28 Şubat sürecinde HBB televizyonunda çalışıyordum.
10 Kasım’da, Anıtkabir’den yapacağımız canlı yayınlara özel olarak hazırlanırdık. Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Başkanlığı ve Anıtkabir Komutanlığı tarafından günler öncesinden başlayan resmi bir akreditasyon işlemi uygulanırdı.
Zaten sadece akredite olan kuruluşlara yayın izni verilirdi. Canlı yayında görev yapacak olan spiker, muhabir, kameraman ve teknik personelin isimlerini bildirirdik. 10 Kasım’dan bir gün önce canlı yayın araçlarını kurar, ekibimiz sabah Anıtkabir Komutanlığı’nın belirlediği erken bir saatte Anıtkabir’de olurdu. Son anda isim değişikliği yapamazdık. O nedenle yayını yapacak isimleri yedeklerdik.
Çok sıkı bir güvenlik prosedürü uygulanırdı.
ANITKABİR’DEKİ MECZUP
Canlı yayın ekibinin haricinde bir de törenleri izlemek üzere aktif bir kamera ve muhabiri hazır tutardık. Ama bir hazırlık daha yapardık. Adını “meczup ekibi” koymuştuk. Bir kameraman ve muhabiri, 10 Kasım’da Anıtkabir’de ortaya çıkması muhtemel meczubu izlemek üzere ayırırdık. Hiç ıskalamazdı. Bizim günler öncesinden sıkı güvenlik önlemleri arasında girdiğimiz Anıtkabir’de bir meczup ortaya çıkardı. Tam da Atatürk’ün mozolesine çelenk konulduğu bir sırada Atatürk’e hakaret eden sözler söyler, hilafet çağrısı yapar. Törende bir şok ve kargaşa yaşanır. Görevliler, görevini yerine getiren meczubu apar topar yakalar emniyete teslim ederdi. Haber merkezlerinde ise ayrı bir telaş yaşanırdı.
1- Meczubu canlı yayında en iyi hangi kanal verdi?
2- Meczubu izlemek üzere görevlendirdiğimiz ekip, olay anında ve apar topar götürülüşü sırasında iyi görüntüler yakalayabildi mi?
Meczubun en iyi görüntülerini yakaladığı için bir kameramanımıza prim yazmıştık.
SORU İŞARETLERİ
Ama yıllarca şu soru benim kafamdan hiç gitmedi. Biz akredite bir televizyon olmamıza ve günler öncesinden başlayan hazırlıklara, sıkı güvenlik önlemlerine rağmen yayın yapabilmek için ancak girebildiğimiz Anıtkabir’e, tam da saat 9’u 5 geçe bu meczup nasıl giriyor, protokolün önüne kadar nasıl gelebiliyor ve bu eylemi gerçekleştiriyordu?
28 Şubat süresinde meczubumuz eksik olmadı. Ya 10 Kasım’da Anıtkabir’de ya da kritik MGK toplantıları öncesinde Çankaya’da ortaya çıktılar.
ACZİMENDİLER
Ne zaman 10 Kasım olsa Ankara’da laik duyarlılığın en yüksek olduğu Çankaya semtinde, Ankara’nın göbeğindeki Kızılay’da başlarında sarıkları, ellerinde sopaları, uzun saçları ve sakallarıyla Aczimendiler ortaya çıkar, kol kola girer, başkentlilerin tuhaf bakışları arasında asalarını kaldırımlara vura vura yürürlerdi.
10 KASIM’I SEÇERLERDİ
Oysa haber merkezleri, 9 Kasım günü Ankara’nın Mamak girişinde polis tarafından durdurulan, şehre girişlerine izin verilmeyen Aczimendileri takip ederdi. Ne olursa olur 10 Kasım sabahı Aczimendilerin Ankara’ya girişine izin verilir, Atatürk’ün Çankaya’sında cübbeleri, sarıkları, asaları, uzun değnekleri ile gösteri yaparlardı.
ANITKABİR’DE ŞERİAT İSTEMEK
30 Aralık günü Anıtkabir’de şeriat gelecek diye slogan atan şahsı görünce operasyon mevsimine girdiğimizi anladım. Y.T. isimli şahıs başka yer bulamamış Anıtkabir’in bahçesinde, “Kahrolsun cumhuriyet, şeriat gelecek” diye slogan atmış. İngiliz istihbaratının kurup yönettiği Hizb ut -Tahrir bu tür durumlarda sahaya sürülür. Yine aynı görevi üstlenmişler.
OYUNUN BİR PARÇASI
Bu olayı münferit olarak düşündüğümüz zaman hata yapmış oluruz. Çünkü bu olay, geçmişte de çokça tanık olduğumuz oyunun bir parçası. Eğer büyük resmi göremezsek yanlış yaparız.
28 Şubat bir günde oluşmadı. Adım adım örüldü ve sonunda bir de baktık ki 28 Şubat’a gelmişiz. Bu zincirin bir halkası Anıtkabir’de şeriat isteyen şahıs, diğer halkası hilafet bayrağı taşınıyor diye ortalığın ayağa kaldırılması, bir başka cephede ise Suudi Arabistan’da oynanacak olan Süper Kupa maçına Atatürk posterleri, Türk bayrağı ile çıkılmasına izin verilmiyor, İstiklal Marşımız okutulmuyor diye sahnelenen oyun.
KELİME-İ TEVHİD BAYRAĞI
2024 yılının ilk gününde İstanbul’da yüz binlerce insanımız şehitlerimize rahmet, Filistin’e destek ve İsrail zulmünü lanetlemek üzere yürümüştü. Bu kahraman şehitlerimize vefa, Gazze’deki soykırıma karşı dik duruş adına alkışlanacak bir eylemdi. Filistin eyleminden dönen İsmail Aydemir isimli vatandaşımıza, Ege isimli bir genç yumrukla saldırdı. Gerekçesi neymiş? İsmail elinde hilafet bayrağı taşıyormuş.
Bir defa bayrak hilafet bayrağı değil, Kelime-i Tevhid bayrağı. Kelime-i Tevhid bayrağında ne yazıyor: “La ilahe illallah Muhammeden Resulullah.”
Bu her Müslümanın söylemesi gereken Allah’ın birliğini ve Hazreti Muhammed’in onun peygamberi olduğunu ifade eden Kelime-i Şehadet’tir. İmanın ilk şartlarından biridir. Ecdadımız savaşa giderken Eyüp Sultan’da sabah namazı kılınır, dualar edilip, Kelime-i Tevhid bayrağı çekilip sefere çıkılırdı. Bunun hilafetle, hilafet bayrağıyla ne ilgisi var? Tarihçi Erhan Afyoncu’nun açıkladığı gibi ayrıca bir hilafet bayrağı da yoktur.
CHP ZİNDE KUVVET
Ama maksat o değil. 28 Şubat’ın siyasi kanadını oluşturan CHP hemen harekete geçiyor. Özgür Özel, Ege’nin ailesini arayıp destek vereceklerini açıklıyor. Türkiye Barolar Birliği suç duyurusunda bulunuyor. 28 Şubat’ın 5’li çetesi bugün farklı bir versiyonla yeniden dizayn ediliyor.
ATATÜRK’E SALDIRILIRKEN NEREDEYDİNİZ
Peki Barolar Birliği neden “Mustafa Kemal’in itleri” denildiğinde harekete geçmedi? “Yüz yıllık cumhuriyeti değiştireceğiz” denildiğinde niye seslerini çıkarmadılar?
Yeniden bir 28 Şubat ikliminin oluşturulmak istenmesinin, Suudi Arabistan’da oynanmayan Süper Kupa maçı üzerinden Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun harekete geçip bunu bir siyasi eyleme dönüştürmek istemesinin ayrıca yaklaşan yerel seçimlerle de ilgisi olduğunu düşünüyorum.
CHP’NİN SEÇİM STRATEJİSİ
Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da ortaya koyabileceği başarılı bir icraatı yok. CHP’nin yerel seçimlerde vatandaşın önüne götürebileceği parlak bir belediyeciliği yok. Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel birbirlerine girmiş durumdalar. Belediye başkan adaylarını belirleyemiyorlar. Ekrem İmamoğlu, CHP yönetimine el koymuş durumda. Bu durumda ne yapacaklar? Bu başarısızlıklarını örtmek için yerel seçimleri rejim üzerinden bir kutuplaşmaya götürmek istiyorlar. Yerel seçim stratejilerini icraatlar üzerine değil, Atatürkçülük, şeriat, hilafet gibi laik duyarlılık üzerinden yürütmek istiyorlar.
Türkiye geçmişte bu tür tuzaklara döştü. Ağır bedeller ödedik. Tekrar aynı tuzaklara düşmememiz gerekiyor.
Yorum Yazın