Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

Mail: jdgklgkd@homail.com

Sıtkı Ustam mı talihliydi, kızı Nida mı?..

15 Kasım 2010.. Akşamüzeri.. Cep telefonum çaldı. Az önce Yasemin aramış, "Şu numara ararsa mutlak açın. Başbakan sizi arıyor" demişti. Telefona baktım. O numara..
Açtım hemen..
"Ben Recep Tayyip Erdoğan" dedi, telefondaki ses.. "Bir de bana ulaşmanın zor olduğunu söylerler. Öğlenden beri 20 kişi sizi arıyor. Ancak ulaşabildik.."
Başkan Erdoğan'la hayat boyu bir kez konuştum, karşılıklı.. İşte o telefonla.. Beni hem de nasıl duygulandıran bir telefondu o..
"Yazılarınızdan Sıtkı Usta'yı ne kadar sevdiğinizi biliyorum. Başsağlığı dilemek için aradım. Biliyorum, çok taze acınızı hafifletmez ama, birazcık mutlu olursunuz diye söylüyorum. Son yazılarınızda Kütahya'da bir Sıtkı Olçar Müzesi açılması için mücadele veriyordunuz. Kütahya Vali ve Belediye Başkanları'nı aradım bugün. İkisine de 'Sıtkı Olçar Müzesi'nin derhal açılması için talimat verdim.."
"Teşekkürler Sayın Başbakanım" diyebildim. Sonra konuyu değiştirdi, sesimin nasıl titrediğini hissetmiş olmalı..
"Size önemli bir haberim var" dedi. "Karadeniz ile Marmara Denizi arasında, Boğaz'a paralel bir kanal açmayı planladık. İlk duyan gazeteci siz oldunuz şimdi.."



Ağzımdan "Bu çılgın bir proje" lafı çıktı.. Projeyi özetledi Başbakan.. Dinledim..
"İlk duyan benim ama, ilk yazan ben olmayacağım. Bir Başbakan olarak, bunu tüm Türkiye ve dünyaya duyurma hakkı ve görevi sizin. Uygun tarihte bir basın toplantısı ile açıklamanız uygun olur" dedim ve bu konuşmayı köşemde naklederken "Başbakan'ın bir Çılgın Projesi var" demekle yetindim.
Kanal düşüncesinin adının "Çılgın Proje" olması böyleydi işte.
Kanalla ilgili gelişmeleri biliyorsunuz. Zaten bu yazının konusu kanal değil, Sıtkı Ustam.. 14 Şubat'ta, bu ülkenin tüm sanat galerileri arasında 1 numaralı yeri taşıyan, doğrudan Cumhurbaşkanı'na bağlı Dolmabahçe Sarayı'ndaki Milli Saraylar Müzesi Galerisi'nde, Meclis Başkanı Mustafa Şentop tarafından açılan "Sıtkı/ Kütahya Koleksiyonu Nida Olçar Sergisi"ne medyamız layık olduğu, hak ettiği ilgiyi göstermedi.



Sanatın hangi dalına ilgi gösteriyorlar ki zaten.. Varsa yoksa siyaset..
Oysa UNESCO'nun "Yaşayan İnsan Hazinesi" unvanı verdiği, Tokyo'dan Londra'ya, New York'tan Madrid'e, dünyanın ve Türkiye'nin dört bir yanında açtığı sayısız sergisi ile "Çininin Dervişi" adını alan, özellikle defalarca davet edildiği Japonya'da, "Çininin Picasso'su" ilan edilen Sıtkı Usta, Türkiye'nin ulusal gururuydu..
Nasıl bir medyayız biz, bilemiyorum..



Serginin panosu önünde, Sıtkı Ustama ve Nida'ya bakarken, "Hangisi daha talihli acaba?" diye düşünmeden edemedim. Babasının ölümünden sonra, izinden yürüyen, onun başlattığı her şeyi devam ettiren, Kütahya-Eskişehir Yolu üzerindeki "Sıtkı Usta Sofça Molası" dediğim atölye, kafe ve Sıtkı Olçar Galerisi'ni Karayolları Genel Müdürlüğü'ne rağmen inatla ve ısrarla açık tutan (Bu ayrı bir konu, yarın yazacağım), Kütahya'da Başkan'ın Vali ve Belediye Başkanı'na verdiği emre karşın bir yığın bürokratik gecikme sebebi yaratılmasına rağmen yılmadan mücadelesine devam edip o müzenin açılmasını sağlayan ve bugüne dek yaşatan, Sıtkı Usta'nın adını koyduğu "Osmanlı Çini Atölyesi" geleneğini sürdürüp eserlerine "Sıtkı II" imzası atan Nida gibi bir kıza sahip olan ve bugün biraz da onun sayesinde ölümsüzlüğünü sürdüren Sıtkı Ustam mı?.
Yoksa, Sıtkı Olçar gibi muhteşem bir babaya sahip olan, onun tarafından yetiştirilen Nida mı?.
Yoksa ben mi?.
Sıtkı ve Nida gibi, biri ölümsüz, öbürü yaşayan iki "muhteşem" dostu olan ben mi?.

*

Bugün tarzımdan çok değişik bir "Hıncal'ın Yeri" yapmaya karar verdim. Bol resimli ve resimler pul gibi kullanılmasın diye de mümkün olduğunca az yazılı..
Resim sayfada leke olsun diye kullanılmaz. Gazete resmi "haber" olduğu, haber değeri taşıdığı için vardır, tasarımcı arkadaşlarım.. Hele bir sanat resmi ise..
Sayfam için "Foto Röportaj" da diyebilirsiniz..

*

Benim son bir sözüm var.
Başkan Erdoğan'ın benden çok önce Sıtkı Olçar'ı tanıyıp izlediğini, bu sergi için hazırlanan kitapçıktan öğrendim.
Bir sayfada Başkan'ın, Sıtkı Ustamla yan yana resimleri var. Arkada da bir serginin Şeref Defteri'nden bir sayfanın fotoğrafı.
El yazısıyla aynen şunlar yazılı:
"Bugün 23 Kasım 04
Kütahya'nın, ülkemizin Sevgili Sıtkı Ustası, ne söyliyim ki.. Tebrik ve takdirle başarılarınızın artarak devamını diliyorum.
Selam ve sevgilerimle...
Allah uzun ömürler versin.
(İmza)
Recep Tayyip Erdoğan
BAŞBAKAN"

***


Sergisinden seçtiklerimi Nida anlatıyor...
BUNLAR SITKI II İMZALI NİDA ESERLERİ...
Serpil Abla'nın çalışmalarından esinlenerek, sergi mekânı da Dolmabahçe Sarayı'nın mutfağı olunca çiniden sefertaslarına, sahanlara, keşkül-ü fukara kaplarına, 22 ayar altın varak denemeleri yaparak bu muhteşem mekânda saray konseptinde sergiledik.



Aynı zamanda babamın şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmamış, 30 yıl önce odunlu fırınından çıkmış yemek takımlarını da ona özel köşelerde sergileme ve bir kez daha rahmetle yâd etme imkânımız oldu.
Eminim ki babam görüyordur Hıncal Abicim. Serpil Ablam ve siz de iyi ki varsınız, her zaman desteksiniz, babamın gözü arkada da kalmamıştır.



Geçtiğimiz mart ayında TBMM Ankara sergisinde kravat, kol düğmesi, mendil ve yastıklara çini desenlerimi aktarmıştım. Bu sergide tekstil çeşidini biraz daha genişleterek ipek seccadelere, nevresim takımlarına, bornozlara uygulayarak çini desenlerinin ve çininin hayatımızın farklı birçok alanında da kullanıldığına dikkat çekmek istedim.
Sıtkı Kütahya Koleksiyonu tekstil çalışmalarını Dolmabahçe Sergime özel sınırlı üretimle noktaladık.



Yaklaşık 20 yıl önce babam ile Serpil Abla, Ayasofya mozaiklerini altın ile çalışmışlardı. Ayasofya sergisinin yankıları günümüzde sanat dünyasında hâlâ devam etmekte. Babam rahmetli olduktan 1 yıl sonra Serpil Abla'yı aradım ve bana da bu altın tekniklerini göstermesini rica ettim. Serpil Abla hiç ikiletmeden Ankara'daki atölyesinin kapısını bana o dönem (2011 yılı) açtı. Tüm aşamalarını anlattı, gösterdi, hiç unutmam. Bir büyük çanta malzemeyi de "Sen Kütahya'da bulamazsın" diyerek yanıma koymuştu, sağolsun. Gördüğünüz pano 10 yıl önce Serpil Abla'nın elinden altın varaklanmış çift başlı bir Selçuklu kartalı.
Çift başlı kartal, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Türk Devletleri'nde "Doğu ve Batı hâkimiyetinin simgesidir."
Eser aynı zamanda "1 gövdede 2 baş", erkek ve kadının toplumun eşit üyeleri olduklarını sembolize eder.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar