Yeni Ekonomik Program'ın en önemli bölümünü oluşturan "iletişim süreci" gerek somut kararları gerekse halka anlatımı ile etkili başladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın pazartesi akşamı kabine toplantısını müteakiben açıkladığı önlemler daha ilk dakikada etkisini gösterdi.
Erdoğan, doğrudan TV yayınlarına katılarak, akademisyen ve ekonomi gazetecileri ile bir araya gelerek, iş dünyasının önde gelen temsilcileri ile görüşerek bu programı tavizsiz uygulayacağını bir kez daha tescil etti. Eş anlı olarak Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de yine TV programları ile başlayan ardından milletvekilleri ve belediye başkanlarını kapsayan bilgilendirme çalışmaları ile neyin ne olduğunu izaha gayret etti.
Ekonominin merkezinden "yüksek faizi çıkarmayı", alternatif enstrümanları kullanmayı, enflasyonla mücadeleyi ise yatırım-üretim- istihdam-ihracat artışına bağlamayı öngören programın dinamikleri, toplumum farklı kesimlerine her açıdan mal edilmeyi gerektiriyor. Altyapısı, Cumhurbaşkanı'nın faiz sistemine yönelik net söylemleri üzerinden aylar öncesinden kurulmuş olsa da yeni programa geçişin ilk günleri tahmin edileceği gibi zorluydu. Hatta beklenenden öte sert piyasa atraksiyonları da gözlendi. Bir yanda dönüşümü anlamaya çalışanlar diğer yanda ise fırsatçılar ile program karşıtları konuşlandı. Haliyle, suni dalga boyu artırıldıkça "at izi, it izine karıştı!" Neyse ki yenilenen programın, ekonominin gerçeklerini yansıtmayan kur atakları ile boğulmasına izin verilmedi. Burada; kamu tarafı yüksek fedakarlıkta bulunur ve inisiyatif alırken sade vatandaşın manipülatif kur oyunu zincirine eklenmesi de önlenmiş oldu.
Peki, görünür gelecekte neye dikkat edilmeli, neler yapılmalı?
Kuşkusuz, programın iletişimi hız kesmemeli. Yani, içerideki tasarruf sahibi ve yatırımcılar kadar Türkiye piyasası ile ilgilenen çevreler de bilgilendirilmeli.
Programın, klasik iktisat ezberlerini aşan özgün karakteri, bu modeli benimseyen veya modele inanan bilimsel, siyasi ve ticari çevreler tarafından ilave argümanlarla desteklenmeli.
Bence en kritik husus ise kur korumalı mevduata karşı kurulacak tuzakların bertaraf edilmesi olacak. Demem o ki... Kurdaki geri çekiliş, bizlerde ve bilhassa ekonomi yönetiminde rehavet yaratmamalı. Belli ki kur garantisi kapsamındaki mevduatların vade dönüşlerinde, yine kurlara yönelik bir takım hesapları işletmek isteyenler var. Hazine ve Merkez Bankası'na ek maliyetler çıkararak, programın sürdürülemeyeceği algısını yaratmayı umanların hevesleri kursaklarında kalmalı.
Ekonomik programın, sadece döviz kurlarından ibaret olmadığını göstermek üzere, önceden duyurulan yapısal paketler de yılbaşından sonra seri biçimde açılmalı.
Kamu kurumlarının bütçeye aktardığı gelirlere endeksli özel yatırım araçları, yastık altındaki altınları reel ekonomiye kazandırmayı özendirecek seçenekler hemen pratik hayata yansımalı.
Sanayici ve yatırımcıyı teşvik reçetelerinin mevzuatı tamamlanmalı. Proje bankacılığı, seçili sektörler için uygun koşullu kredi, KDV iadelerinin hızlandırılması, kitle fonlaması gibi tedbirler, kuvveden fiile geçmeli.
Ve nihayet...
Enflasyondaki spekülasyon marjını ortadan kaldıran, konjonktür fırsatçılığını durduran, piyasa bozucu stokçuluğu cezalandıran, sistematik fiyat artışları yaşanan alanlara neşter vuran hamleler birbirini izlemeli ki dar ve sabit gelirliye bütçeden aktarılan kaynakların refah etkisi kaybolmasın.
Özetle...
Büyük dönüşüm ve geçiş dönemleri sancılıdır. Programın hakiki manada taraftar bulması, öncü olumlu sinyallerin kalıcı netice üretmesine endekslidir. Gün; müteyakkız olma, makro dengeleri tahkim ederken, mikro ince ayarları da senkronize biçimde uygulama günüdür.
Yorum Yazın