Mesele, "Hamas'ı mı ortadan kaldırmak yoksa Hamas'ı doğuran nedenleri mi?"
İşte, Türkiye ile diğer pek çok ülkeyi ayıran hassas nokta burası.
İsrail'in terör örgütü olarak kabul ettiği Hamas'ı yok etme iddiasıyla şu anda Gazze'de, "kitlesel göçe ve etnik temizliğe" dayalı bir plan uyguladığı çok açık. Gazze'nin kuzeyinde yaşayan 1,1 milyonun insanın 24 saat içinde güneye gitmesi için süre vermesi ise başlı başına bir felâket. Bombalar altında her saat 40 bin insanın yer değiştirmesi imkânsız olduğu gibi insanlık dışı da!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın dün Türkiye-Afrika İş ve Ekonomi Forumu'nda işaret ettiği bir detay çok önemliydi ve tarihi kökenleri de vardı.
İsrail'le dayanışma adı altında 12 Ekim'de Tel Aviv'e giden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın şu ifadesi, Filistin sorununun neden çözülmediğinin özetiydi aslında:
"Bugün sadece ABD Dışişleri Bakanı olarak değil, bir Yahudi olarak da buradayım!"
Yıl, 1973. Arap-İsrail Savaşı. İsrail zor durumda. Soğuk Savaş dönemi. Arap ülkeleri, genellikle Sovyetler Birliği'nden destek alıyor. O tarihteki ABD yönetimi ise Ruslarla yeni bir gerilimden kaçınıyor. Amerika'nın efsanevi Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, yardımcılarıyla yaptığı özel toplantılarda, "İsrail'in mağlup edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Ancak bunu yaparken (dış) politikamızı da İsraillilerin eline bırakacak değiliz" diyor. Tam bu sırada dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir, ülkesinin tükenen cephane stokunun yenilenmesi için Kissinger'a, "Yahudi" kimliği üzerinden yaklaşıyor. Kissinger'ın, "Önce Amerikalı, ardından ABD Dışişleri Bakanı, sonra Yahudi'yim" sözleri üzerine Meir, "Unutma ki biz İsrail'de sağdan sola (yani sondan başa) okuruz" diyerek, dini hatta Siyonist kimliği bir kez daha vurguluyor.
Görüldüğü gibi aradan geçen 50 yılda küresel sistemin oyuncu kurucu ülkelerinde zihniyet değişimi söz konusu değil. Başkan Erdoğan'ın, "Ben olaylara insan olarak bakıyorum" ifadesi bile tek başına çok şey anlatıyor. Bundan da öte... ABD'den sonra İngiltere'nin de İsrail açıklarına uçak gemisi göndermesi, "asrın kıyımı" için suç makinesindekileri cesaretlendiriyor. "Üçüncü taraflar karışana kadar elini çabuk tut" mesajı gönderilmiş oluyor!
Gelinen aşamada, Hamas'ın sivilleri de hedef alacak şekilde İsrail'e yönelttiği saldırıya dair komplo teorilerine her gün bir yenisi ekleniyor. Ankara'da ise istihbari ve diplomatik merkezlerin ortak değerlendirmeleri, gerçekçi unsurlar içeriyor.
Öncelikle, "sivil kayıpların kabul edilemezliği" güçlü şekilde kayda geçiriliyor. Sonra, "Hamas'a ya İsrail'in açık cezaevinde (Gazze'de) öleceksin ya da ölümü göze alacaksın" seçeneği dışında bir çıkış yolu bırakılmadığı da hatırlatılıyor.
Hamas'ın sürpriz etkili karşı atağına gelince... Deniliyor ki...
"Örgütü bütün kapasitesi yer altında ve muazzam bir yapı oluşturdukları anlaşılıyor. Evet, abluka var ama yine de sızıntılar olabiliyor. Hamas yıllar içinde abluka altında kendi kendine yetmeyi ve silah yapmayı öğrenmiş. Bu tür yeraltı sistemlerinin tamamını takip etmek, buralara sızıp imha etmek çok zor. İsrail bu kadar kapsamlı ve karmaşık bir hazırlığı tespit etseydi kayıtsız kalamazdı. Gafil avlandığı ortada."
Peki ya insani yardımlar?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsi gayreti sürüyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Refah Kapısı'nın açılması, MİT Başkanı İbrahim Kalın ise "rehine takası" için Mısır'dalar.
Gel gör ki...
İnsani yardımların ulaştırılabilmesi ve tahliyeler için uluslararası toplum tarafından teminat altına alınmış insani koridor açılması gerekiyor. Başkent'teki yorumlara göre, İsrail yönetiminin ateşi (!) soğumadığı gibi, bu ateşe körükle giden ülkeler insani çözümleri güçleştiriyor.
Yerleşik kanaat o ki...
Hakiki manada uluslararası baskı oluşuncaya kadar maalesef İsrail acımasız saldırılarına devam edecek. Hamas da bu çatışma ortamından beslendiğinden, belli bir noktaya kadar direnç sergileyecek. Olan masum bebeklere, kadınlara, sivillere olacak. İsrail'in dümeni ABD'de, Hamas'ın ipleri İran'ın elinde olduğu için bu iki ülkenin açık ve örtülü stratejileri ise görünür geleceği şekillendirecek.
Yorum Yazın