Bir kadını saldırıdan korumak için katil olan Kadir Şeker için bu köşede dört yazı yazdım. Çünkü olay, "emsal" teşkil edecekti. Bundan sonra kadınları şiddetten korumak isteyenlerin "cesaretini" ve "akıbetini" belirleyecekti.
Dilerseniz önce o yazıları hatırlayalım:
"Amacım, devam eden bir hukuk sürecini etkilemek, yargı dağıtmak değil tabii ki. Ama bu davanın sonucu son derece önemli. Eğer Kadir Şeker hiçbir hafifletici neden gözetilmeksizin, kasten adam öldürmekten ceza alırsa pek çoğumuzun vicdanı kanayacak. Daha da önemlisi, bundan böyle kimse, yanında bir kadın dövülüp, öldürülürken kılını bile kıpırdatmayacak." (13 Şubat)
Korktuğum başıma geldi işte. Çünkü Kadir'in aldığı ceza herkesin kafasının bir köşesine yapışıp kalmıştı. Bu saatten sonra kimse, saldırıya uğrayan bir kadının yardımına koşamayacaktı kolay kolay... Nitekim 'aynen' öyle oldu... Kadir Şeker olayının ertesi günü bu sütunlarda "Bu davanın takipçisi olacağım. Çünkü ona verilecek ceza, kadına şiddete karşı mücadelenin ve müdahalenin kaderini belirleyecek, içtihat oluşturacak" demiştim. Kadir'e tam 12 buçuk yıl hapis cezası verildi." (30 Haziran)
Eskiden olsa, yardım isteyen şiddet mağduru her kadının düşünmeden yardımına koşardım. Ama artık emin değilim. Çünkü beynimin bir köşesinde '12 buçuk yıl hapis yatar mıyım?' sorusunun çengeli asılı. Asıl soru ise şu: Kadir, dönüp gitseydi, merhum, sinirlerine hakim olamayıp o kadını öldürseydi -ki her gün örneklerine rastlıyoruz- o kişi 12 buçuk yıl ceza alır mıydı? Söyleyecek söz çok ama şimdilik ölene Allah'tan rahmet, hapiste çürüyecek doktor adayına sabır diliyorum." (15 Ekim)
Önceki gün Yozgat'taki bir olay, ne yazık ki beni haklı çıkardı. Benzincinin marketinde bir adam (!), eski sevgilisini yerlerde sürükleyip, suratına tekmeler atıyordu. Market çalışanları ise o sırada hiçbir şey olmamış gibi rafları düzenlemeye devam ediyorlardı. O da yetmezmiş gibi korkunç darp olayı devam ederken içeriye bir müşteri girdi. Onların yanından geçti, kasaya geldi ve gayet sakin alışverişini yapıp, dışarı çıktı. Saldırgan adam ve mağdur kadın adeta görünmez olmuşlardı. Onları görünmez kılan 'perdenin' adını o anda koydum: "Kadir Şeker Sendromu..." (25 Mayıs)
Kadir Şeker, 2 yıl 5 ay 1 gün hapiste kaldıktan sonra tahliye oldu. Dördüncü güç medyanın bir neferi olarak sevinmeli miyim, yoksa geç gelen adalet yüzünden üzülmeli miyim bilemiyorum. Aklıma suçsuz üç adamın, adalet mekanizmasındaki aksaklıklar yüzünden hapiste kaybolan yıllarını anlatan Pardon filmi geldi. Hakkını helâl etmesi için Kadir'e kaç kez "Pardon" dememiz gerekiyor acaba?..
Ortam sesi lazım mı?
Haberi, Neler Oluyor Hayatta programının yorumcusu sevgili dostum Hakan Ural'dan aldım. Türkiye'de en çok indirilen aplikasyon, "ortam sesleri" imiş. Uygulamayı telefonunuza indirdiğinizde karakol, hastane, havaalanı ya da kıraathane ortamı sesleri, yaptığınız konuşmaya fon oluşturuyormuş. Yani? Diyelim ki ihanete meylettiniz. Amiyane tabirle "kaçak kesime" gittiniz. O sırada eşiniz ya da sevgiliniz aradı. Onu kahvehanede olduğunuza inandırmak için hemen bu uygulamayı devreye sokuyorsunuz. Kadıncağız da arkadan gelen okey taşı seslerine ve sözde ahalinin "Hadi kardeşim, sıra sende oynasana" nidalarına aldanıp, yakanızdan düşüyor...
İyi de sizinki "görüntülü ararsa" ne olacak? İşin orası şimdilik çözümsüz. Ama ortam sesi gibi yapay ortam görüntüsünü de konuşmaya fon yapacak bir teknoloji her an geliştirilebilir. Son sözüm: Unutmayın; aldatan, önce kendini aldatır...
Ne demiş?
"Haberciliğin geldiği noktaya gülmekten ağlıyorum." (Fenerbahçeli İrfan Can Kahveci'nin, hakkında çıkan olumsuz haberlere sosyal medyadan verdiği cevap)
Gaf kürsüsü
Konya'da imam Ahmet Gür, "Oğlun iğne olacak, doktor 'Grevdeyiz' diyor, sen olsan öldürmez misin?" deyince büyük tepki çekti.
Zap'tiye
Ekrem İmamoğlu ne zaman tatile gitse, İstanbul bir felaket yaşıyor. İmamoğlu'nun yıllık izni AFAD kararıyla iptal edilsin!..
Yorum Yazın