Yüksel Aytuğ

Yüksel Aytuğ

Mail: hffhsyt@hotmail.com

Sizleri bir kenara not ettik

Felaket, daha önceleri olduğu gibi yine turnusol kağıdı işlevi gördü. Kim iyi, kim kötü, kim dost, kim düşman ortaya çıktı. Necip milletimiz yardımlaşma ve yara sarma konusunda yeni bir Kurtuluş Savaşı Destanı yazdı. Devletimiz, afetin dev boyutlarına rağmen elinden gelenin fazlasını yaparak tüm kurum ve kuruluşlarıyla ilk andan itibaren sahadaydı. Ama kara kaplı deftere not ettiklerimiz de vardı elbette. Kimler mi? Sayayım:
 Dünyaya sözde mizah görünümlü irin pompalayan, her yayınıyla dinler savaşına zemin hazırlayan Fransız Charlie Hebdo Dergisi bir kez daha kinini kustu. Yıkık ev görüntülerinin yanına "Türkiye'de deprem: Tank göndermeye bile gerek yok" diye yazarak eşi benzeri görülmemiş bir kahpeliğin altına imza attı.
 Mehmetçik deprem altından vatandaşları ve kendi personelini çıkartmaya çalışırken kansız PKK Güneydoğu'da belli noktalara saldırıya girişti.
 Millet can derdindeyken soysuz yağmacılar, marketlerden televizyon çalmaya kalkıştılar. Hırsızlar Antakya'da "Baraj çatladı, sel geliyor" dedikodusunu yayarak, insanların ve yardım ekiplerinin bölgeyi terk etmesini sağlamaya çalıştılar. Amaçları, boşalan bölgede rahat rahat soygun yapmaktı.
 Muhalefet yapacağım diye adeta enkazların üzerinde tepinenleri, devlete destek verecekleri günlerde her türlü köstek olanları, milletçe yaşadığımız koca bir felaketten bile siyasi rant damıtmaya çalışanları da gördük maalesef.
 Tabii ki insanlara ev yerine mezar yapan, içlerinde bir damla Allah korkusu olmayan müteahhitleri, mimarları, mühendisleri ve onlara onay veren makamları da not ettik bir tarafa.
Sanmasınlar ki bu hesap böyle yarım kalacak. Sakın ola ki hesaplaşmak için mahşeri bekleyeceğimiz de düşünülmesin. Sadece şimdilik biraz işimiz var. Tozun toprağın dağılmasını bekliyoruz.

Cep telefonlarına dikkat!
Çoğu zaman eleştirdiğimiz yoğun cep telefonu kullanımı, aplikasyonlar ve sosyal medyanın, bu depremde ne kadar işimize yaradığı ortada. Enkaz altındaki pek çok depremzede bu teknoloji sayesinde sesini duyurup, kurtarılabildi.
Depremin sembol görüntülerinden biri de ailesiyle birlikte Kahramanmaraş'taki enkazın altında kalan Fatma Kurt'un video kaydıyla hellallik istemeseydi. Fatma bacımız dedi ki, "Bu telefon bulunursa, kimsede hakkımı bırakmayın. Benim hakkım herkese helaldir. Bende bulunan yardım paralarını 5'er bin lira olarak Ahmet'in çocuklarına dağıtın. Beni öbür tarafa borçlu göndermeyin ne olur..." Neyse ki ailenin küçük oğlu hariç o enkazdan sağ çıktılar.
Buradan enkaz kaldırma ekiplerine ricada bulunuyorum: Özellikle molozların arasında bulunan cep telefonlarına büyük özen gösterin. Çünkü onlarda depremin canlı tarihi belgelenmiş olabilir. Kim bilir içlerinde ne hazin öyküler, ne kahramanca kurtuluş girişimlerinin görüntüleri vardır. Her kepçeyi, kazmayı, küreği lütfen bunu düşünerek daldırın enkaza...

Ah o güzel madenciler
Deprem bölgelerinde herkes canını dişine takmış çalışıyor. AFAD'ı, UNKE'si, AKUT'u, itfaiyesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tüm seçkin mensupları ve özellikle de JAK'lar, özel harekatçılar, polisler, sağlıkçılar hepsi el ele gönül gönüle depremin üzerinden günler geçmesine rağmen bir canlının kalp atışını duyup onu kurtarmak adına olağanüstü çaba harcıyor. Ama bir grup var ki, onlara ayrı bir paragraf açmak boynumun borcu... Madenciler...
Türkiye'nin dört bir yanından gelen madenciler, enkaz altındaki yaralıların kurtarılmasını sağlamak için bilinmeze kazma sallarken, ölümü bir an akıllarına getirmediler. Oysa biz onların isimlerini hep ölümle birlikte andık. Onca afetin ortasında hep kurbandılar, kurtarılmayı beklediler. Ama şimdi baretlerindeki fenerin ışığıyla her karanlığa ışık taşıyor, umudun, yaşamın ismi oluyorlardı.
Biz sizin hakkınızı nasıl öderiz, söyleyin Allah aşkına...

Gaf'let kürsüsü
Devlet tüm imkanlarını anında seferber etmişken Muharrem İnce'nin "Burada 117 saattir devlet yok" iftirası da milletin vicdanına not edildi.

Zap'tiye
Hepimiz, enkazdan çıkar çıkmaz "Su içer misin?" diyen kurtarma ekiplerine "Yok, ben daha muayene olmadım" diyen minik Hazal kadar bilinçli olsaydık, bu kadar zayiat verir miydik?

Ne demiş?
Kahramanmaraş'ta enkazın altındayken oğlu Bilal'i kaybeden acılı anne Fatma Kurt'un sözleri yürekleri paraladı: "Bilal bu evi çok sevmişti. Babasına 'Bu evi bana vereceksin' derdi, babası da 'Vermem' diye şaka yapardı. Bilal'im evi alamadı ama ev Bilal'i aldı...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar