Dünkü yazımda her olayın bir neden sonuç ilişkisine dayandığını hayatın olağan akışı içinde normal bir zekâ ile neden ve sonucun ne anlama geldiğini bilebileceğimizi belirtmiştim. Buna karşılık çoğu zaman gerçek nedenlerin saptırılarak düşüncelerimizi fesada uğrattıklarını ve bizi safsatayla yanılttıklarını anlatmıştım.
Bugünkü yazımda olaylardaki neden sonuç ilişkisinde sonuçların nasıl saptırılarak bizi yanılttıklarını açıklamaya çalışacağım.
Hukukta dürüstlük kuralı anlatılırken normal, makul ve orta zekâlı birinin davranışı esas alınır. Yani bir olay olduğunda olay sonucunun olağan bir sonuç olarak algılanmasında normal, makul ve orta zekâ lı bir insan baz alınarak değerlendirilir.
Günlük hayatta öyle olaylar oluyor ki sonuç, absürt bir şekilde açıklanıyor. Nedenle sonucun bağlantısı koparılıyor.
1986 yılında Rusya’daki Çernobil nükleer santralinde kaza olmuştu. Ülkemiz de bu durumdan etkilenmişti. Radyasyonlu bulutların yağmurları Karadeniz bölgesindeki tüm bitki örtüsüne zarar vermişti. O dönemde yetişen çaylar radyasyonlu olduğu için yurt dışına satılamadığından yurt içinde tüketime sunulmuştu. Sağlığa zararlı olduğu bilinmesine rağmen dönemin ilgili bakanı kamera önünde radyasyonlu çayı içmiş “Radyasyonlu çay daha lezzetli oluyormuş” şeklinde zararlı bir sonucu normalleştirerek ters yüz etmeye çalışmıştı.
Tiyatro sanatçısı Turgay Yıldız canlandırdığı Müşteba isimli tiplemesiyle siyasal demeçlerin veya olayların ya nedeni ya da sonuçlarını olağan anlamından kopararak mizah üretir. Yani espri kalıplarından biri de budur. Müşteba olaylardaki olağan neden ve sonuç gerçeğini saptırarak karikatürize eder. Anormal bir sonucu normalleştirerek hayatın içindeki bir safsataya dikkat çeker. Örneğin "niçin deprem toplanma alanlarına alışveriş merkezi yapıldığı " sorusunu şöyle cevaplar:
“Toplandınız alana geldiniz. Tamam mı bekle bir saat, bekle iki saat ne yapacaksın? İş yok güç yok. Toplanma alanı boş bir yer. Bunun tuvalet ihtiyacı var. Yeme içme ihtiyacı var. Canın sıkılacak. Kadın dediğin alışveriş sever. Tabi ki alışveriş merkezi toplanma alanında daha değerlidir. Hem ekonomiye katkısı var. Hem vaktimizi saatimizi iyi değerlendiriyoruz.”
Çevre Sağlığı Teknisyeniyken yaşadığım bir anekdot da bu konuya açıklık getirir.
Ankara-Samsun Karayolunda bir çimento fabrikası vardı. Fabrikadan çıkan tozlar şehirler arası yolu yağmurlu günlerde kayganlaştırır, kazalara sebep olurdu. Ayrıca etrafa saçılan tozlar nedeniyle fabrikanın çevresindeki tarlalarda ürün kaybına yol açardı. Sağlık Müdürlüğüne bu konuda şikâyet dilekçeleri gelirdi.
Yine bir şikâyet dilekçesi üzerine bir meslektaşımla kontrole gittik. Dilekçedeki şikayetleri belirttik. Sorumlu müdür çevreye saçılan tozun faziletlerini anlatmaya başladı. Yakın çevredeki tarlalarda çimento tozu gübre etkisi yapıyormuş. Daha fazla verim alınıyormuş vs. Çimento tozunu övdükçe övdü. Sözünü bitirince ben dedim ki, “Harika, bu çimento tozlarından iki paket de bize hazırlar mısınız? Hediye paketi olsun. Fabrikanın hediyesi olarak giderken götürelim.” Müdür bir an tereddüt etti, sonra gülümsedi. “Şaka yapıyorsunuz herhalde” dedi. Ben de “Siz başlattınız.” dedim.
Olayların olağan sonuçlarını bir mizah ustası değiştirerek bizi güldürür, bu durum mizah alanında faydalıdır. Mizahla anormal sonuçları normalleştirmenin saçmalığını anlarız. Ancak, siyasi hatalardan kaynaklanan, böylelikle hayatımızı zorlaştıran, bize acı ve zarar veren sonuçların siyaseten normalleştirilmesi yani safsata ile bizim aldatılmamız trajikomik bir olaydır. Eğer bu tür safsatalara aldanırsak aptal durumuna düşeriz.
(Devam edecek)
Yorum Yazın