Sultanlar sultanlar diye ortalığı birbirine kattık, sultanlar altıncı oldular.
Burası Türkiye olduğu için de hemen unutuldular tabii.
"Erkek tıraşlı" bir kız vardı, ismi de bir tuhaf, neydi onun adı yahu?
Hani biz voleybol ülkesiydik? Reklamlarda öyle diyorlardı...
İki hafta sonra, "bir boksör (boksöz!) kızımız vardı, adı Safinaz mıydı?" diye soracaklar...
Dereyi görmeden paçaları sıvamayacaksın.
"Nasıl olsa şampiyonuz" diye turnuvanın son gününe kadar reklam verirsen, milli takımın reklamlarda attığı goller sahada attığı gol sayısını fersah fersah geçer.
Hamburger yiyene milli forma giydirirsen de millet hayal kırıklığından dürüme yönelir.
Son günlerin en çarpıcı reklamı da Dardanel imzasını taşıyor:
"Bu akşam makarnaya koyuyoruz!"
Yersen, makarnanın üzerine ton balığı koyuyorlar, ton ton ton, Dardanel Ton.
Yemezsen de, sana asıl düşündürmek istedikleri gizli ve cinsel anlam ortaya çıkıyor.
Bir de maçlarda küfür etmek yasaklanmıştı... İmalı konuşmak serbestmiş.
Kadın hakemler çoğalınca bakalım hakeme ne diye bağıracaksınız?
Dardanel 114 bin lira idari ceza yedi. Devede kulaktır.
Fakat arzu ettiği etkiyi de yarattı.
Reklam Kurulu'nun ceza gerekçesi, "ırk ve cinsiyet gibi kişilik özelliklerine yönelik kötüleme, istismar, önyargı ve ayırımcılık içerdiği" şeklinde...
Bunda kötüleme yok ki... İnsanların yarısı aktif, yarısı pasif değil midir? Daha açık konuşmak istemiyorum.
Çetin Altan'ın ünlü bir lafı vardı: "Türk milleti erkek millettir demek Türk kadınlarına hakarettir!" Bir zamanlar Karıncaezmez Şevki'nin her akşam yatmadan önce eşine Fenerbahçe forması giydirdiği söylenirdi... İtalyan sevgilisi olan Türk ne yapacak şimdi?
"Makarnayı yedim" mi diyecek?
Bir Japon psikopatı, sevgilisinin "ye beni" lafını ciddiye almış, kızı parçalara ayırmış, pişirmiş ve yemişti. Bir kısmını buzdolabında bulmuşlardı...
Bu suçsa, "Roma'yı yakarız" şeklinde zevzeklik etmenin de bir müeyyidesi var mıdır?
Kundakçılığa teşvik falan hani...
Makarnayı yiyeceğimiz akşam İtalya'ya 3-0 yenildik.
Peki bu durumda makarna bize ne yapmış oluyor?
***
Daha dün belirttik, başarılı olduğumuz spor dallarının hepsi "vurdulu kırdılı" sporlar: Boks, okçuluk, karate...
Bu, toplumda iyice kökleşen saldırganlığın çok daha üst düzeyde ve estetik dışavurumu.
Ama bir boyutu daha var:
Son yıllarda kadınlar boksa olağanüstü bir ilgi gösteriyorlarmış.
Amaç elbette yeri geldiğinde kendini koruyabilmek...
Çünkü taciz olayları da, kadın cinayetleri de, gittikçe "lumpenleşen" ülkemizde, hele varoşlarda amansızca artıyor.
Gazeteciler "kadın cinayetlerine son verilsin" diyorlar ve bununla kendilerini görevlerini yapmış sayıyorlar.
Lafla peynir gemisi yürümüyor.
Gemiyi yürütmek izin, birkaç sapığın birkaç boks bilir kadından esaslı birer dayak yemeleri, ağızlarının burunlarının kırılması gerekiyor.
Örneğin birisi tanıyamayıp şu Busenaz'a bulaşsa da kendini hastanede bulsa...
İnanın çok daha etkili olacaktır.
Şimdi ben şiddete teşvik suçu mu işledim, nefsi müdafaayı mı savundum?
Yorum Yazın