Dün Sabah'ın sürmanşetinde "Eğlenceli bir polisiye geliyor" yazıyordu. Altında da "Günaydın'da" notu. "Yeni bir dizi haberi olmalı" dedim. Günaydın'ı aldım. Kapağında kocaman ve bol resimli bir haber var.. Başlığı aynen bu yazının tepesindeki laf..
"Sıkıntı yok abi! Cezamız neyse öderiz!."
Bunu söyleyen İrem Derici adlı ünlü şarkıcı.. Hani "Müzisyenler aç kaldı" diye kıyamet koparanlardan.. Yanında kendisi gibi bir yığın ünlü var..
Yeniköy'deki Kaşıbeyaz'da toplanmışlar.. Kovid önlemleri kapsamında, mekânların saat 21.00'de kapanması gerek. Uymamışlar.. Karakol zaten hemen orda.. Polisler gelmiş..
İrem gülerek karşılamış onları ve "Sıkıntı yok abi! Cezamız neyse öderiz" demiş, iyi mi?.
Çünkü sürmanşetteki "Eğlenceli polisiye" dizi değil, gerçek!.
Ayni lafı 3 defa tekrar ettim, bir paragrafta.. Neden?. Çünkü bu laf, polislere değil, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya edilmiş de ondan.. Tekrarda fayda var.
Ona hitaben belki kırk defa yazdım.
"Sayın Bakan, hukukta cezanın amacı bedel ödetmek değil, önleyici olmaktır. Kovid'in başından beri konan cezaların, yasakları önlemeye yeterli olmadığını gördük. Bu cezaları pek çoklarının zerre takmadığını pandeminin başından beri izledik.. Olan kurallara uyup evinde oturan uygar vatandaşlara oluyor. O da kırk yılda bir yakalanırlarsa 'Sıkıntı yok abi! Cezamız neyse öderiz' diyenler, sahilleri, mekânları doldururken, 'Devletimin kurallarına uymalıyım' diye evinde oturan vatandaşı cezalandırmış oluyorsunuz aslında" dedim.
Buyurun Sayın Soylu..
İrem Derici meydan okudu işte size..
"Sıkıntı yok abi! Cezamız neyse öderiz!."
..Ve de o eğlenenler için sizin cezanız garson bahşişi olduğundan gerçekten sıkıntı da olmadı..
***
Şimdi emekli bir trafik polisi tanıdığım var. Bir zamanlar o anlatmıştı..
"Hıncal Ağbi, boşuna uğraşma.. Bu trafik işleri düzelmez. Bak neden düzelmez anlatayım.. Biz şehre kontrole çıkan memurlara, her sabah belirli sayıda makbuz verilir. Görevimiz trafiği düzenlemek değil, verilen makbuzları bitirmek. Çünkü devlet bütçesinde 'trafik cezaları' diye bir gelir yazılı. Bu geliri toplayacak olan bizleriz. Ülke genelinde İstanbul'a düşen 'ceza geliri(!)' belli. Bunu güne bölüyorlar. Günlük ortalamayı da memur sayısına.. Sonra her birimize o kadar makbuz veriyorlar. Doldurduk mu işimiz bitiyor. Biz de en kısa zamanda bitirip keyfimize bakmaya başlıyoruz.."
Düşündüm de, mesela Nişantaşı Kavşağı felç olmuşken, o kavşak civarındaki kafelerde oturup keyif yapan memurları kaç defa yazdığımı ve hiçbir şeyin değişmediğini..
Şimdi Sayın Soylu, trafik cezalarını "önleyici" boyutlara getirirseniz, trafik suçu işleyen yok denecek düzeye iner. O zaman ceza kesemez, o zaman "trafik cezaları"ndan beklenen tahmini bütçeyi karşılayamazsınız. O zaman önlememek gerek. Bırak bol suç işlesinler ki, bol ceza kesilsin..
Kovid yasaklarında da ayni sistem mi uygulanıyor acaba?.
"Sıkıntı yok abi! Cezamız neyse öderiz" lafının nereye vardığını bir de siz söyler misiniz, Temmuz ayında Kovid istatistiklerinin düşeceğine, iç ve dış yasakların kalkacağına inanan ve umutla bekleyen insanlara, esnafa ve turizmden, gece yaşamından beslenen milyonlarca aileye, siz söyler misiniz, lütfen!.
***
DAĞLARINA BAHAR GELMİŞ MEMLEKETİMİN!..
Dün sabah güne bahçemde Rahmi Saltuk'u dinleyerek başladım.. Tabletimin Youtube'unda seçtiğim şarkı, mesleğimin ilk yıllarında ayni gazetede çalıştığımız, benim yazılarımı düzelten Ahmet Arif Ağabeyimin ünlü dizeleriydi..
"Dağlarına bahar gelmiş memleketimin!."
Niye peki..
"Ne var ne yok" diye tabletimi açtığımda "Hasan Saltık'ı kaybettik" başlığını okudum.. Müthiş bir müzik koleksiyoncusu, ama koleksiyonunu kendine saklayan değil, halka sunan, gerçek bir halk adamıydı, yüz yüze gelemediğim, ama telefonda çok konuştuğum Hasan Usta..
Çeşitli yörelerin ulusal ve uluslararası arşivlerinde, şahısların ellerinde saklanmış ya da unutulmuş kendi dillerinde müzik örneklerini içeren albümler yayınladı. Yerel sanatçıların kendi dil ve lehçelerinde seslendirdikleri müzik eserlerini derledi.
Pomak göçmenlerinden Tahtacı Türkmenlerine, Sadettin Kaynak'tan Münir Nurettin Selçuk'a, Hacı Taşan"dan Hisarlı Ahmet'e, Hafız Yaşar'dan Muharrem Ertaş'a, Neşet Ertaş'tan Neyzen Tevfik'e, Malatyalı Fahri'den Âşık Veysel'e müthiş albümler yaptı.
1998'de büyük keman ustası Cihat Aşkın'la "Minyatürler" serisini yaparak, "çok seslendirme" alanına da girdi.
Onunla ilgili bilgileri araştırırken, bir zamanlar hemen ayni tok sesi ile Ruhi Ağbi'nin (Su tabii) yerini doldurmaya aday olan Rahmi Saltuk'la amca çocukları olduklarını öğrendim. Gençken işe Rahmi'nin plak şirketinde başlamış zaten. 4 yıl sonra kendi şirketi Kalan Müzik'i kurmuş.. Rahmi ile de yakın dosttuk. Sonra kayboldu ortadan.. Başın sağ olsun Rahmi, nerelerdesin?.
Gürsel Ustamın baharı getirdiği bahçeme bakarken, memleketlerine baharın geldiği günlerde dünyamızdan ayrılan Ahmet Arif (2 Haziran) ve Hasan Saltık'ı (O da 2 Haziran/57 yaşında/Kalp krizi) birlikte anmak istedim.. Doğu'nun dağlarına bahar haziranda gelir, yaşadım Van'da Çaldıran'da bilirim.
Tıkladım tabletimde Rahmi Saltuk'u ve dinledim.. Sonra bir daha dinledim..
"Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..."
***
KİM ALDI, KİM ALDI?..
Daha üç gün önce "Takımlardaki yabancı sayısını kadroda 14, sahada 8 olarak indirecektik, ama pandemi sebebi ile kulüpler çok kötü duruma düşünce erteleme kararı aldık" diyen TFF Başkanı Nihat Özdemir, çarşamba günü pat diye "Federasyonumuz toplandı ve kararın bu sezon uygulanmasına karar verdi" dedi..
Şimdi beklenen kıyamet kopuyor.
Kararlılığı değil, kararsızlığı ile ünlü, güya seçilmiş, ama aslında Genel Kurul'da çoğunluk olan devlet memurlarının oyları ile atanmış bu federasyonun şu anda kıyametler koparan kararı kendi iradesi ile aldığına inanan tek kişi var mı bu ülkede.. O kararı aldıkları açıklanan üyeler dahil..
İstifa etmeye dahi yeltenemeyen bir Başkan'la yeni sezona giriyoruz.
Allah Türk futbolunun yardımcısı olsun.. Amin!.
***
İBRET Kİ, NE İBRET!..
Mevlüt Tezel kardeşim dün sütununda alt alta iki resimli haber yazı yazmış.
Birinde, üç genç kadın İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi'nden bir araba çalmışlar.. İtfaiye arabası vallahi.. Resmi var. Sosyal medyaya da basmışlar.
İtfaiye arabası, can ve mal kurtaran araç..
Bunu Tik Tok denen iğrençlikte "Like" almak için çalanlar, bir hayata mal olabileceklerini bilmezler mi?.
Gülerek poz veriyorlar utanmadan.
Ben de Mevlüt gibi ağlanacak halimize gülüyorum. Üç kız o hayati araçlarını çalarken itfaiyeciler ne yapıyordu acaba, Tunç Soyer Başkan?. Arabasını unutup gaflete dalan itfaiyecilerle mi İzmir'i koruyacaksın?.
İkinci resim Beyoğlu'nun daracık sokağında çıkan yangına itfaiye aracı girebilsin diye, park etmiş arabayı altı okka, kaldırıma çıkarmaya çalışan vatandaşlar..
Yahu Beyoğlu, bin senelik Beyoğlu.. Evlerin çoğu ahşap.. Kaç ev kül oldu oralarda itfaiye yaklaşamadığı için..
Peki bu yollardan geçebilecek "dar" araçlar yaptırmak hiçbir belediye başkanının aklına gelmedi mi?. Bu ülkede Kraliçe'nin Rolls Royce'unu bire bir yapan kaporta ustaları var yahu!.
***
ELANUR!..
Başlık "Elanur'un 8 günlük esareti!" Alt başlık "İstanbul'da liseli Elanur A., Murat A. tarafından tehditle kaçırılarak 8 gün boyunca çatıda zorla tutuldu. Donma tehlikesi geçirdi, kuru ekmek ve su ile hayatta kaldı."
Haberi okuyorum. Okul arkadaşı Elanur (14 yaşında) ile Murat sevgili olmuşlar. Sonrası "İddiaya göre" diye geliyor.
Murat, Elanur'a tehdit mesajları atıp çağırmış. Elanur "Amcamlara gidiyorum" diye çıkmış. Bir daha görünmeyince anne-baba, evdeki tableti karıştırmış. Tehdit mesajlarını görünce polise gitmişler. Polis bulmuş, oğlan da çocuk (17 yaşında), ailelerine teslim edilmiş.
Sabah'tan Yunus Emre Kavak ve Bulut Yamandağ, Elanur'u bulmuş ve konuşmuşlar..
Elanur anlatmış.. "Gelmezsen evini başına yıkarım deyince gittim. Beni bıçakla tehdit etti. Önce Gebze'de yıkık bir binada kaldık. Sonra Maltepe'de bir binanın çatısına çıkardı. Fareler vardı. Çaldığı bir battaniye üzerinde uyuduk.. Geceleri çok soğuktu, para da, yiyecek de yoktu. Beni çatıya kilitleyip geceleri kuru ekmek toplamaya gidiyordu. Sadece kuru ekmek ve su ile yaşadım. O çantasından çıkardığı bir şeyi içiyor, içince de beni taciz ediyordu".
Hepsi bu.. Yunus ile Bulut, Elanur'a "İçince dağıtan Murat'ın taciz ve tecavüzünden, hatta öldürmesinden korkmadın mı? Caminin tuvaletine günde birkaç kez gidiyordun da, yolda, camide birine sığınamadın mı" demişler mi bilmem.
Haberde kıza sorulan soru yok. O ne derse o kadar..
Şimdi, ikisi de çocuk bunların tamam. Yasal olarak da ailelerine teslim edildiler.
Bitti mi?.
Bana sorarsanız şimdi başladı..
Hele de bu internet devrinde rüştünü ispat etmemiş çocukların internet arkadaşlıkları yüzünden başlarına gelmeyen kalmadığını durmadan gazetelerde okurken, anne ve babaların "Bu telefon ve tabletlerde neler oluyor" diye merak etmeleri ve ebeveynlik görevlerini hatırlamaları için ille de çocuklarının yok olması mı gerekiyor?.
Aile Bakanlığı'nın bu sosyal medya illeti, felaketi ve tehlikesine karşı anne ve babaları eğiten bir programı var mı?.
Yoksa eğer, bu bakanlık niye var?.
***
TEBESSÜM
Adam kapıyı açan yeni hizmetçiye baktı.. "Erkek arkadaşın bizim sokakta dolaşıyor" dedi. Hizmetçi "Aman efendim, siz arkadaşımı nerden tanıyorsunuz" diye kekeledi.
"Boynundaki kravatımdan" dedi, adam..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Dünyanın 6 hatası, 1- Emeksiz servet, 2- Vicdansız zevk, 3- Kişiliksiz bilgi, 4- Ahlaksız ticaret, 5- İnsanlıksız bilim, 6- İlkesiz siyasettir."
Mahatma Gandhi
Yorum Yazın