Dünyayı gezdim. Dünyanın spor turizminden neler kazandığını gördüm.. Yazdım da.. Uzun uzun yazdım.. Birinde başarılı oldum sadece..
Mehmet Y. Yılmaz'la beraber, bir kış BMW'nin davetlisi Algarve'ye gitmiştik. Portekiz'in Antalya'sı.. Endülüslerden kalma adıyla Algarve, Batı demek, Arapça'da.. El Garp yani.. İberik Yarımadası'nda adı A ile başlayan her yer Endülüs Emevilerinden kalmadır..
Aynen bugünkü Side-Kemer arası gibi bir sahil.. Yan yana tatil köyleri ve hemen hepsinde bol müşteri var.
BMW'ciler herkese bir yeni model 735 verdiler.. "En iyi tanıma kullanma ile olur" dediler ve bizi Algarve yollarına saldılar. "Ben kullanmam" dedim ve Mehmet'in arabasına bindim. Geziyoruz. Bizim Antalya sahilleri bomboş, tatil köyleri hemen hemen tümüyle kapalıyken, Algarve nasıl çalışıyor.. Meraklıyız ya.. Araştırdık.. Hemen her tatil köyünün golf sahaları varmış. Gelenler golfçüler ve aileleri.. Yani dünyanın zenginler sınıfı bu golfçüler.
Golf sporu ile sezonu 12 aya çıkarmış adamlar.. Biz altı ayda kaparken..
Döndüm, yazdım Allah yazdım..
"Hıncal gözünü yeşile dikti" diyenler çıktı. Hatta çok saygın bir gazetemiz, golf parkuru yapmak için Akdeniz bitki örtüsü, maki denen benden kısa çalıları sökerken resim bastı ve "İşte yeşil böyle yok ediliyor" dedi.. Yeşilin asıl golf olduğunu öyle zor anlattım ki!. Bugün o gazete her gün Kemer Golf Kulübü'ndeki yerel turnuvaları yazıyor.
İlk parkur yaptıranlardan biriydi sevgili dostum, onun tatil köylerinde çok kaldığım Burhanettin Kaya..
O yaz sabahları beraber kahvaltı yapardık. Bir sabah kalktım. Baktım Burhan Bey yok.. "Erkenden kalktı, golf sahası yapımını görmeye gitti" dediler.. Hemen koştum. Baktım Burhan Bey lastik çizmeleri çekmiş, parkura girmiş, yeşil çimleri suluyor.. İnanmasının ödülünü gördü. Ötekiler de onu gördü. Belek yöresine birkaç golf kulübü daha yapıldı ve sezon Antalya'da da spor sayesinde uzadı..
Ama o yöre sadece golf değil, tümüyle spor turizmi için bir hazine..
Silyon tepesinden Aspendos'un oralara inen vadinin içinden akan ırmak, harika bir rafting parkuru.. Doğal..
Silyon'un tepesine bizi Mustafa Erdoğan kardeşim götürdü. (Anadolu Ateşi mucizesini yaratan ve hâlâ dünyada turlar atan adam..) Dört çekerli jiple çıktığımız tepede bir kent kurmuşlar.. Antik tiyatrosu var. Stadyumu var. Nekropolisi, yani mezarlığı var. Hayatı turizm olan, Turizm Bakanımız Silyon'a çıktı mı, orayı gördü mü acaba?. Bizim 4 çeker jiple zor çıktığımız o vadi yolu, hem manzarası, hem tarihi ile gerçek bir trekking parkuru üstelik..
Geçen yaz Türkiye turunu ekranda izlerken çıldırdım. Alanya- Antalya etabı, dört şeritli otoban gibi yoldan verilmiş.. Yahu hiç değilse Aspendos'un etrafında dolan.. Perge kalıntılarının yanından geç.. Side sahiline bak. Manavgat çavlanlarını göster..
Hayır.. Etap boyu otoban seyretti, ekranda izleyenler..
Spor turizmini ne yaptırarak, ne izleterek yapmayı bilmiyoruz. Bu ülkede ilk defa Alanya'da yapılan, koşarak gittiğim Uluslararası Triatlon Yarışmaları'nı bile yok ettik biz..
Şimdi Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Akdeniz Bölge Tatil Köyleri Başkanı Ferit Turgut, "Spor turizminin mimarları seyahat acenteleridir" demiş..
Hem de nasıl doğru bir laf.. Bugünkü Bakan Sayın Ersoy, ETS'nin başından geldiğine göre, hem de nasıl anlayacaktır, ne dediğini..
***
Tam bu satırları yazarken, çalışırken açılmayan telefonuma bir mesaj düştü..
"Hıncal abim, Mukadder Dayımı kaybettik.."
Nedir bu arkaya gidiyor, en sevdiklerimiz.. Mukadder Ağbi, İsmet Sezgin Ağabeyimizin kardeşi ve gelmiş geçmiş en başarılı Turizm Müsteşarı'ydı.
Bugün Kapadokya, resmi dili Fransızca olan bir Fransız tatil kenti gibiyse, Mukadder Ağbi sayesindedir.
Paris'te turizm müşavirimizken öyle çevre edindi, öyle sevdirdi ki kendisini, zamanın en büyük yönetmenlerinden Claude Lelouch'u bir bilimkurgu filmini, görünüşü zaten uzayda bir gezegen gibi olan Kapadokya'da çekmeye ikna etti. Gelmişken ona, yıllar yıllar bütün sefaretlerimizin 29 Ekim kutlama gecelerinde, yabancı konuklara o muhteşem Türkiye filmini de çektirdi..
Boş kaldıkça Ankara'da ona uğrardım. Nasıl hoşsohbetti..
Başımız sağolsun Murat.. Başınız sağolsun Türk turizmini kullanan ve kazananlar..
Işıklar içinde yat, Mukadder Ağabey!.
***
GALATASARAY'A 'DERHAL SEÇİM' GEREK!..
Sevgili Burak Elmas kardeşim boşuna çırpınmasın.. Yapacağı tek şey var. Derhal seçim kararı almak..
Çünkü takım perişan.
En iyi oyuncular bile dökülüyor. Perşembe gecesi üç gol yedi Galatasaray, 3'ü de Marcao'nun hatasından. Bir kafadan, bir ayakla ıska geçti. Üçüncüde de basit bir çalım yedi. 3 hata, 3 gol.. Üç hata da Marcao'dan. Genç Kerem takımın yıldızıydı. Dün maçta kayıpları oynadı. Çok az göründü. Çalım merakından çok top kaybetti. Bomboş pozisyonda ayni golü iki defa kaçırdı. Ötekileri anlayın artık..
Yeni getirdiğin Hoca perişan..
Sahaya çıkardığı takımı tartışmıyorum. Ama maçı okuyamıyor, yanlışları görmüyor mu?. Niye anında el koyup düzeltemiyor?. Müdahalesi geç ve de takımı daha da bozmaya yönelik.. Her değişiklikle kötüye gitti Galatasaray..
Oyuncular perişan.. Kime inanacaklarını, kime güveneceklerini bilmiyorlar. Bireysel oyunları darmadağın. Takım oyunu ise zaten yok.
Tribünler perişan..
Daha maçın ortasında "Yönetim istifa" sesleri.. Skor 1-2.. Dönülebilir, 3-2 yapılabilir. Ama tribünlerin bir kısmı yuhalıyor, ıslıklıyor. Geri kalanı da susuyor.
Yönetim Kurulu perişan.. Ayrılanlar var.. Yolladıkların var.. Yollamak istediklerin var, ama başta sen, bir tane deneyimli adam yok, şu anda fiilen yönetimde olanlarda..
Yani yakın gelecekte işlerin daha da kötüye gideceği açık.. O zaman ne olacak işler söyler misin?.
Diyelim kafanda düzeltecek bir plan var.. Kime inandırabilir de yanına alabilirsin?.
Tribünlere, sosyal medyaya bakılırsa, Fatih Terim atmaca gibi bekliyor ve kötüsü sana karşı savaşın orkestra şefi..
Hepsinden kötüsü.. Belli Federasyon planıyla hakemler perişan.. Bir önceci maçta VAR'daki dahil Galatasaray'ı sattılar. İki net penaltısını vermediler. Sahada verilmedi. VAR da çağırmadı.
Kasımpaşa maçında açık seçik ve net elle oynama vardı. Yere yapışık el kalkıyor ve yukardaki topu çeliyordu. VAR gene çağırmadı bile.. İki maç üst üste bunlar tesadüf olabilir mi?.
Ötesi.. Federasyon, medya..
Burak Elmas, Ali Koç'un peşine takılıp Federasyon'a savaş açınca, "Ya onlar gider ya ben" deyince, kısa zamanda kimin gideceği anlaşıldı sanki.
Medya zaten hep perişan.. Onlar zaten hep Fenerli.. Fenerli oldukları için de bugün Fatih Terim'li..
Faruk Süren Başkan!.
Burak Elmas senin o "Zafer Yılları"nda yönetim kurulundaydı. Şimdi damadın. Çek bir kenara konuş onunla..
Sezgin Elmas.. Tanıdığım en iyi Galatasaraylıların başında geliyorsun. Oğlunu karşına al, konuş ve ayrılmasının kulübe en büyük iyilik olacağını söyle..
Burak Elmas "Derhal" kongre kararı almalı..
Kongre'de Galatasaray'ı bilen, yıllanmış yönetim deneyimleri olanlar adaylıklarını koymalı..
Galatasaray'ın cesur, deneyimli ve hepsinden önemlisi camiada "saygın" bir başkana acil ihtiyacı var.
Hemen.. Derhal.. Her geçen gün saatin tiktakları Galatasaray için alarm zili gibi..
Acele et Burak kardeşim, acele et!.
**
MÜMTAZ TARHAN!..
Hürriyet, hele bizim gibi yaşlılar, yani nostaljiye meraklılar için hoş bir köşe açtı.
"Arşivden seçmeler!.."
Geçen gün, Mümtaz Tarhan'ı okudum.. "Çağının ötesinde bir vali" başlığı ile..
1957'de kısa bir süre valilik yaptı, Tarhan.. Belki de gerçek "vali" olduğu için uzun ömürlü olamadı, gerek resmi, gerek özel, çok önemli insanların, üst sınıfın yaşadığı İstanbul'da..
İstanbul'a gelirdik zaman zaman. Bir arkadaşın arabasına bindiğimde şoförün soluna oturur ve pencereyi açıp kolumla kapının dışına tak tak vururdum..
Neden?.
Korna yasağı vardı ve uygulanırdı İstanbul'da, Mümtaz vali zamanında.. Önündeki arabayı uyarmak için herkes kolunu dışarı sarkıtıp kapıya vururdu o zaman. Korna çaldın mı, anında polis ortaya çıkar, peşin cezayı keserdi.
Dahası.. Kimse yere tüküremez ve içtiği sigaranın izmaritini atamazdı. Hemen polis ya da zabıta gelir, peşin para ceza alırdı.. Önemli para ha.. Ödemeyenler karakola çekilirdi, öylesi..
Bu yasakları bir başka ünlü vali, ufak tefek olduğu için adı, 35"lik rakıya verilen Fahrettin Kerim Gökay koymuş, ama ciddi ciddi uygulayan tek vali Mümtaz Tarhan olmuştu.
Fahrettin Kerim'in başta korna, koyduğu yasaklar hâlâ geçerli, ama güya geçerli.. Polis, önünde duran ve kornaya asılanı bile seyrediyor bugün.. Talimhane'de satılan sirenler bile serbest İstanbul'da!.
Valiyi geçtik, bakan yok.. Ya da herkes bakıyor..
***
ÇAYINI YUDUMLA YAVAŞÇA
Lee Tzu Pheng'in yazıp Duru Yücel Tofei'in çevirdiği, kuzen Ahmet Taner Kışlalı'nın (Işıklar içinde yatsın) eşi Nilüfer'in yolladığı bu çarpıcı dizeleri sunuyorum.
***
"Çayını yudumla
Yavaşça
Hiç kimse
Gitme zamanının ne zaman olduğunu bilmiyor,
Parıltının tadını çıkarmak için zaman olmayacak,
O yüzden yavaşça çayını yudumla.
Hayat çok kısa ama
çok da uzun gibi geliyor,
Yapacak çok şey var, yolunda gitmeyen çok şey,
Ve Çoğu Zaman Güçlü Olmak için uğraşıyorsun,
Çok geç olmadan ve gitme zamanı gelmeden önce,
Yavaşça çayını yudumla.
Bazı arkadaşlar kalır,
bazıları gider,
Sevilenler el üstünde tutulur ama hepsi kalmaz.
Çocuklar büyüyüp
uçup gidecek.
İşlerin nasıl gideceğini
Söylemek gerçekten de mümkün değil,
O yüzden yavaşça çayını yudumla.
Aslında mesele
Sevgiyi anlamakla ilgili,
Dünyada ve yukarıdaki yıldızlarda,
Gerçekten önemseyeni takdir edip ona kıymet ver,
Gülümse ve nefes al ve endişelerinin gitmesine izin ver,
O yüzden sadece yavaşça çayını yudumla.
Öldüğümde
gözyaşların akacak
Ama bilmeyeceğim
Onun yerine şimdi benimle ağla.
Çiçek göndereceksin,
Ama görmeyeceğim
Onun yerine şimdi gönder
Övgü dolu sözler söyleyeceksin
Ama duymayacağım.
Bunun yerine şimdi öv beni
Hatalarımı unutacaksın,
Ama bilemeyeceğim
Onun yerine şimdi unut.
O zaman beni özleyeceksin
Ama hissetmeyeceğim.
Onun yerine beni şimdi özle.
Benimle daha fazla zaman geçirmiş olmayı dileyeceksin,
Bunun yerine şimdi zaman geçir benimle
Gittiğimi duyduğunda taziye için evimin yolunu tutacaksın ama yıllardır konuşmadık bile
Beni şimdi ara.
*Çevrenizdeki her insanla vakit geçirin ve onları mutlu etmek için onlara; ailenize, arkadaşlarınıza ve tanıdıklarınıza, elinizde ne varsa onunla yardım edin.*
*Onlara özel olduklarını hissettirin, çünkü zamanın onları sizden ne zaman sonsuza değin alıp götüreceğini asla bilemezsiniz.*
Yalnız 'Söyleyebilirim' ama birlikte 'Konuşabiliriz'.
Tek başıma 'Eğlenebilirim' ama birlikte 'Kutlayabiliriz'
Tek başıma 'Gülümseyebilirim' ama birlikte 'Gülebiliriz'
İnsan ilişkilerinin GÜZELLİĞİ budur.
Birbirimiz olmadan bir hiçiz,
O yüzden Bağlantıda Kalın!
***
TEBESSÜM
Adam eğer, mizah duyusu olan kadınları sevdiğini söylüyorsa, gerçekten neşeli ve şakacı bir kız aradığını değil, her esprisine gülecek birinin peşinde olduğunu anlatıyor demektir.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Hayal kuranları öldürebilirsiniz. Ama hayal kurmayı öldüremezsiniz.
Martin Luther King Jr.
Yorum Yazın