Eğri oturup, doğru konuşalım. Eski ABD Başkanı Trump'ın, 10 Ağustos 2018 tarihli Tweeti ile Türkiye ekonomisini alt üst edebileceğini ilanından bugüne, büyük sınamalardan geçiyoruz.
Ekonomiyi sarsan kur atakları, Berat Albayrak'ı hedef alan istikrarsızlaştırma senaryoları... Ardından, dünyayı derinden etkileyen pandemi şoku, tedarik zincirlerinin kopması, emtia fiyatlarının artması... Derken, Türkiye Ekonomi Modeli'ne yönelik direnç, faiz hadleri ile ilgili itirazlar, döviz kurlarının siyaseti dize getirmek için yeniden devreye girişi, Rusya- Ukrayna Savaşı, enerji fiyatlarının baş döndürücü yükselişi ve enflasyondaki dramatik seyrin olumsuz etkileri...
Özetle... Her alanda "At izinin, it izine karışması!"
Böyle bir ortamda, Cumhuriyetin 100. yılında tarihi önemde seçimlere gidiyoruz. Üstelik seçimler bir manada Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için referanduma dönüştürülmek isteniyor!
Bu manzara karşısında...
Elbette, hayat pahalılığının dar ve sabit gelirliler üzerindeki tahribatını gidermek için maliyetli ama gerekli kararları alan bir hükümetin varlığı çok mühim.
Piyasa fırsatçılarına geçit verilmemesi, raflarda aranan her ürünün bulunabilmesi, enflasyonla topyekûn mücadele de hayati derecede önemli.
Küresel gelişmelerin yeni dünya düzeninin habercisi olması, bölgesel savaşların tırmanması, düzensiz göçün ölümüne devam etmesi de başlı başına mesele.
Evet... Fırsat ve tehditlerin at başı gittiği günlerde doludizgin sandığa yaklaşıyoruz.
Ekonomik şartlar ileri sürülerek, sistemik sorunlar bahane edilerek ve farklı partileri buluşturarak bir büyük meydan okumaya tanık olmaktayız.
Karamsarlığın bulaşıcı olduğu ve siyaseten kolaylıkla kullanılabildiği bu süreçte, nasıl oluyor da birilerinin arzu ettiği yıkıcı rüzgâr esmiyor? Veya estirilen rüzgâr nasıl oluyor da lider, parti ve sistem değişikliğini malûm odaklar için garanti etmiyor.
Bunun birçok gerekçesi olabilir. Ancak en dikkat çekici yönü Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'da toplanan özellikler.
Bakınız, buna "X faktörü" de diyebilirsiniz. X faktörünün içini de "Liderlik, karizma, umut yayma enerjisi ve milletin vefa hissi" ile doldurabilirsiniz. O zaman, seçmen tercihlerinin ana istikametini tahminde zorlanmazsınız!
***
DEVA...TAKLİT, ASLINI YAŞATIR!
Ankara Atatürk Spor Salonu. "15 Ocak DEVA Olacak" buluşmasını internetten dakika dakika izliyorum. 6'lı Masa'dan ayrışmaya, kendi ajandası doğrultusunda ilerlemeye, hatta Cumhurbaşkanı adayı olmaya çabalayan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın, toplantı organizasyonunu, beden dilini, kitlelere yaklaşımını ve mesajlarını dikkatle not alıyor, gelecekteki rolünü ve yerini tartmaya çalışıyorum.
Toplantı öncesi... Her yönüyle AK Parti'nin kurumsallaştırdığı kongre, miting düzeninden örnekler içeriyor. Nitekim salonun önündeki mütevazı kalabalığa hitap, "İçeride bizi bekliyorlar. Sizlerin ilginizi görünce selam vermeden geçmek istemedim" tarzı ifadeler, "Taklit, aslını yaşatır" çağrışımı yapıyor.
Salona giriş... Zeynep-Ali Babacan çiftinin; partilileri selamlama, salonu dolaşma, bazı vatandaşlarla tokalaşma biçimi de AK Parti'den bir alıntı.
Oturma düzeni... Babacan ve eşinin, başörtülü ve başı açık gençlerle, yeni kuşak siyasetçi izlenimi oluşturduğu gruplarla verdiği görüntü de profesyonelce uyarlama.
Kitleye hitap... Şahsi sınırlarını zorlasa da bildiğimiz Babacan performansı. İnişli çıkışlı ses tonu kullanımı az. Duygulara hitap yetersiz. Dünle bağını koparma gayreti çoğu kez yapay. Yapacaklarına ikna etme dili "eh işte!"
Konuşma içeriği... Genelinde, Erdoğan ve AK Parti gölgesinde. Dünün başarılarını kendine mal eden, sorunları ise bugünkü kadrolara yıkan sancılı bir yaklaşım.
Toplamda ise...
Gençliğinden bu yana toplumun ortalamasından uzakta büyümüş, zengin muhafazakâr olarak yaşamış, siyasette de risklerden izole tutulmuş bir aktörün, sade vatandaşa dönük, "Ben de sizdenim aslında. Sorunlarınızı çözeceğim" söylemi sınırlı karşılık buluyor.
Geriye ne kalıyor?
Erdoğan karizmasından kaçınıp, devletin işleyişini sorguladığı bölümler. E, o da bir yere kadar!
Yorum Yazın