İlber Ortaylı

İlber Ortaylı

Mail: hfhfhf@hotmail.com

Sahipsiz Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi

Bezmiâlem Valide Sultan’ın hassas ruhlu bir valide sultan olduğu anlaşılıyor. İstanbul’un siluetinde rolü olan Dolmabahçe Camisi, Galata Köprüsü onun bu şehre hediyesidir ama sayısız çeşmelerini ve hastanelerini unutmamak gerekir. Bilinen 13 adet çeşmenin içinde en ilginci de Topkapı’daki Bezmiâlem’dir. Çeşmenin asıl yeri Beşiktaş, Yıldız’daki saat kulesinin karşısındaydı. Bu harap vaziyetteki çeşmenin en kısa zamanda orijinal yerinde dikkatle muhafaza edilmesi ve restorasyonu sağlanmalıdır.

Bezmİâlem Valide Sultan, Sultan II. Mahmud’un eşi ve Sultan Abdülmecid’in annesidir. Gürcü kökenli olduğu söyleniyor. Hanedanın validelerinin çoğu gibi mensup olduğu kavim üzerinde tartışma vardır. Osmanlılar siyaseten problem olacağı için hükümdar kızlarıyla evlenmekten 16. yüzyıl başında vazgeçtiler. En son Yavuz Selim Han’ın, Kırım Hanı’nın kızıyla evlendiği söyleniyor; yani Hafsa Sultan ile.

İYİ BİR NAİBEYDİ

Bezmiâlem siyaset bakımından klasik devirdeki Kösem SultanHürrem SultanHatice Terhan Sultan gibi siyasetle doğrudan muhatap olmadı. Sultan Mahmud’un vefatından sonra (1838) onun büyük oğlu Abdülmecid Han tahta çıktığında 16 yaşındaydı. Padişah, zeki ve sanatkâr ruhlu bir delikanlıydı. İnsan sarrafıydı. Bu vasıflarıyla Bezmiâlem Valide Sultan’ın da oğluyla ortak yönü olduğu ve onun başında iyi bir naibelik yaptığı anlaşılıyor.

BU ŞEHRE HEDİYELERİ ÇOK

Zaten bir müddet sonra Sultan Abdülmecid Han devlet idaresine doğrudan müdahale etti. Ancak diktatör ve önde gelen bir padişah değildi. Tanzimat’ın büyük devlet adamlarını bir araya toplayıp çalıştırmayı bildi. Onun devrindeki insicamlı hayat ve siyasi verimlilik de sonraları devam etmedi. Dostça iş yapan bu devlet adamları ondan sonra birbirlerine düşman bile oldular.

Sahipsiz Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi

Bezmiâlem’in hassas ruhlu bir valide sultan olduğu anlaşılıyor. İstanbul’un siluetinde rolü olan Dolmabahçe Camisi, Galata Köprüsü onun bu şehre hediyesidir ama sayısız çeşmelerini ve hastanelerini unutmamak gerekir. Bilinen 13 adet çeşmenin içinde en ilginci de Topkapı’daki Bezmiâlem’dir. Çeşme buraya birkaç kere yer değiştirdikten sonra ulaştı. Asıl yeri Beşiktaş, Yıldız’daki saat kulesinin karşısındaydı. Yıldız Sarayı’nın duvarına yaslanmış bir durumda inşa edilmiştir.

Valide Sultan’ın vakfı Gureba Hastanesi ki “Vakıf Gureba” adıyla yaşamaktadır ve onun yarattığı üniversite dahil hiçbir kurum bu çeşmeyle ilgilenmemiştir. Bakımsız ve harap vaziyetteki çeşme vatandaşın dikkatini çekiyor. Eski tramvay yoluyla duvar arasında sıkışıp kalan bu çeşme dikkatle tetkik edildiğinde orijinal şeklini muhafaza ettiği bile tartışılır. Sıbyan mektepleri ve sayısı tespitlere göre 16’yı bulan sebil ve çeşmeleriyle ünlü Valide Sultan’ın hatırasının rencide olması bir yana, Tanzimat devrinin ne olduğunu bu eserler ve onları vakfedenlerin hayatı kadar hiçbir şeyin anlatamayacağı açıktır.

ÇEŞMEYİ KORUMALIYIZ

Biz hâlâ imparatorluğun son yüzyılındaki şahsiyetlerin biyografilerini bile tam anlamıyla tamamlamış, bilinenleri tenkit edip gözden geçirebilmiş değiliz. Bu çeşmenin de en kısa zamanda orijinal yerine, hiç değilse şimdiki Topkapı surlarındaki yerinde dikkatle muhafaza edilmesi ve restorasyonu sağlanmalıdır.

RUS MÜZELERİ

Petersburg
’daki Ermitaj Müzesi Avrupa’daki ve Amerika’daki müzelere eser ödünç vermekte fazla cömert davranıyor. Mal sahibi ben değilim, üstüme vazife de değil ama yakın geçmişte şahsen Rusya’daki biliminsanlarıyla konuştuğumda onların da bu durumu pek hoş görmediği kanısına vardım.

Sahipsiz Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi


Zamanımız fotoğraf ve filmciliğin işbâını yaşıyor. Herkesin bu eserleri görmesi için ayağına getirilmesine lüzum yok. Hiç şüphesiz bu prensip herkesten evvel bizim için de geçerlidir. Topkapı’daki müdürlüğüm sırasında bu gibi müracaatları önlemeye çok gayret ettim. Dışarıdan sergi getirttik ama biz de sergiyi müşterek yapanlarla çalışmayı tercih ettik. Şayet müzeler arasında obje teatisi bir konu etrafında yapılırsa bu daha verimli oluyor, daha öğretici oluyor. Bu, aynı zamanda ortaya konan eserler için de karşılıklı bir sigortadır.

NE KADAR BÜYÜK BİR AHMAKLIK

Şimdi Avrupa’daki sergiler ödünç alınan ve nakledilen eserleri teşhirden kaldırıyorlarmış. Ne kadar büyük bir ahmaklık. Seyahat eden eserlerin yıpranma payını düşünürsen, yok olma tehlikesini hesaba katarsan; “Madem kaldıracaksın niye getirttin?” diye sorulur. Üstelik bu gibi teşhir edilen eserleri gördüm. Quirinal SarayıPapalık Ahırları denen mevkide Moskova’dan gelen (Puşkin Müzesi’nden) ve o vakte kadar teşhir edilmeyen 100 eserin sergilendiğini görmüştüm. Kataloğu da sergilemesi de mükemmeldi ama Avrupa’da her müze bunları ustaca sergileyemiyor. Kataloglar da bu kadar hoş olmuyor.

ESERLERİN ÜSTÜNE YATTILAR

Size acı bir gerçeği hatırlatmak zorundayım. 1910’larda imparatorluk tarafından Alman müzelerine ve Prusya müzelerine geçici bir zaman için teşhir ve tetkik nedeniyle verilen eserlerin uzun süre üstüne yattılar. Bu ta 20 yıl evvel uzun müzakerelerle geri alınabildi. Şayet UNESCO’nun kararına Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin itibar etmek gibi bir sağlam görüşü olmasa, Berlin’deki binlerce tabletin bize geri gelmesi çok şüpheliydi. Boğazköy sfenkslerini yeni aldık. Nedense Batı müzelerinde her şeyi kendilerinin daha iyi koruyacağına ve bildiklerine dair kanaat var. (Bu hüsnükuruntunun ne kadar geçersiz olduğunu 2. Dünya Savaşı’nın tahribatı gösteriyor.)

Bergama Müzesi’ndeki Zeus Altarı’nın oraya nasıl ulaştığı ve orada kaldığı vesikalarla iyi ispat edilmiş değildir. Galiba bu gibi olayları bahane ederek üstüne de yatabilirler. Bir memlekete siyaseten ya da stratejik olarak düşman olabilirsiniz ama oradaki hazinelere el koymaya veya aksine teşhirden kaldırmaya bu bir neden değildir. Karşınızda gayet kaba bir yağmacılık tehlikesi var; herkes için bir tehdittir.

BATI’NIN İŞTAH VE YOLSUZLUĞU

Olay şunu gösteriyor. Batı’yla eser mübadelesinde herkes dikkat etmelidir. Çünkü maalesef eski eserlere karşı korkutucu bir iştah ve yolsuzluğa meyyal uygulamalar hâlâ geçerlidir. İnsanlık kendisini o alanda terbiye edemiyor. Sanatseverlik ve ilim gibi duyguları ileri sürerek bazı şeyleri iç etmeye kadar götürebiliyorlar.

Bağdat Müzesi’nin uğradığı yağma rastgele değil; düzenlidir. Rabia mitingleri sırasında hususi olarak kurulmuş hırsız çetelerinin Kahire Arkeoloji Müzesi’nin çatısını delip 300 parça eseri yağmalayıp Avustralya’ya taşıdığı biliniyor. Eserleri dünyanın protestosu üzerine iade ettiler. Öyle görünüyor ki protesto mekanizması da herkes için aynı derecede işlemeyebilir.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar