Geçen arkadaşlarla oturduk sohbet ediyorduk. Konu meselelere nasıl baktığımız konusunda düğümlendi. Olaylara süreç odaklı mı sonuç odaklı mı yaklaşacağız?
"Canım böyle ikili bir anlayışla bakmamız şart mı hem süreç odaklı hem sonuç odaklı yaklaşalım" diyenler olabilir. Fakat bu iki yaklaşım iki ayrı zihniyeti temsil ediyor. Çoğu zaman birini esas aldığınızda diğerini devre dışı bırakmak zorunda kalıyorsunuz.
Bizim kültürümüz süreç odaklıdır. Yani yaptığın iş doğru olacak. Sonuçta zarar da edebilirsin, mağlup da olabilirsin.
Bununla ilgili kıssadan hisse hikayelerimiz vardır.
Hz. Hüseyin Kerbela’da bir sonuç alamayacağını biliyordu. Hatta. Ehli Beytten sahabiler sonucun kötü olacağını bu nedenle gitmemesi üzerine görüş bildirdiler.
Hz. Hüseyin onlara şöyle dedi: ““Eğer ben gitmezsem, bu ümmette bir daha hiç kimse, haksızlığa karşı çıkmayacaktır.”
İslam kültüründe asıl olan doğru yolda gitmektir. Menzile ulaşıp ulaşmamak Allah'ın takdirine bağlıdır.
Selahaddin Eyyubi Hazretleri Kudüsü fethe hazırlanırken Hocası geldi:'Oğlum Selahaddin atının alnında zafer işaretleri görüyorum '' diyerek zaferi müjdeledi.
Selahaddin Eyyubi Hazretleri hocasına zaferin çok önemli olmadığını kastederek; "Hocam, biz seferle sorumluyuz zaferle değil." dedi.
Dos doğru olmak esastır. Dosdoğru olmanın sonuçları olmasa bile.
Yine karınca hikayesi sonuçsuz kalınsa bile doğru yolda gitmenin önemini anlatır.
Karınca uzun bir yola çıkacakmış gibi hazırlık yapıyormuş. Bunu görenler, “hayırdır nereye?” deyince, karınca “hac yolculuğuna çıkıyorum” demiş. Senin ömrün yetmez demişler. Karınca şöyle cevap vermiş; “olsun hiç değilse hac yolunda ölürüm.”
Doğu kültüründe süreç önemlidir. “Kem alatla kemalat olmaz” Yani kötü aletlerle iyi bir sonuca varmazsın. Olgun, kamil insan olmazsın. Gayri meşru yollarla meşru bir gayeye varamazsın.
Batı kültürü ise sonuç odaklıdır. “Dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir” diyerek önemli olanın sonuç almak olduğunu belirtir.
Sonuç odaklı olmak sürekli hedefe kilitlenmektir. Bu durum beraberinde işkolik olmayı ve sürekli gelecek hayaliyle yaşayıp an’ın tadını çıkaracak zaman bulamamayı doğurur. Rekabetçi, hızlı, bireysel bir anlayışla sonuç alınmaya çalışılır.
Sonuç odaklı olmak aynı zamanda determinist bir anlayışı beraberinde getirir. Sonuç almamak büyük hayal kırıklıkları oluşturur. Travmalar yaşatır.
Doğulu anlayışı ise süreç odaklıdır. Kişi elinden geleni yapar. Ama determinist bir zorunluluk beklentisi olmadığı için “hayırlı ne ise o olsun” diyerek sonuç karşısında büyük hayal kırıklıkları, depresyonlar yaşamaz.
Süreç odaklı olmak kişiyi daha fazla mutlu yapar. Çünkü zamanımızın büyük kısmı süreçlerde geçer. Diyelim ki dört yıl okuruz. Sonunda bir mezuniyet diploması alırız. Sonuç odaklı olduğumuzda tüm sevinç mezuniyet balosudur. Ama süreç odaklı olduğumuzda öğrenme süreci büyük keyif ve mutluluktur ve bunun süresi uzundur.
Sonuç odaklı düşünme tarzı ile sonuç kutsandığından insanı Makyavelli’inin “Amaca ulaşmak için her araç yasal ve ahlakidir” anlayışına götür ki bu durum her türlüğü kötülüğü beraberinde getirir. Sonuçta bir zafer, zenginlik güç olabilir. Ama geride gayri insani trajediler bırakır.
Süreci gözardı edip sonucu bir haklılık bir meşruluk olarak görmek traji komik olan “Kıroyum ama para bende” sonucunu doğurur.
Süreç odaklı anlayışta bilgi erdemdir, lütuftur; doğru yaşamak için gereklidir. Bilgi paylaşılmalıdır. Sonuç odaklı anlayışta ise bilgi faydadır, yarardır, bir işleve hizmet eder, bir işlevi bir faydası varsa bilgidir. Bu durum bilginin paraya dönüştürülmesi satılması, ticarileştirilmesini doğurur.
Doğu toplumları genel itibariyle süreç odaklıdır. Batı toplumları (Avrupa kasdediliyor) genel itibariyle sonuç odaklıdır.
Süreç odaklı toplumdan sonuç odaklı topluma tam geçiş yapamadık. İki arada bir derede kaldık. Onun için ne doğruluğumuz saflığımız kaldı ne de sonuç odaklı başarılar elde edebildik.
Yorum Yazın