"Hava pırıl pırıldı. Öğleden sonra için yaz sıcağı umudu taşıyordu. Kordon'dan aşağı inerken ufuktaki ince pusu ve denizin geniş maviliğini mutlulukla izledim.
Şehir güneş ışığında elmas gibi parlıyordu. İç limanda tekneler ışıltı saçarak yüzüyorlardı. Minarelerin parıltısı hepsini bastırıyordu."
Son günlerde böyle yapıyorum...
Oturduğum yerde sevdiğim romanların işaretlediğim sayfalarını açıyor, o satırlarda seyahate çıkıyorum.
Yukarıdaki gibi L. Durrell'ın İskenderiye'sine mesela...
Hani eskiden şafak vakti yola çıkma hallerim vardı ya, kaybolup gitti...
Pandemi bu alışkanlığımın kalan son kırıntılarını da alıp gitti sanki.
***
Hem nerede o "bakır rengi gün batımları" söyler misiniz?
Gittiğiniz kıyılarda hâlâ "menekşe rengi gölgeleri olan inci rengi topraklar" mı karşılıyor sizi?
Geceleri sırtınızı toprağa yaslayıp gökyüzüne baktığınızda "heybetli yıldız tarlaları"nı görüyor musunuz?
Sıcaklık iyice arttığında birden fırtına kopuyor ve "suların üzerine bardaktan boşalırcasına yağmur yağınca minik yeşil hava kabarcıkları oluşuyor" mu?
Sakın tatil kasabasındaki şık bir mağazadan ateş pahasına aldığınız boncuklu bileziği, "beach club"da rastlaştığınız eski dostunuzu falan anlatmayın bana!
Çoktan Frenklerin "armchair travelling" dedikleri, koltuğundan kalkmadan kitaplarda seyahat etme tutkusuna sığındım.
Huzurumu kaçırmayın!
***
Zaten Kanlıca, Anadoluhisarı ve ev arasında gidip geliyorum bir aydır.
Avrupa yakasına geçince içim daralıyor.
İSKİ kazısı tabelası görünce "eyvah" diyorum, şu trafikte ömrümüzü tüketeceğimiz kesin.
Sokakta maskelerin kapattığı yüzlerin matlığı güneş ışığının parıltısını bastırıyor, üzülüyorum.
Neyse ki Boğaz'ın Anadolu yakası, bilhassa Kanlıca, iyi ki var.
Orada çayımı içip Tanpınar'ın Huzur'unu okuyorum: "Kanlıca koyu eski mehtap sayfalarının cümbüşünü yaşıyordu. Hemen hemen kendilerinden başka kimse yoktu. Ay, sessizlik musikisi ve kendileri vardı. Ve bu musiki gittikçe kudretini artırıyor, bir musallat fikir gibi insana saldırıyordu."
***
Şimdi diyeceksiniz ki...
İyice yaşlanmışsın Haşmet Abi...
Doğru!
Lakin en çok 20'li yaşlarımda okuduklarımla seyahat ediyordum.
Gümüşlük kıyısındaki küçük kumsalda hâlâ duruyorsa, o yalnız iğde ağacına sorun...
Altında uzanıp Seylan'ın çay bahçelerine doğru yola çıktığım çok olmuştur.
Bazen en güzel seyahat odur.
Yorum Yazın