New York Metropolitan Müzesi’nin geçen yıl ertelenen MET Balosu bu yıl yapıldı...
Her MET Balosu gibi kırmızı halısı rengârenkti...
Ama bu defaki kırmızı halı aynı zamanda “Post Covid-19” döneminin yeni normalinin çizgilerini de verdi.
Bununla ilgili haberleri televizyonlarda ve gazetelerde izlediniz...
Ben size oralarda görmediğim önemli bir ayrıntıyı aktaracağım.
Benim için gecenin en şaşırtan kişiliği genç şarkıcı Billie Eilish’ti ve ötekilerden farklı bir yazıyı hak ediyordu.
MET’in bütün merdivenlerini kaplayan bir Oscar de la Renta ile gelmişti...
Bol pantolonlar, ondan bol tişörtler, yeşil-mavi saçları ile “yeni sallapatiliğin” simgesi olan Billie Eilish adeta Pamuk Prenses kılığında bir Marilyn Monroe’ya dönüşmüştü.
Gövde dansı ve hafif geriye dönmüş bakışı kesinlikle bir sahne yönetmeninin tezgâhından ve koreografisinden çıkmış gibiydi.
Fazlasıyla “calcule”ydi (hesaplanmış) yani...
*
Kafamdaki soru şuydu:
Peki ama bildiğimiz “Z Kuşağı Billie Eilish’i”, bildiğimiz isyankâr, asi kişiliği ile taban tabana zıt bir müesses nizam kıyafetine nasıl bürünmüştü?
Çünkü dediğim gibi, üzerinde mezuniyet müsameresine çıkmış bir Pamuk Prenses hali vardı.
Gazeteci içgüdüm, ‘Bunun arkasında bir hikâye var’ dedi ve haklı çıktı.
*
Meğer bu kıyafetin arkasında tarihi bir anlaşma varmış...
Genç şarkıcı, modanın “Senyörü” Oscar de la Renta tarafından kurulan şirkete şart koşmuş.
“Bundan böyle hayvan kürkünden yapılmış hiçbir ürünü tasarlamayacak, üretmeyecek ve pazara çıkarmayacaksınız...”
Modaevi “Tamam” deyince bu giysiyi giymiş.
*
Eilish vegan ve bir hayvan hakları aktivisti...
MET merdivenlerindeki bu fotoğraf bize şunu anlatıyor:
“Post COVID-19” döneminin kanunları artık böyle genç sanatçılar tarafından yazılacak.
Çünkü gençler şunu çok iyi anladı.
İnsan hakları, kadın hakları, aile içi şiddet, iklim değişikliği, çevre, adalet gibi konular yaşlı siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi şeyler...
Beyler... Hazırlıklı olun...
Trump gibi yerleşikler, sandığı manipüle etmeye uğraşırken, Z Kuşağı gönül oylarıyla iktidara el koyuyor...
ŞAŞIRTMAYANLAR
TİMOTHÉE CHALAMET’İN CONVERSE’LERİ, TOM FORD’UN ŞIKLIĞI VE KİLOLARI
KIRMIZI halı fotoğraflarını tek tek inceledim. Yine rengârenkti...
Beni şaşırtmayanlar vardı.
Mesela Timothée Chalamet... “Homeland” dizisiyle, “Interstellar” filmlerinin oyuncusu, Converse ayakkabıları ve elbisesiyle yine “anti establishment” yani müesses nizam yıkıcısıydı.
Eee ne de olsa Fransız kökenli...
Mesela Lil Nas X...
“Yeni uyumsuzluğun”, yeni LGBT’nin süper kahramanı...
Herkes tek elbise ile gelirken, o soğan yaprakları gibi soyulan üst üste üç ayrı kostümle katıldı.
Tabii orası Amerikan zenginler kulübünün arka bahçesi olduğu için, son şarkısının cezaevinde çekilen çırılçıplak klibinden daha muhafazakâr bir kostümdü bu.
*
Mesela Adrian Brody...
O kadar sıradandı ki her şeyi 9 kelimelik bir cümle içine sığdırmakta hiç zorluk çekmedim.
“Kiralık gibi duran sıkıcı ve monoton bir smokinle gelmişti...”
Mesela Tom Ford...
Epeydir fotoğrafını görmüyordum. Yine klasik şıktı... Beni şaşırtmayan smokini ile oradaydı.
Yakasında yine beyaz karanfili ve cep mendili vardı.
Kafamdaki tek soru, COVID-19 sırasında aldığı kiloları acaba korse ile mi yoksa başarılı bir kesimle mi kapatmıştı...
Karnını öylesine başarılı şekilde içine çekmişti ki karar veremedim.
Yine de takdir ettim. Poz verirken benim asla başaramadığım bir kabiliyet bu karnı böylesine estetik gizleyebilmek.
BİR ‘SOKAK GÖSTERİSİ’ İŞTE BÖYLE HAZIRLANDI
FOTOĞRAFINI gördüğünüz yer Fransa’da, öğrenci hareketlerine hazırlanan bir sokak...
Kenarda gördüğünüz kaldırım taşları, yol inşaatı için kullanılacak taşlar değil...
Bir sokak gösterisinde göstericilerin polislere fırlatacağı taşlar.
Bir bölümü de Fransız sokak hareketi geleneğinin sembolü olan “barikatları” kurmak için kullanılacak.
*
Bu sahne, 1968 Mayıs hareketlerinde rastlanan sahnelere benziyor.
Yani bu tipik bir Fransız sokak gösterisi sahnesi...
Fotoğrafın ortasında bulunan uzun saçlı erkek ünlü yönetmen Wes Anderson...
“Büyük Budapeşte Oteli”, “Yükselen Ay Krallığı”, “Tenenbaum Ailesi” gibi filmlerin yönetmeni...
Yeni filmi “The French Dispatch” (Fransız Postası) 22 Ekim’de gösterime çıkıyor.
Filmden bazı çekim sahneleri medyaya yansıdı. O fotoğraflardan biri çok dikkatimi çekti.
Tam bir tabloydu, sanat eseriydi...
Önce öyle sandım.
Ancak dikkatle bakınca karenin ortasındaki Wes Anderson’u fark ettim.
*
Burası “Ennui-sur-Blase” isimli hayali bir Fransız şehri.
Ama gördüğünüz sahne stüdyoda değil gerçek bir şehir olan Angoulême’de çekilmiş.
Gördüğünüz sokak gerçek...
Ancak bu sokağa iki kafe eklenmiş.
İki ağaçtan biri gerçekmiş...
*
Önceki günden beri doyamadan bakıyorum bu fotoğrafa...
Sinemada dünyanın ve mekânların yeniden yaratılması bizatihi bir sanat...
Bir Wes Anderson fanatiği olarak, her zamanki gibi onun yarattığı bu fantastik alemi hasretle bekliyorum...
OĞUL BECKHAM’IN O MEŞHUR İBRANİ DÖVMESİNİ GÖREMEDİK
MET’in davetlileri arasında ünlü İngiliz futbolcusu David Beckham’ın oğlu Brooklyn Beckham da vardı...
Kendisi model ve fotoğrafçı...
New York’un bütün sosyete davetlerinde görüyorum onu...
Yüzünde hep babasını taklit ediyormuş gibi bir ifade var.
Sol kolunda bir dövme varmış ki, onunla ilgili yazılarda kendisinden daha meşhur oldu. Tevrat’tan alınmış İbranice bir yazıymış ve şöyle diyormuş:
“Ben sevdiğime aitim... Sevdiğim de bana...”
Ama sevgiliden sevgiliye koşuyor ve en uzatmalı sevgilisi ile 2018’de bir daha birleşmemek üzere ayrıldıklarını açıklamışlardı...
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Nagehan Keleş
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Yorum Yazın