Türkiye, 40 yıldır hem yurtiçinde hem de sınır ötesinde İran, Irak ve Suriye sınırları içerisinde bebek katili PKK terör örgütüne yönelik askeri operasyonlar yapmaktadır. 11 Eylül sonrası ABD’nin Irak’ı işgali ve savaş sonrasında yaşanan iç çekişmeler, huzursuzluk, başıboşluk, yönetim zafiyetti, istikrarsız iktidarlar gibi birçok sebepten dolayı Türkiye’nin Irak’la ilişkileri dalgalı bir seyir izledi. Türkiye dün olduğu bugünde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Irak Cumhuriyeti ile tarihi, kültürel, kan – din bağları, akrabalıkbağları gibi etkenleri göz önünde bulundurarak samimi ve dostane ilişkiler kurmuş ve dış politikasını bu yönde şekillendirmiştir. Ancak Türkiye’nin izlediği bu politika başta İran sonrasında ABD’yı hep rahatsız etmiştir. İran yanlısıyönetimler, Türkiye’nin son yıllarda Irak’ta ve IKYB bölgesinde artan ticari varlığına ve terör örgütüne karşı yaptığıoperasyonlarından açıkça rahatsızlık duyduklarını bildirirmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak topraklarından çıkmasını istemektedir. Türkiye’nin Irak’ta bulunması Türkiye kadar Irak’ında faydasınadır. Irak’ın toprak bütünlüğü ilkesini Irak’tan daha çok savunmakta ve olası bir terör devleti kurulmasına engel olmaktadır. Türkiye’nin Irak topraklarında olmasını mecburi kılan birçok neden bulunmaktadır… 40 yılı aşkın süredir PKK terör örgütünün Irak’taki varlığı Türkiye’nin ulusal güvenliği ile Irak’ın egemenliğini ve huzurunu tehdit etmektedir. Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde yaptığı tüm girişimlere rağmen PKK terör örgütü Irak’ın kuzeyinde her gecen süre zarfında varlığını devam ettirmekte ve bu bölgeden Türkiye’ye yönelik saldırılarını sürdürmektedir. Bu terör saldırıları münferit bir eylem değil yıllardır süregelen ve tekrarlı eylemlerdir. Buna karşılık Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkı çerçevesinde, ulusal güvenliğini korumak için gerekli gördüğü tüm tedbirleri almayı sürdürmektedir. BM Anlaşması’nda ‘’meşru müdafaa’’ hakkının tanzim edildiği ‘’Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumunda Alınacak Önlemler’’ başlıklı VII. bölümün 51. maddesi şu şekildedir: ‘’Bu anlaşmanın hiçbir hükmü, BM üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu anlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin kurulması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.’’ Türkiye’nin PKK ‘ya karşı sınır ötesinde yaptığı operasyonlar ile Irak her ne kadar münhasır egemenlik hakkının ihlal edildiği savını öne sürmüş olsa da bu kabul edilebilir bir sav değildir. Çünkü 1991-2003 yılları arası 688 sayılı BM kararı neticesinde Irak’ın kuzeyinde Saddam Hüseyin hükümetinin her türlü askeri faaliyeti yasaklanmış ve netice itibari ile söz konusu bölge, fi ili mahiyette bir tür devletsiz alan haline gelmiştir. Durum böyle olunca Türkiye bu tarihlerde terör saldırılarına karşı kendi tedbirlerini kendisi almış ve Irak hükümeti yetersiz ve yetkisiz kalmıştır. Bu yıllarda Barzani yönetimi diğer adı ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Türkiye yanlısı bir irade kullanırken Talabani yönetimi diğer adı ile Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ise terör örgütü PKK ile gizli anlaşmalar yapmıştır. 2003’de ABD’nin Irak’ı işgali sonrası yeni Irak yönetimleri PKK’nın Irak’ın kuzeyinde varlığının sona erdirilmesi için Türkiye’ye çokça vaatte bulunulmuş olsa da tatmin edici seviyede engelleyici adımlar atılmamıştır. 2017’de hayatını kaybeden KYB’nin kurucu lideri Celal Talabani’nin yerine en büyük oğlu Bafel Talabani geçmiş ve oğulda tıpkı babası gibi PKK, ABD ve İran yanlısı bir siyaset izlemektedir. Bafel Talabani önce Fransız Kara Kuvvetlerisonrasında ise İngiliz Özel Kuvvetleri’nde eğitimler almış ve eğitim sonrası Süleymaniye’ye geri dönerek KYB’ningüvenlik ve askeri kanadında üst düzey görevler üstlenmiştir. Bafel döneminde PKK Süleymaniye’nin sadece kırsalında değil şehir merkezinde de büyük bir güç elde ederek adeta Süleymaniye’yi terör örgütün adeta başkenti haline getirmiştir.Terör örgütü PKK şehirde olup biten her şeye müdahale eden, ticaret ve eğitim faaliyetlerini yürüten bir konuma geldi. KYB’in örgüt militanlarına sağladığı imkanlar ve alanlar sayesinde bugün sadece Süleymaniye değil Kerkük ve çevresinde de etkin rol oynamaktadır. Haddini ve sınırını aşan Bafel, birçok kez Suriye’nin kuzeyine giderek terör örgütü PKK/YPG/PYD elebaşlarından Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin ile görüşmeler sağladı. Aynı şekilde Kobani adlı teröristbaşı da Irak’ın kuzeyinde hem Bafel Talabani ile hemde Kandil kadroları bir araya geldi. Hatta bu görüşmelerin birçoğuna ABD’li askerlerde katıldı. Bu katılım önemli çünkü Bafel ve Mazlum Kobani arasındaki görüşmeler ABD’nin desteği, kontrolü ve gözetiminde gerçekleşiyor. Süleymaniye ve çevresinde PKK’ya sağlanan nüfuz, lojistik destek ve eğitimler Türkiye’nin uzun zamandır yakın takibindedir. Türkiye bu durumda rahatsızlığını diplomatik tüm yollarla dilegetirmiş lakin Bafel bildiğini yapmaya devam etmiştir. Türkiye bu olanlara karşılık Irak kuzeyinde bulunan Hakurk, Metina, Zap, Gara, Avaşin-Basyan, Sinat-Haftanin, Kandil ve Asos gibi bölgelerine operasyonlar yapmaktadır. Bu bölgeler dışında son dönemde Süleymaniye’de yaşananlar bardağı taşırmış ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 4 Şubat’ta yaptığı açıklamada şöyle demişti: “KYB Süleymaniye'de PKK ile iş birliği içinde. Sessiz yöntemle halletmeye çalıştık. Her seferinde söyledik. PKK ile aranıza mesafe koyun. 'Savaşın demiyoruz ama iş birliği içinde olmayın' dedik. Bizi memnun etmeye çalışmaya çalışıyorlar gibiydiler. Ama biz baktık ki bunlar mesafe koymayacak. Havayolu taşımacılığında ciddi sınırlar getirdik. Bu bizim tercihimizle ilgili bir konu değil. Bu bizim terörle mücadelemizle ilgili bir konu.” Kısa bir süre sonra Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; “Bu yaz Irak sınırımızla ilgili sorunları çözmüş olacağız” açıklamasının ardından hızlanan temaslar çerçevesinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyetle Bağdat’ta Iraklı mevkidaşlarıyla bir araya geldi. Görüşmeler sonrası Irak yönetimi terör örgütü PKK’yı ilk kez “yasaklı örgüt” olarak tanımlamış oldu. Türkiye ve Irak’ın PKK’ya karşı ortak mücadele etmesi durumunda terör örgütünün her iki ülkede varlığının bitmesi anlamına gelir. Bu durum Türkiye ve Irak’a her alanda yararsağlayacağı kaçınılmazken; Bağdat’taki İran yanlısı gruplar, ABD destekli yapılar ve PKK’nın uluslararası destekçileri bundan hoşnut olmayacakları gibi Erbil, Bağdat ve Ankara’ya yönelik hain hamleler ve planlar yapmalarını da göz ardıetmemek gerek. Şunu birkez daha dile getirelim ki;sınırlarımızın güvenliği, vatandaşlarımızın huzuru ve eşsiz vatanımızın bekası için şartlar ne olursa olsun son terörist temizlenene kadar mücadeleye devam edeceğiz.
Dr.İmbat MUĞLU
Yorum Yazın