Bu ülke futbolunun nasıl utanç verici hale geldiğini görmeyen tek kişi, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir..
Futbolu oynayan, seyirciye seyir zevki veren değil, en sahtekâr, en utanmaz olan ve hemen her an hakeme bir şey yutturmaya çalışan kazanıyor.
Çünkü, bu ülkede hakeme bir şey yutturmaya kalkmanın cezası yok. Ne hakem, ne VAR, ne gözlemci, ne temsilci bu rezillikle uğraşmıyor. "Ben paramı alır, keyfime bakarım" diyor. O zaman sahtekârlığın ödüllendirildiğini gören futbolcu da "Bir ben mi geri zekâlıyım" deyip, futbolun değil, sahtekârlığın parçası oluyor.
Bunların hepsinin böyle dediğini bilen ve maçları izleyip raporları gören futbolumuzdan 1 numaralı sorumlu Nihat Özdemir de hiçbir şey olmuyor, her şey yolunda gidiyor gibi, susup oturuyor.. Hatta.. Hatta.. Bu rezilliğe bakıp keyif de çatıyorsa şaşmam..
Tıpkı Veysel'in dediği gibi..
"Kimine saz vermiş çalar eğlenir
Kimi zevk içinde güler eğlenir
Veysel gözyaşları, siler eğlenir
Siler eğlenir, siler eğlenir
Yeter gayrı yumma gözün, kör gibi
Yeter gayrı yumma gözün, kör gibi, kör gibi"
Niye göz yumup "kör gibi" oturuyorsunuz Nihat Başkan.. Niye?
Bu rezilliğin sorumlu başkanı olmak size ne kazandırıyor?.
Herhalde para değil, hesabınız?
O zaman sükse mi?. Makam sahibi olmak mı?. Size sadece saldırı, aşağılama ve yoğun eleştiri getiren bir makamda oturmak mı sükseli..
Arkanızda halk yok. Hele pandemi döneminde en yoğun ortak eğlence futbol seyrini çekilmez hale getirenleri, halkı futboldan bıktıran, nefret ettirenleri o makamdan sadece seyrettiniz. Kendi kulübünü, takımını yönetemeyen kim varsa, başkan, yönetici, teknik direktör, hatta futbolcu size saldırmaya başladı. Komik, göstermelik cezalarınızı da kimsenin iplediği yok..
İşte çarşamba günü Sivas önünde on paralık futbol oynamayan Galatasaray'ın başkanı, sizi hem de televizyon canlı yayınında, arka arkaya 5 hafta tezgâh kurmakla itham etti. Galatasaray'a tezgâh kurmakla.. Ve o tehdidi havada da bırakmadı. "Yayın hakkımızı geri alırız. Olmadı ligden de çekiliriz" dedi.
Cart kaba kâğıt.. Hadi yapsın da görelim.. Ama bunu ben diyorum.. Siz "Sus.. Puss.." Türkiye Türkiye olalı sizin gibi bir korkak, saklanan, görmeyen, duymayan, konuşmayan ve affedersiniz, o tarihi "Üç Maymunlar"ı oynayan Başkan görmedi..
Yahu istifa etmek o kadar mı zor?. O kadar mı ağırınıza gidiyor?. Madem en basit önlemleri bile almaktan acizsiniz?.
O dünyaya gurur veren, tamamen Türk eseri muhteşem, örnekleri arasında Dünya Üçüncüsü olan barajı sizin yaptığınıza inanasım gelmiyor. Böyle büyük bir insan, bu küçüklüklere tenezzül eder mi?.
Bugün 4 oldu. Dört gündür "Süper Sahtekârlar" ligini yazıyorum. Hürriyet'te Uğur Meleke, Milliyet'te Şansal Büyüka yazıyor, manşetlerden..
Yahu adamın kılı kıpırdamaz mı?.
Hem de elinde tüm yetkiler olan adamın?.
Bu ülkede on ikili temastan dokuzunda, iki futbolcudan biri, ya ayak bileğini, ya yüzünü tutarak kendini yere atıyor. Yerde 2 tur dönüyor ve yüzükoyun uzanmış dururken, boştaki eliyle çimleri dövüyor.
İşte bu haftadan bir maç seçelim, beraber izleyelim, göreceksiniz. Bu rezil oyun, bu utanmaz sahtekârlık, rakibe kart aldırmak, oyunu durdurmak için. Çünkü yüze ve aşil tendonuna darbelerde "kart" diyor yönetmelikler hakeme..
Yutturdun mu, rakip kartı görüyor. Oyundan düşüyor ya da ikinci ise atılıyor.
Yutturamazsa.. Hiçbir şey yok..
Yutmayan hakem, oyunu devam ettirip, marifet yaptığını sanıyor. Ertesi gün, bu komik medyadan alkış da alıyor..
"Hakemler oyunu daha az durdurmaya başlamışlarmış.." Ey Nihat Başkan!. Ey Sayın Özdemir?.
UEFA, VAR uygulamasını ülke federasyonlarına bıraktı. Yani VAR ipleri elinizde..
Talimata bir madde..
"VAR hakemi, orta hakemin aldatıldığını görürse, çağırır. Orta hakem gelir, bakar ve her, ama her türlü aldatmaya, sadece penaltı değil, taç için bile aldatmaya teşebbüs edene, kahpeler gibi çığlık atarak havaya uçanlara, yüzünü, ayak bileğini tutarak yerde 3 tur dönenlere, sonra çimleri döverek 'Ölüyorum, acele ambulans yollayın, bana vuranı da atın' diyen Oscarlık sahtekârlara sarı, hatta kırmızı çıkarır" deyin de, o futbolu ve seyir zevkini yok eden iğrenç herifler bir daha bu rezilliği yapsınlar görelim..
Bizde her maç en az on kere rastladığımız ve ezberlediğimiz çığlıkla havaya fırlama, yüzünü veya bileğini tutarak yere düşme, yerde iki, üç tur dönme, sonra çimi tokatlama hareketini, bir, tek bir Avrupa maçında görüyor muyuz, Nihat Başkan.. Yok.. Olamaz.. Çünkü orada "FEDERASYON" var. Bizde ise susup oturan güya sorumlu seyirciler..
Bak Nihat Başkan.. İki Galatasaraylı futbolcu, ikisinin de kendi aptallıkları ve hataları yüzünden çarpışıp yere düştü. Boşta kalan topu kapan Sivas da golünü attı.
Gazeteler günlerdir "fair play"den söz ediyor..
Muslera ile Luyindama'nın birbirlerini sakatlamasında Sivas'ın günahı var mı?.
Efendim hadi onlarda fair play yokmuş, ya hakem iki kişi yerde yatarken oyunu niye durdurmamış?.
Zavallılığa bakar mısın?. Durdursun da başımıza bir de bu sahtekârlık çıksın.. Baktılar adam gole gidiyor.
Kaleci ile stoper peşinde koşarken çarpışıp kendilerini yere atsınlar. Hakem de düdük çalıp oyunu durdursun öyle mi?. Emsal var ya..
Galatasaray TV'nin bu konudaki yayınını izlerken, bu kulübün üyeliğinden istifa etmekle ne doğru karar verdiğimi bir kere daha anladım.
Şimdi biri yerde yatarsa "Topu taca atma" centilmenliği de kalmadı. O da kötüye kullanılıyor.
Öndeki takım vakitten çalmak için topu taca atıyor. Rakip tacı gene ona atacak.. Hadi yarım dakika daha kazanacak centilmen(!).
İngiltere bu ayıbı çözdü, Nihat Başkan, haberin var mı?.
"Bir sakatlık anında maçı ancak hakem durdurur" dedi ve centilmenlik adına yapılan ayıpları, oyun kesmeleri, vakit çalmaları kaldırdı.
"Hakem düdük çalana dek maç devam eder" diyorsa Federasyon, top ayağında olan futbolcu ikilem içinde kalmaz. Yüzde yüz haklı ve doğru bir gole de kimse çamur atamaz.
Yani Nihat Başkan..
1. Sahtekârlık sezildi mi, orta hakem VAR'a çağrılır.
2. Sakatlık durumlarında oyunu sadece orta hakemin düdüğü durdurur.
Bu kararları almak ve hemen yürürlüğe koymak elinizde..
Elinizde ama, umurunuzda değil, ne yazık ki!.
***
NE 'DANIŞMA KURULU'YMUŞ BU...
Galatasaray Başkanı, çarşamba günü içinde yaşayan başkanların da olduğu bir Danışma Kurulu ile toplandı. Öğleden sonra Divan'da son günlerin olayları ile ilgili konuşacaktı. Ondan evvel bu toplantıyı ne kadar olumlu bulmuştum, ben hâlâ ve hâl"a "Saf/Az biraz da geri zekâlı" Hıncal..
En büyük, en itibarlı başkanlar da ordaydı.. Alp Yalman, Faruk Süren başta..
Konuştular. Konuştular..
Sonra Burak Elmas, Divan'da çıktı ve bir çuval inciri berbat etti..
Bir tek Taner Aşkın, futbol takımının feci halini anlatmışken, Burak Elmas kulübün, Nihat Özdemir Başkanlığı'ndaki Federasyon'un kurduğu tezgâha düştüğün iddia edip "Kendilerine gelmezse, futbol naklen yayınlarından da ligden de çekiliriz" diye tehdit de etti.
Elmas'ın konuşması, sadece PFDK yönetmeliklerine değil, 6222 sayılı Sporda Şiddet Yasası'na da aykırı.
Bir taraftar, şiddete, hem de Başkan tarafından böyle tahrik edilmez de, nasıl edilir, İstanbul Özel 6222 Savcısı bana söylesin bakalım?.
Ama bir sessiz makam da orası.
6222 süs olarak çıkarıldı, çünkü..
Salla Burak salla.. O konuşmayı Federasyon ve hakemlere değil, tribünlere ve camiaya yaptığını herkes biliyor..
Herkes, ama herkes, buna Nihat Özdemir de, sen de dahilsin Burak, herkes bile bile lades oynuyor..
Olan da ekran başında çıldıran, zavallı, masum seyirciye oluyor..
Bu milyonlarca insana sahip çıkacak kimse yok mu, bu ülkede?.
***
Ünal Özüak/ Kitap
SARTRE... FELSEFEYİ ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜRDÜ...
' Kır kalıpları kendince var ol' diye entelektüel düşünceyi eyleme dönüştürerek kitleleri dünyanın her tarafında sokaklara döken büyük provokatör, başkaldırının efendisi Jean Paul Sartre'ın, mesela Komer'in arabasının yakılmasının azmettiricisi olduğundan, hakkında yazılan kitaplar arasında dolaşırken, bahsetmiştim...
Felsefeyi ete kemiğe büründüren, soyuttan somuta taşıyan adamdır Sartre. Hegel'in ortaya attığı, uzun yıllar üniversitelerin felsefe kürsüleri ve akademik makale sayfalarına sıkışıp kalan "Varoluşçuluk" düşüncesini sokağa döken Sartre'ı tek geçerim ama omuz veren öteki varoluşçuluk mimarlarını da yabana atmamak lazım.
Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) felsefe sistemini hatırlayalım..
İlk olarak Alman düşünür Martin Heidegger tarafından ortaya atılmış (1927), İkinci Dünya Savaşı yıllarında Fransız düşünür ve romancı Sartre'ın benimsemesi ve edebiyata uygulaması ile bütün dünyada yaygınlaşmıştır.
İnsanın kendi değerlerini kendinin oluşturabileceğini; geleceğini yine kendisinin kurabileceğini savunan bir felsefe akımıdır.
Varoluşçuluğun etkileri, çağdaş kültürün çeşitli alanlarında görüldü. Kierkegaard'ı izleyen Franz Kafka, Das Schools, Şato, Der Prozess, Dava adlı eserlerinde insanın varoluşunu bir türlü ulaşamadığı istikrarlı, güvenli ve parlak bir gerçeklik arayışı olarak tasvir etti..
Çağdaş varoluşçuluğun özgün temaları, Sartre'ın oyunları ve romanlarında, Simone de Beauvoir'in yapıtlarında, Albert Camus'nün roman ve oyunlarında, özellikle de L'Homme Revolte (Başkaldıran İnsan) adlı denemesinde işlendi.
Bugün SAY Yayınları'nın çıkardığı 'Sartre ve Camus'yü daha iyi anlamak için çizgibilim... Varoluşçuluk / Intruducing Existancialism: A Graphic Guide' kitabı sürdürülebilir varoluşçuluğun çizilebilir olduğunu anlatıyor.
Hem de ne anlatmak...
Anlatmakla da kalmıyor, gözler önüne seriyor.
Camus, "Hayatın, yaşanması için bir anlamı olmak zorunda mıdır?" diye sorar ve absürdü, yani insanlığın evrende bir anlam bulma çabasının boşa olduğu düşüncesini, varoluşçuluğun merkezine yerleştirir. Sartre, varoluşçuluğun tüm felsefe içinde "Rezalete en az elverişli ve teknik olarak kuru" bir öğreti olduğunu söyler.
Varoluşçu felsefeye ve filozoflara "Anlamak sadece ıstırap, çaresizlik, abeslik ya da anlamsızlıktan ibaret değildir" diyerek başkaldıran Richard Appignanesi, felsefenin belki de en karmaşık alanını eğlenceli anlatımı ve Oscar Zarate'nin çizimleriyle adeta bir çizgi romana dönüştürüyor ve varoluşçu felsefenin tarihini Kierkegaard, Husserl ve Nietzsche'den Nazizm ve Soğuk Savaş'a dek sürüyor. Varoluşçuluğun zirveleriyle, yazarın karikatürler eşliğinde atışmasından 175 sayfalık nefis bir çizgi roman kıvamında varoluşçuluk el kitabı ortaya çıkmış ki her başucuna lazım.
Sartre ve Camus'yü daha iyi anlamak için çizgibilim... Hem de okuması kolay ve keyifli..
.......
Varoluşçuluk Say Yayınları www.sayyayincilik.com
***
TEBESSÜM
Boşanma davasının yargıcı, "Üç çocuğunuz var. Bunları nasıl paylaştıracağım peki?" diye sordu. Karı-koca aralarında biraz fısıldaştılar. Ve kadın "Sayın yargıç, davayı bir yıl erteleyin. Biz o zaman, bir fazla çocukla geliriz" dedi.
*
Hayır şaka burada bitmedi. Çiftin 9 ay sonra ikizleri oldu!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Pek çok sevgi, 'Söylediğini kastetmemek ve de kastettiğini söylememek' arasında kaybolur. Halil Cibran
Yorum Yazın