IDEF 2023 Savunma Sanayii Fuarı çok açık biçimde gösterdi. Türkiye artık savunma sanayiinde sadece kendine üreten bir ülke olmanın ötesine geçiyor. Fuara katılan firmalara ve ziyaretçi profiline bakarsanız fuarın gerçekten uluslararası hâle geldiğini görürsünüz. Türk firmaları satıcı, yabancı ülkeler alıcı konumundaydı. Sadece fuar esnasında 56 milyar liralık anlaşmalar imzalandı. Bu anlamda Türkiye'nin önü açık; ama çok titiz bir planlama yapmak kaydıyla.
Bu zamana kadar savunma sanayiinin gelişimini ve Türkiye'nin kendi ihtiyaçlarını konuşuyorduk. O aşama büyük oranda tamamlanmış görünüyor. En azından öncelikli ihtiyaçlar için. Başarıyla bu noktaya kadar gelen sürecin hem kalıcı olması hem de güçlenmesi için yeni dönemde odak noktasının uluslararası pazarlara açılma stratejisine doğru kaydırılması gerekiyor. Türkiye kendine üreten bir ülke olmanın ötesinde dünya piyasalarında büyük bir ihracatçıya dönüşme potansiyeline sahip. Ancak bu potansiyelin sadece el yordamıyla ve şirketlerin kendi çabalarıyla gerçekleşmesi biraz zor.
Çünkü bu iş sadece teknik değil, çoğunlukla siyasetle ve planlamayla ilgili bir iştir. Ne kadar iyi ürünleriniz olursa olsun siyasi ve stratejik planlama olmadan dünya piyasalarındaki varlığınız kısıtlı olur. Devlet prensipleri ortaya koyar. Öncelikleri belirler. Yetmez öncülük eder. Şirketler de takip eder. Amerika ve benzeri ülkelerin yıllar boyunca bu işleri nasıl yaptığına biraz göz gezdirecek olursanız siyaset ve diplomasinin yolu açtığını, şirketlerin de o yoldan yürüdüğünü görürsünüz. Bu nedenle her şeyden önce şirketler ile devletin oldukça iyi koordine olması gerekiyor.
Bu anlamda iki temel soru önümüzde duruyor. Birincisi, Türk ürünleri dünya piyasalarında hangi bölgelerde kendine daha iyi yer bulabilir? Bunun ayrıntılı biçimde çalışılması ve savunma sanayii alanındaki tüm aktörlerle paylaşılması gerekir. Yoğun uluslararası rekabetin içerisinde öncelikle pazarın belirlenmesi gerekecek. Bunun için de ülke raporlarına, piyasa araştırmalarına, veri toplama ve takvimlendirmelere ihtiyaç var. Örneğin, Afrika ülkelerinin hangileri ne kadar alım yapabilir? Bunlar Türk devletleri ve Körfez ülkeleri ile karşılaştırıldığında nasıl bir öncelik ve takvim sıralaması çıkabilir? Balkanlar, Doğu Avrupa ve hatta Güney Amerika piyasalarına girmek mümkün müdür? Bu ve daha tonlarca soru cevap bekliyor. Kimler yapar bilemem; ama çok öncelikli bir mesele olduğunu söyleyebilirim.
İkincisi, hangi tür ürünlerin piyasalarda yer bulma şansının daha yüksek olduğuna dair çok sayıda araştırma ve bu araştırmalara dayalı raporlamalar gerekir. Hangi ürünlerde Türkiye'nin avantajlı olduğuna, hangi ürünlere odaklanmanın gerektiğine, hangi ürünlerin hangi coğrafyalara ihraç edilebileceğine dair araştırmalar ve yönlendirici raporlar bu işin temelini oluşturur.
Amerika'daki devasa askeri-endüstriyel kompleks işte bu tür çalışmaların ürünüdür ve dünya piyasalarındaki hâkimiyetinde bu planlama becerisi ve koordinasyon önemli bir rol oynamıştır. Türkiye için de benzer bir aşama kaydedilebilirse bugünkü başarılar geleceğe daha kolay tahvil edilebilir. Kendi silahlarımıza sahip olmanın mutluluğunu zaten yaşadık, yaşamaya da devam edebiliriz; ama bunları nasıl pazarlayacağımızın planlamasını da acilen yapmak zorundayız. Türkiye'nin mühendislik başarısı kanıtlandı. Şimdi sırada satış var.
Yorum Yazın