Türkiye büyük bir demokratik olgunlukla yerel seçim sürecini tamamladı. Sonuçlar çok fazla mesaj içeriyor. Seçimin, kazananı CHP de, kale diye gördüğü il ve ilçeleri kaybeden AK Parti de, konjonktürün etkisiyle mi bilinmez, üçüncü parti konumuna yükselen Yeniden Refah Partisi de seçmenin sandıkta verdiği cevabı anladı. Herkese hayırlı olsun.
Bundan sonra iktidarı elinde bulunduran AK Parti'nin önümüzdeki 4 yıllık seçimsiz dönemi iyi değerlendirip, enflasyonu düşürüp, hayat pahalılığını giderecek önlemleri alması, yapısal reformları gerçekleştirmesi, öncelikle depremzedelerin barınma sorununu çözmesi gerekiyor. Makro dengeleri yeniden kurup, rotayı sürdürülebilir büyümeye çevirmesi, bu sayede elde edilecek refahı da emekliye, memura, dar gelirliye, öğretmene, polise aktarması şart.
Aksi takdirde 31 Mart'ta esen rüzgâr 20 yılı alıp götürür. Bugün 1989'da SHP'nin başarısına benzer bir zafer kazanan ana muhalefet cephesinde de bu kazanımı 4 yıl nasıl devam ettirecekleri suyun akışını belirleyecek. O dönemi hatırlayın, SHP'nin başarısı örgütsel dinamizminin yanı sıra ANAP'ın ekonomik alandaki başarısızlıklarından ve çözülen toplumsal yapıda ortaya çıkan arayıştan kaynaklanıyordu. Fakat başarı büyük ölçüde konjonktüreldi. Nihayetinde de gerisi gelmedi. Seçim sonuçlarının Yeniden Refah Partisi açısından 'şahlanış' mı yoksa 'iktidar yürüyüşü' mü olduğunu da önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Gelelim seçimin AK Parti açısından neden kaybedildiğine…
Konunun ekonomik olduğunu söyleyenlere katılmakla birlikte tek sebebin bu olduğunu düşünmüyorum. Tamam 2019 seçimlerinde EYT meselesi nedeniyle AK Parti birçok belediyeyi kaybetmişti. Bu yıl da emekli maaşları, yüksek enflasyon, fahiş kiralar, dar gelirlilerin alım gücünün iyice düşmesi seçim sonuçlarına yansıdı. AK Parti tabanı ya YRP'ye kaydı ya sandığa gitmedi. Kimi de kimlik siyasetine takılmadan altı oka bastı.
Fakat dediğim gibi Türkiye haritasındaki renk değişimini sadece ekonomiyle açıklamak doğru değil…
Hatırlayın, İstanbul'da CHP ilçe belediye başkanlığı sayısını 14'ten 26'ya çıkarırken AK Parti'ninki 24'ten 13'e düştü. Hatta muhafazakar kesimlerin yoğun olduğu ilçelerde bile AK Parti kaybetti.
Peki hepsinde hayat pahalılığı, emekliler, kiralar mı sorundu?
Eğer bu soruya 'evet' diyorsak, belediye başkan adayının, teşkilatın, vekilin, danışmanın, kibrini, vatandaşa karşı vefasızlığını, onlarca konvoyluk araç ve koruma ordusuyla aşağılarcasına arabadan esnafı selamlamasını, 'Ceketimi koysam nasılsa Recep Tayyip Erdoğan rüzgarıyla kazanırım' boşvermişliğini nereye koyacağız!
Size bir soru sorayım. Kağıthane çok mu gelir düzeyi yüksek bir ilçe? Orada emekli yok mu? Dar gelirli yaşamıyor mu? Hayat pahalılığı oraya uğramadı mı? AK Parti'nin adayı Mevlüt Öztekin nasıl kazandı?
Kendisini tanımıyorum ama Kağıthane'de birçok kişinin gözü kapalı oy verdiğini bizim çaycı ablamızdan o kadar dinliyorum ki…
Öztekin, haftada bir günü vatandaşa ayırıyormuş… Her gelen kapıyı çalıp randevusuz gidiyor, sorununu anlatıyormuş. Düğünü, sünneti, cenazesi olan davet ettiğinde mutlaka icabet ediyormuş. Hayatında hiç tiyatro, sinema görmeyen çocuklar sayesinde belediyenin kültür salonlarında bu deneyimi yaşıyormuş. Okullar başlarken belediyeye gelen çocuğunun kırtasiye malzemesini, önlüğünü, çantasını ücretsiz alıyormuş. İhtiyacı olanların evlerine erzaklar koli koli gidiyormuş.
Aslında başarılı olmak için allame-i cihan olmaya gerek yokmuş değil mi?
Kendi nefsinin peşine düşmemek, kendi ajandasına ve hesabına odaklanmamak, vatandaşın ihtiyaçlarına kulak vermek yeterliymiş. O yüzden…
Bundan sonra AK Parti'ye 'Ete, kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm' anlayışındakiler lazım… Gerisi lafügüzaf…
Yorum Yazın