Türk Savunma Sanayii’nin son 15 yıldaki parlayan yıldızı, Bayraktar ailesinin kurucu babası Özdemir Bayraktar aramızdan ayrıldı.
Muhafazakâr bir ailenin üyesiydi...
Dün bizim mahallede onun hakkında yazılanlara baktım...
Üzülerek gördüm ki bu insanı hiç tanımıyormuşum...
Meğer tam da Türkiye’nin bugünlerde aradığı insanmış...
Hürriyet’te Yalçın Bayer’in yazısını okudum.
Onun daha ilk ve orta eğitimden başlayan bilim tutkusunu...
Üniversite yıllarını, sonrasını, Türk sanayisinin gelişmesi için verdiği mücadeleyi...
Bir de ilk insansız uçak atölyesini kurduğunda duvarına astığı o sözü...
Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” sözünü...
*
Ona ait başka bazı şeyleri de hem Hürriyet’te hem OdaTV’de okudum...
Bilmiyordum...
1962’de İTÜ Taşkışla’da yapılan ilk Sanayi Kongresi’nin mimarlarındanmış...
Türkiye’nin dövizsizlikten kırıldığı yıllarda, araba, motor parçaları üreterek ekonominin dönmesine hizmet etti.
*
Ve bir de hiçbir mahalleye hapsetmediği dostluklarını okudum...
Onlara sahip çıkışını...
FETÖ kumpaslarına kurban giden komutanlara daha o dönemde sahip çıkmış.
Ahmet Yavuz’a, Hasan Iğsız’a, Ergin Saygun’a...
Onları Silivri’de ziyaret etmiş, hiç yalnız bırakmamış.
Serbest bırakıldıklarında kapıda karşılayanlar arasında o da varmış.
Hatta Balyoz mağduru Ahmet Yavuz’u oğlunun düğününe davet etmiş.
*
Bu ülkeye büyük hizmetler yaptı... Büyük hizmetler yapmaya devam eden hayırlı evlatlar yetiştirdi.
Dün onun arkasından yazılanlara baktığımda “Ne mutlu ona” dedim.
Kutuplaşmış, parçalanmış, bölük pörçük ruhlardan oluşan bir ülkede, her mahallede hayırla, sevgiyle uğurlanıyor.
Böyle rol modeli insanları ölümünden sonra öğrenebilmek bizler için ne kadar elem verici bir şey.
*
Güle güle Özdemir Bey...
Ne mutlu size ki, bu ülkenin her mahallesine güzel bir insanlık, sevgi ve vefa çiçekleri ekerek veda ediyorsunuz...
Mekânınız cennet olsun...
Sizi geç de olsa tanımak benim için şereftir...
TAMAM HALAY ÇEKTİM AMA ‘GAK GAK GUBARAK’ DEMEM
DİYARBAKIR’da çektiğim halay, memleketin bunca meselesi varken memleket meselesi oldu.
Galiba Twitter’da TT bile olmuş.
En ilginç yorumu Cüneyt Özdemir yaptı...
“Bunlar halay suçlusu” diye hakkımızda suç duyurusunda bulundu...
Ona göre halayı bu kadar kötü oynayan kişi, hemen pistin yanında ellerine kelepçe takılıp götürülmeliymiş.
Diyarbakır, Diyarbakır olalı böyle kötü halay görmemiş...
Ama bir bölüm var ki onlarla dişe diş hesaplaşmam lazım.
Diyorlar ki:
“Sen halktan kopuk bir Monşer’sin... Halay çekerek gözümüze giremezsin...”
Ne güzel değil mi...
Onlar hep “halk”...
Bense hep “halktan kopuk”...
Bir nevi it kopuk yani...
*
Sevgili kardeşim... Muhterem “halk”...
Ben ilk defa halk oyunu oynamıyorum...
Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu şahidimdir... Onunla “Nazilli zeybeği” oynadım.
Oradan İzmir’e gidip “İzmir Harmandalı zeybeği”...
Gümüşhane’nin dağlarında “Erzurum barı” da oynadım.
Hatta Hürriyet’in o günlerdeki Pazar Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Neyyire Özkan, o fotoğrafımı poster yapıp gazetenin bütün duvarlarına astı...
Halayımdan şikâyetçi olanlara kötü bir haberim var.
*
Nazilli zeybeği, Erzurum barı, Diyarbakır halayı...
Yani futbol deyimi ile “Hat trick” yaptım.
Şimdi sırada “Karadeniz horonu” var...
Sonra sıra ‘Kolbastı’ya gelecek..
Ve “Grande Finale”yi “Kekliği Düz Ovada Avlarlar”la yapacağım...
*
Tek şartım var...
Keklik şarkısındaki “Şıkıdık Fıgıdık Şıkıdık Fıgıdık” nakaratını söylerim.
Ama hemen arkasından gelen o “Gak Gak Gubarak” kısmı var ya...
İşte onu bana kimse söyletemez.
*
Bir gün onu da söylersem...
Bilin ki o gün benim bittiğim andır...
BİR HALAY ETRAFINDA KOPAN DÖRT FIRTINA
BİR halay çektim ve...
BAZI MİLLİYETÇİLER: “Senin ne işin var o PKK’lıların yanında” dedi.
BAZI KÜRTÇÜLER: “Sen Ahmet Kaya için o manşeti atmıştın, ne yüzle geldin buraya” dedi.
BAZI İSLAMCILAR: Zaten bir şey yapmam gerekmiyor, ne yapsam vuruyorlar, yine vurdular.
BAZI ULUSALCILAR: Her zamanki gibi “Sen zaten ‘yetmez ama evet’çisin” diyerek yine vurdular.
Ben yine “O referandumda hayır oyu vermiştim” dedim, ama yine işe yaramadı.
Ya çok doğru bir yoldayım... Ya çok yanlış...
Bir karar veremedim...
AÇILIŞIN POSTMODERNİ
KARL LAGERFELD DİYARBAKIR’DA
DİYARBAKIR’da açılışın en postmodern kıyafeti Leyla Alaton’un üzerindeydi.
Üzerinde beyaz artı işaretleri olan siyah bir takım.
İçinde siyah bir tişört...
Ve tişörtün üzerinde geçen yıl kaybettiğimiz ünlü moda efsanesi Karl Lagerfeld’in bir deseni...
İkonlaşan insanlar artık kendileri modanın parçası oluyor.
Kendi payıma şimdiye kadar ne Chanel’in, ne Yves Saint Laurent’in, ne John Galliano ne de Alexander McQueen’in portresini tişörtler üzerinde gördüm...
Lagerfeld modada sürekliliği temsil eden bir insan... Ölümünden sonra bile modanın kanunlarını yazmaya devam ediyor.
SERGİNİN MÜZİKLERİ
XÊRO ABBAS’I İLK DEFA CANLI DİNLEDİM
DİYARBAKIR’da Ahmet Güneştekin sergisinin açılışı için verilen iki yemekte 4 sanatçı dinledim.
Xêro Abbas Kürtçe müziğin bana göre en güzel iki-üç sesinden ve yorumcusundan biridir.
Onun “Westiya Bu”su benim için bir klasiktir.
Abbas’ı ilk defa sahnede ve canlı dinledim.
İstanbul’a gelip konserler veriyor. Fırsatınız olursa kaçırmayın derim.
*
Eda Karaytuğ ise sık sık arkadaş gruplarında dinleme şansına sahip olduğum müthiş bir Türk müziği yorumcusu...
Geçen yaz onun “Li Beirut” yorumunu epey dinledik.
*
Kardeş Türküler’i de sahnede ilk defa dinledim.
Meğer aynı zamanda çok eğlendiren bir grupmuş.
Kadın ağırlığı ve vurgulu sazlara getirdiği kadın dokunuşunu çok sevdim.
Bunca yıl bu kadar başarılı olmalarını şimdi daha iyi anladım.
O keyifle “Caney” çalarken sahneye fırladım...
*
İkinci gecenin son sanatçısı Delil Dilanar’dı...
Uzun yıllar sürgünde yaşamış bir Kürt sanatçısı...
Onu da sahnede ilk defa izledim...
Niye bu kadar sevildiğini de anladım.
BANA TAVŞANLI PİJAMA GİYDİREN MARKANIN FABRİKASINDA BİR GÜN
DİYARBAKIR benim için biraz da “Jiber” markasıdır.
Giderek parlayan bir iç ve spor giyim üreticisi.
İnternetteki sayfalarına girerseniz ne demek istediğimi anlarsınız.
Benim için ne anlama geldiğini size şöyle anlatayım.
Bana yeniden pijama giydiren markadır.
Mavi tavşan desenli pijamasını tesadüfen keşfettim.
Hem pijama hem de postmodern bir rahat, günlük giysi...
Şu an evimizde üç nesil aynı desenli pijamayı giyiyoruz.
Türkiye’nin markalarını her fırsatta övmekte o kadar haklıyım ki...
*
Yönetim Kurulu Başkanı Fadıl Oğurlu...
Aile, Bismil ilçesinden yola çıkarak bir bodrum katında kurduğu tekstil atölyesi ile başlamış.
Şu anda dünyaya açılan bir marka haline geldi.
*
Fabrikalarını gezdim.
Çalışanlarının tamamına yakını kadın.
2022-23 ilkbahar ve yaz kreasyonlarını gördüm.
Modayı iyi takip eden bir insan olarak söyleyebilirim ki...
Harika tasarımlar...
*
Bir de çorapları...
Rengârenk fabrikayı gezerken içim açıldı.
Bu arada Diyarbakır’da müthiş bir tekstil kent kuruluyor...
MÜZİK
SERVİS ARAÇLARINDA ETTİĞİM ‘TÖVBE’ BENİ BİR AY GÖTÜRÜR
DİYARBAKIR’da 3 gün boyunca bize tahsis edilen midibüs servis araçlarıyla gezdik şehri.
Dikkat ettim, şoförlerin açtıkları radyoların çoğu Türkçe Pop müziği yapan Number One Türk FM ve PowerTürk FM gibi radyo kanallarıydı.
Onlar sayesinde, Erkan Şen’ın Zeynep Onat’la birlikte söylediği “Benden Tavsiye” adlı şarkıyı öğrendim.
İkincisi ise bir keşif değil, hatırlamaydı.
Ercan Turgut’un 1970’lerdeki harika şarkısı “Tövbe”yi yeniden keşfettim.
Öğretim üyeliği yıllarında, Beytepe Kampüsü’nden gelirken otostop yaptığımız kamyonlarda dinlediğim çok çok güzel ve çok romantik bir şarkı...
Diyarbakır gecelerimi daha da güzelleştirdi.
Ercan Turgut’un şarkısı bu hafta beni idare eder...
Yorum Yazın