anayasayı hayal ederek geçti ömrüm.

Bugün artık rahmetli Çetin Altan’ın ölmeden önceki o sözleri hiç aklımdan çıkmıyor.

“Hayal ettiğimiz ülke bu değildi...”

*

O nedenle ne zaman “Yeni bir anayasa yapmak gerekir” cümlesi duysam saf yanım hâlâ heyecanlanıyor.

Çünkü hayal ettiğim o ülkede yaşamak istiyorum.

Evet bu ülkenin sivilleri, bütün ülkenin kucaklayacağı gerçek bir özgürlükçü medeniyet anayasasını artık yapmalı...
 

2023 SEÇİMİ AYNI ZAMANDA BİR ANAYASA REFERANDUMU OLMALI

DÜN 
AKP Sözcüsü yeni anayasa taslağının 4 aşamalı hazırlanacağını açıkladı.

Söylediğine göre bu anayasayı AKP ve MHP yetkilileri hazırlayıp muhalefete sunacakmış...

Bence bu yöntem bizi bugünkü Anayasa’dan ileri bir yere götüremez.

Çünkü önce rejimin niteliği üzerinde bir görüş birliğinin oluşması lazım.

*

Bugün ülkemizdeki görüşler ikiye bölünmüş durumda. Bir bölüm başkanlık sisteminin devamından yana...

Bir başka bölüm ise “güçlendirilmiş parlamenter sistemi” savunuyor.

Şimdi önümüzde bir fırsat var. 2023 seçimleri...

*

Her parti ve her cumhurbaşkanı adayı seçime giderken rejimin niteliği konusundaki görüşlerini bir vaat olarak halka sunar.

Böylece seçim sonucunda rejimin niteliği konusunda halkın iradesi de ortaya çıkmış olur.

Ve yeni anayasa ortaya çıkan bu irade üzerinden yeniden yapılır.

Emin olun bu irade üzerine kurulacak yeni anayasa hepimiz için çok daha gönülden bağlanacağımız anayasa olur.

ARTHUR MILLER DE BEKİR GİBİ İYİ MARANGOZMUŞ

ÖNCEKİ 
gece streaming platformların birinde bir Arthur Miller belgeseli izledim...

Belgeseli kızı hazırlamış.

Büyük bölümü babasının yaşlılık dönemindeki hayatı ve onunla yapılmış mülakatlardı.

Tam 60 yıldır hayır dediğim bir anayasal düzende yaşıyorum
 

Marilyn Monroe’nun âşık olduğu bir yazar....

Benim hep çok ilgimi çekmiş zor bir karakter.

Babası Polonyalı bir ailenin çocuğuymuş.

Ailenin bir bölümü önceden Amerika’ya gelmiş.

Babasını ise 7 yaşındayken tek başına göndermişler.

Üstelik konuşma zorluğu çeken bir çocukmuş.

Onu Ellis Adası’nda 10 yaşındaki abisi karşılamış.

Konuşma zorluğu nedeniyle okula gidememiş ve terzide çalışmaya başlamış.

Metal düğmeli paltolar dikiyorlarmış.

Şuna bakın ki konuşma zorluğu çeken o çocuk 16 yaşında kendi atölyesini kurmuş ve aileye bakmaya başlamış.

Bu arada Arthur Miller’le ilgili bir gerçeği de öğrendim.

Rahmetli Bekir Coşkun gibi o da iyi bir marangozmuş.

Ve şöyle de bir teorisi var:

“Kereste kesilip küçültülürken hem içten hem dıştan bir tepkiyle karşılaşır...”

Miller’in bu fotoğrafını da daha önce hiç görmemiştim.

Güzel bir kareymiş...

46 YIL SONRA O HARİKA ŞARKININ GÜZEL BİR COVER’I

AVUSTRALYALI grup “10 CC”nin şarkısı “I’m not in Love” 1975 yılında çıktı.

Amerika’da “Counter Culture” (Karşı Kültür) hareketinin bütün hızıyla estiği, Pink Floyd’un müzik âlemini alıp götürdüğü bir yıldı.

İşte öyle bir yılda çok farklı bir ritim, çok farklı bir sound’la çıkmıştı.

O şarkıyı çok sevmiştim.

Geçen hafta bir İtalyan piyanist ve yapımcı bu şarkıyı yeniden cover’ladı.

Papik ve Ely Bruna şarkıyı yeni biçimde söylemiş.

Bence daha yumuşak ama çok güzel bir şarkı olmuş.

Papik son zamanlarda böyle çok güzel cover’lar çıkarıyor.

Geçen ay da İtalyan ruhunun en önemli şarkılarından biri olan “Volare”yi yine böyle hafif cazımsı tarzda çok güzel söylemişti.

Soft ve jazzy müzik sevenlere tavsiye ederim...

BİR CAZ ŞARKISINI 10 MİLYON KERE İNDİRTEN CAZCI ÖLDÜ

YİNE
 1970’li yıllarda hepimiz Pink Floyd’un arkasındayken genç bir caz müzisyen grubu bizi peşine takmıştı.

Başlarında Chick Corea vardı.

Onu Wethear Report, Shakti gibi gruplar izliyordu.

Tam 60 yıldır hayır dediğim bir anayasal düzende yaşıyorum
 

Miles Davis klanından çıkmış bir müzisyendi ama Al Di Meola, John McLaughlin, Herbie Hancock Stanley Clark, Miroslav Vitous gibi müzisyenlerle birlikte fusion jazz, Latin jazz, post-bob, rock jazz gibi yepyeni ekollerin oluşmasına, genç insanların caz müziğe yönelmesine yol açan devrimci bir piyanistti...

Miles Davis sonrası cazın geniş genç kuşaklarla buluşmasını sağlayan yolu açmışlardı.

Onun “Crystal Silence” adlı şarkısı sadece Spotify’da 11 milyon kere dinlenmişti. Elbette Miles Davis’in “Blue in Green” gibi 100 milyona yakın dinlenmiş klasik caz parçaları da var ama...

Bizler için Chick Korea bir dönemdir... Onun Wethear Report’un 33’lük plaklarını koltuğumuzun altında taşımak en güzel racondu bizim için....

Ruhu şad olsun...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar