Günlük hayatta sık sık kullandığımız “İmam osurursa cemaat s.çar” sözü de bize yanlış mesajlar veren bir safsatadır.
Bu söz genellikle, baştakiler yanlış davranırlarsa onun buyruğu altındakiler daha fazla yanlış davranırlar anlamında kullanılmaktadır. Eğer bu sözü doğru kabul edersek, bir yanlış davranış diğer bir yanlış davranışı meşru hale getiriyor demektir. Oysa Mecellede belirtildiği üzere “Sui misal misal emsal olmaz.” Yani kötü bir örnek, örnek olarak alınamaz.
Peki bu sözün dayanağı nedir? Bir rivayete göre ebcet hesabıyla tarih düşürme konusunda uzmanlaşmış olan Divan Şairi Süruri’ (1752-1814) yaşadığı dönemde osuran bir imam hikayesine gönderme yaparak şöyle bir kıta yazmış.
Kubbeyi gümletir zarta-i şişman imam
k’eylememiş secdede mak’adına ihtimâm
güldü müezzin dedi sürûri târihin
sı.dı cemâat yine çünki oss.du imam
Son mısra olan “sı.dı cemâat yine çünki oss.du imam” sözü önce Veled Çelebi İzbudak’ın (1869-1953) 1936 yılında yayınlanan Atalar Sözü kitabında “İmam osuracak, cemaate sıçmak gerek” şeklinde atasözü olarak yazılmış, sonra muhtemelen halk bu sözü konuşma diline uygun olarak “İmam osurursa, cemaat s.çar” şekline dönüştürmüştür.
Hepimiz biliriz ki yanlış yanlışla düzeltilemez. Bir yanlış diğer yanlışı meşrulaştıramaz. Yine Ali Emiri Efendi’nin Durub-i Emsali isimli kitabında atasözü olarak geçen “İki eğriden bir doğru olmaz.” sözü de bu konuda örnek verilebilir. İki yanlış sadece iki yanlıştır. Bu nedenle imamın osurması cemaatin sıçmasına gerekçe teşkil edilemez.
Diğer yandan herkes kendinden sorumludur. İmamın ayrı iradesi ve sorumluluğu vardır. Cemaattekilerin ayrı iradeleri ve sorumluluğu vardır. İnsan toplumu sürü değildir. Biri bir şey yaptı diye diğerleri aynısı hatta daha fazlasını yapmak zorunda değildir. İmam da cemaat de doğru davranmakla yükümlüdür.
Ahlakın bozulduğu sosyal ortamlarda insanlar davranışlarıyla ilgili olarak vicdanlarını rahatlatmak, sorumluluk almamak ve suçu başkalarına atmak için bu tür sözlere can simidi gibi yapışırlar. Eskiden beri süregelen inançların doğru olmaları gerektiğine gönderme yaparak “ne demiş atalarımız” diye bu sözlere yaslanmak yanlışa kılıf aramaktan başka bir şey değildir. Atasözleri irdelenmeden kabul edildiğinde toptancı bir bakış açısı oluşturur ve zihnimizi yormaz. Kötü davranışların neden sonuç ilişkisini imam-cemaat ekseninde düşünmek hukuksal değil zanna dayalı bir yaklaşımdır. Cemaatin tüm kötü davranışlarını imamın davranışına bağlayarak çözdüğümüzü düşünmek bizleri çok rahatlatan bir yanılgıdır.
Bir anekdotla yazımı bitirmek istiyorum.
1980’li yıllarda Kahramanmaraş’ta Çevre Sağlığı Teknisyeni olarak görev yapıyordum. Sokağın birinde bir bakkal dükkanını denetlemek için girdim. Dükkân toz içinde, rafları örümcek ağları sarmış. Sanki terkedilmiş bir dükkân gibi. Yaşlı bir adam para kasasının arkasında oturuyor. Kasanın üzeri toz.
Adama “Neden şu masanın üstündeki tozları temizlemiyorsun, neden duvardaki örümcek ağlarını temizlemiyorsun” diye sordum.
Adam bana baktı baktı, sonra “Sanki belediye görevini tam yapıyor mu?” dedi.
Ben, “Sen belediye müfettişi misin, sen önündeki tozları temizlemekten sorumlusun” dedim.
Maalesef bu imam- cemaat mantığı, hatalı davranışlarımıza sorumlu üretme konusunda bir argüman olarak kullanılmaktadır.
Yorum Yazın