Meclise girdiğimde HDP grubu bitmiş, CHP grubu ise toplanmak üzereydi.
Pervin Buldan ile Mithat Sancar çıkıyorlar, Kılıçdaroğlu da gruba doğru geliyordu.
Karşılaştılar, tokalaştılar. Zaten etrafları kalabalıktı, sadece ayaküstü bir selamlaşma yaşandı.
“Dostlar buluştu” dedim. Güldük.
CHP liderini bir süre grupta izledim. Kılıçdaroğlu’nun söylemi değişti. Bir süredir “Ben yapacağım, ben çözeceğim” diyordu. İYİ Partili Cihan Paçacı’nın uyarısından sonra “Dostlar” söylemine tekrar döndü.
“Bize yetki vereceksiniz, dostlarımızla beraber bu ülkede nasıl bir bahar havası estireceğiz” diye konuştu. Neden, “Gerçekten de bahar havası estireceğiz. Kimseye kötülük yapmayacağız” deme gereği duydu anlamadım. Herhalde CHP gelirse kötülük yapacak diye bir kaygı var diye kulağına gelmiş.
Kılıçdaroğlu her şeye değindi ama bir tek siyasi cinayetler konusuna girmedi. Oysa Meclis kürsüsünden siyasi cinayetlerle ilgili kaygısını paylaşmasını beklerdim.
ATEŞLE OYNAMAK
Bunlar çok tehlikeli söylemler. İlk olarak karışık dönemlerin aktörlerinden olan Mehmet Eymür gündeme getirmişti. Kılıçdaroğlu ise siyasi bir nitelik kazandırdı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise tam bir devlet insanı ciddiyetiyle yaklaştı. Eski bir içişleri bakanı olarak, bu tür konuları çok fazla gündemde tutmamak gerektiğini söyledi. Çünkü bu tür konular durumdan vazife çıkarmak isteyen birilerine, terör örgütlerine ya da yabancı istihbarat servislerine mesaj olabilir. Bunlar çok tehlikeli sözler, ateşle oynamak gibi.
Bu ülkede siyasi cinayetler işlenmedi mi? Darbelere giden yollar, siyasi cinayetlerin kanlarının üzerinden döşendi. O nedenle diyorum ki, Kılıçdaroğlu’nun iddiası ciddiye alınıp üzerine gidilmeli. Tez vakitte Kılıçdaroğlu’nun bilgisine başvurulup elinde bir istihbarat olup olmadığı öğrenilmeli.
DÖRT NOKTA
1- Kılıçdaroğlu’nun, eğer bir istihbarata sahipse bunu derhal adli makamlara iletmesi gerekir.
2- Yok eğer siyasi gerginlikten dolayı böyle bir endişe taşıyorsa bunu kamuoyuna izah etmeli.
3- Muhalifler arasında marjinal bir kesimin içinde “Erdoğan seçimleri kaybetmemek için siyasi cinayetleri dahi işletebilir”, diye düşünenler olduğunu biliyorum. Kılıçdaroğlu da onlar gibi düşünüyor olabilir.
2018 seçimleri öncesinde “Savaş çıkaracakmış, savaş bahanesiyle seçimleri erteleyecekmiş” diyorlardı. Ama Erdoğan seçimleri ertelemeyi bırak, Bahçeli’nin çağrısı üzerine öne çekti. Erdoğan, ilk kez ülkeyi yönetmiyor ki, 20 yıldır işbaşında. 90’lı yıllara damgasını vuran siyasi cinayetler dönemini Erdoğan kapattı. Erdoğan seçimi kaybederse devretmez diyorlardı, ne oldu? İstanbul, Ankara ve Antalya’da AK Parti seçimi kaybetti ama devretmediler mi, koltuklarında oturmaya hâlâ devam ediyorlar mı?
4- Kılıçdaroğlu, siyasi gerginlik nedeniyle böyle bir kaygı taşıyorsa yapacağı iş, tansiyonu düşürmek için harekete geçmek olmalı. Sağduyu ve uzlaşma çağrısı yapmalı. Ortamı geren değil, yumuşatan bir politika izlemeli.
SAVCILAR KILIÇDAROĞLU’YLA GÖRÜŞMELİ
Bir noktadan sonra hükümete de görev düşüyor. Bu ülkenin geçmişinde çok kanlı infazlar yaşandı. Siyasi suikastlar üzerinden kaos ortamı oluşturuldu. Türkiye, karanlık bir tünele sokuldu. O nedenle Kılıçdaroğlu’nun uyarısını ciddiye alarak, bir Cumhuriyet Başsavcısı CHP liderini ziyaret edip siyasi cinayetlerle ilgili olarak elinde bir istihbarat olup olmadığını ya da neyi işaret ettiğini öğrenmeli.
Kılıçdaroğlu, 13 Mart 2016 tarihinde de benzer bir çıkışı yapmıştı. Bu da ona benzer ortalığı karıştırmaya yönelik bir çaba mı yoksa gerçekten tedbir alınması gereken bir durum mu var, öğrenmiş oluruz.
ECEVİT’LE SİYASİ CİNAYETLERİ KONUŞMUŞTUK
Ecevit’le Gladio üzerine bir söyleşi yapıyordum. Bütçesi ABD tarafından karşılanan, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanının dahi bilgisi dahilinde olmayan Gladio yapılanmasını ilk olarak Ecevit ortaya çıkarmıştı. Gladio’nun kullandığı yöntemlerden biri de siyasi cinayetlerdi.
Siyasi suikastlara en çok maruz kalan liderlerden biri Ecevit’ti. Niksar’da, Nevşehir’de Ecevit’in içinde bulunduğu seçim otobüsü kurşunlanmış, 34 kişinin katledildiği kanlı 1 Mayıs’tan canlı olarak çıkmayı başarmıştı. İzmir Çiğli Havaalanı’nda ise Türkiye’de çok az sayıda bulunan özel bir merminin kullanıldığı tabancayla yapılan suikast girişimi sırasında dostu Mehmet İsvan yaralanmıştı.
Ecevit’e biraz da eleştirel bir mahiyette, “Taksim olaylarından ve İzmir suikastından sonra iki kez başbakan oldunuz. Size yönelik suikastları neden aydınlatamadınız?” diye sormuştum.
Ecevit, “Sormaz olur muyum? Bir yere kadar geldik ama oradan sonra ilerleyemedik. Önümüze bir duvar çıktı” yanıtını vermişti.
MUMCU SUİKASTINDA
O duvar, Uğur Mumcu suikastında da karşımıza çıkmıştı. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Güldal Mumcu’ya, “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” demişti.
O DUVAR
O duvar Gladio’nun karanlık duvarıydı.
O duvarı Erdoğan yıktı.
Şimdiki kavga ise o duvarı tekrar inşa etmek isteyenlerle o duvarı yıkanlar arasındaki kavga.
Biz bunu Özal’ın vefatı üzerine yaşamıştık.
Özal tasfiye edildikten sonra, eski Türkiye çok kanlı bir şekilde gelmişti. 90’lı yıllar, siyasi cinayetleri ile ‘Duvar’ın yeniden inşa edildiği bir dönem olmuştu.
SİYASİ İTİRAFÇILAR
ALİ Babacan ile Ahmet Davutoğlu ne zaman yayına çıksalar, AK Parti’de görev yaptıkları döneme ilişkin bir itirafta bulunuyorlar. Zaten onları yayınlara çıkaranların amaçları da bu. Babacan ya da Davutoğlu’nun eskiyi karalayan itirafları üzerinden Erdoğan ve AK Parti’yi vurmak. Zaten itirafta bulunmuyorlarsa haber değeri taşımıyor. Bu durum kimi yayınlarda Babacan ve Davutoğlu’nun siyasi günah çıkarma seanslarına dönüyor. Yeni mahallelerinde kendilerini kabul ettirmek için eski mahallelerine küfrettiriliyorlar. Onlar da bunu seve seve yapıyorlar.
Ancak bunlar gibi dostların olacağına Erdoğan gibi rakibin olsun.
MİLLET İHANETİ AFFETMEZ
Şimdi neye karşı çıkıyorlarsa AK Parti’deki görevleri sırasında hepsini yapmışlar. Koltuklarda oturdukları dönemlerde hiç sesleri çıkmamış. Ne zaman ki koltuk gitmiş, siyasi itirafçı olma yolunu seçmişler. Yok bakanlar boş kâğıda imza atıyormuş da yok başkanlık sistemine karşıymış da yok Anayasa değişikliğine karşıymış da... Ama hem boş kâğıda ilk başta kendisi imza atmış, hem başkanlık sistemine evet oyu vermiş, hem Anayasa değişikliği teklifine ilk imzayı atanlardan olmuş...
Yani bugün ne diyorsa tam tersini yapmış.
O gün olup bugün olmayan ne? Koltuk.
Erdoğan sayesinde başbakan olanlar, genel başkanlık görevini üstlenenler, başbakan yardımcılığı, dışişleri bakanlığı yaparken Erdoğan’ı en büyük siyasi velinimetleri olarak görüyorlardı. Bugün ise Erdoğan nefreti yüzünden gözleri dönmüş vaziyette. İtiraflarıyla küçüldükçe küçülüyorlar. Bizim millet her şeyi affeder ama bir şeyi affetmez. O da ihanet.
Yorum Yazın