Kur-Faiz-Enflasyon şeytan üçgeninde, tarihi sorgulama ve tartışmaların hararetlendiği günlerden geçiyoruz. Hatta güncel piyasa gelişmeleri üzerinden, "siyasal mühendislik" faaliyetlerinin de hız kazandığını görüyoruz. Yabancı desteği ile iktidar olmayı da içeren bu tür girişim ve temaslara, ülkenin batmasını isteyecek derecede histerik nöbetler de eşlik ediyor. Allah muhafaza, her şeyi göze aldıkları o karanlık senaryo ise muhalif odaklara bile yönetilecek ülke bırakmaz!
Şu hususu kayda geçirelim...
Kurun bugünkü düzeyi, Türkiye ekonomisinin gerçekleri ile uyumlu değildir. Yani işin içinde ekonomik olduğu kadar, fazlasıyla siyasi ve stratejik hesaplar ile geniş spekülasyon marjı da vardır.
Yine kayda geçirelim...
Benzeri defalarca tatbik edildiği üzere, muhtelif gerekçeler üretilerek kurlara yönelik atak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru yine yaşanacaktı. Ki bu ihtimal hâlâ geçerli.
Ve nihayet...
Kurlar ve maliyetlerle ilgili gelişmeler, sade vatandaştan Anadolu sermayesine kadar uzanan yelpazede, siyasal tercih değişikliği için acımasızca kullanılmaktadır. Yani, Anadolu'nun sebatkâr, kanaatkâr ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a güvenen kesimler ile O'nun arasındaki bağ zayıflatılmak istenmektedir. Oysa Erdoğan, dün açıkladığı gibi içinden geçmekte olduğumuz tabloyu "ekonomik kurtuluş savaşı" olarak tanımlamakta ve sonunda zafer vaat etmekte.
***
Bu realitenin ışığında, ilave edelim ki...
Yatırımların finansmanı ve işletmelerin sermaye ihtiyacının karşılanması için, uygun koşullu kredi kanalı oluşturulması ve bütçe imkânları ile desteklenmesi her zaman mümkündür.
Merkez Bankası'nın, para politikası aracı olarak kullandığı kısa vadeli faizler tek gösterge değildir ve ekonominin tümünü izaha yetmez.
Gerek yerli gerekse yabancı para odaklarının faiz baskısı inkâr edilemeyecek bir dayatmadır. Yatırım araçlarının reel getirisi de bu tabloya eşlik etmektedir.
Bu vesile ile iki noktanın daha altını çizmekte fayda var...
Birincisi... Merkez Bankası'nın eski başkanı ve İP milletvekili Durmuş Yılmaz'ın, sonradan özür dilemek durumunda kaldığı, ekonomi yönetiminin yanı sıra ima ettiği ekonomik tedbirlere dair ürettiği spekülasyondur. Bunu olsa olsa aklı durmuş, fikri durmuş biri ileri sürebilir. Merkez Bankası'nı yönetmiş, devleti bildiği varsayılan bir isme asla yakışmayacak bu çıkış, sadece Durmuş Bey'e itibar kaybettirse bu, bir şeydir. Ama ekonomik aktörlere kaybettirirken, spekülatörlere kazandırmıştır. Yazık!
İkincisi ise DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın söylemleriyle ilgilidir. Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ı eleştirirken, o dönemdeki döviz satışlarına tek yanlı yorumla yaklaşarak, takipçilerini manipüle etme gayreti açıktır. Lakin her karar kendi özgün koşullarıyla değerlendirilmelidir. Örneğin, Eylül 2003'te Dubai'de, 1 milyar dolar hibe veya 8.5 milyar dolar kredi karşılığında TSK'nın, Irak'ın kuzeyine operasyon yapması şarta bağlanır ve ABD siyasal kapan kurarken, o anlaşmadaki imza da bir kenarda not olarak durmaktadır.
Yorum Yazın