Reklam yapacağım ama reklam olmasın diye şirketin adını vermeyeceğim...
Nasıl olsa bir yerde görürsünüz...
*
Şöyle başlıyor...
Bir evde genç bir çift...
Bir kutu tonbalığı konservesi açıp harika görünen bir salata yapıyorlar...
Sonra genç adam konserve kutusunu gösterip konuşuyor:
“Yaaa hakikatten çok güzel... Adamlar yapmışlar...”
Oradan bir sonraki sahneye geçiyoruz...
Modern bir konserve fabrikası...
Yüzlerce insan çalışıyor...
Hepsinin yüzünde pleksiglas COVID maskesi var.
İçlerinden biri yüzünü açıyor ve o anda fark ediyoruz.
Bir kadın....
Hepimize bakarak şunu söylüyor:
“Adamlar mı yapmış...”
*
O an anlıyorsunuz ki “Adamlar yapmış” dediği o konserveyi yapanların hepsi kadın...
Ve fondaki sesten, o kuruluşta çalışan 2 bin 200 kişiden 1.400’ünün kadın olduğunu öğreniyoruz....
O kadınların yaptığı konserveler 35 ülkeye ihraç ediliyor...
*
Önümüzdeki pazartesi, 8 Mart Kadınlar Günü...
Şirketlerimiz işte böyle harika reklamlarla ve tanıtım filmleriyle o özel güne hazırlanıyorlar...
Türkiye’yi ileri götürecek duygu ve irade işte budur...
Şirketlerimizde, halkımızda, Cumhuriyet değerleri üzerinde, kadın hakları konusunda, hayvan sevgisi konusunda giderek büyüyen bir duygu ve hassasiyet dalgası var...
Artık sıra, bu yükselen güzel dalga üzerine güzel ve sağlam bir demokrasi evi inşa etmekte...
KADININ EN GÜZEL YAŞINI 47’DEN 52’YE ÇEKİYORUM
Gülse Birsel 11 Mart günü 50 yaşına giriyor.
Bu fotoğrafı önceki gün Instagram sayfasından paylaştı...
“Hello” dergisi için çekilmiş.
Bana göre bir ilkbahar fotoğrafı...
Çok güzel bir elbise...
Dozu harika ayarlanmış bir dekolte...
Güzel bir saç modeli...
Çok iyi bir makyaj...
Ve hepsinden de iyi bir duruş...
*
On yıl önce yazdığım “Kırk7” kitabında, kadının en güzel yaşı 47 demiştim...
Şimdi bu yaşı 5 yaş daha ileri çekip 52 yapıyorum...
Ona şimdiden çok güzel bir yaş diliyorum.
Ve ondan bizi yine çok eğlendirecek bir “Açılış dizisi” bekliyorum...
Özledik çünkü onun harika kahramanlarını...
BU PAKET TÜRK DEMOKRASİSİNİN 24 OCAK KARARLARI OLACAK MI
Bir vatandaş olarak 2 Mart günü Külliye’de açıklanan İnsan Hakları Reform Paketi’nden beklentimi şu soru ile özetliyorum:
“Bu paket Türk demokrasisinin 24 Ocak kararları olabilecek mi?”
Evet ölçüm budur...
*
Ne demek istediğimi de kısaca anlatayım.
2023’te 100’üncü yılını tamamlayacak olan Cumhuriyetimizin tarihinde benim tanık olmadığım 2 gerçek siyasi devrim var:
BİR: 1923 Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması.
İKİ: 1946’da çok partili hayata geçilmesi.
Tanık olduğum siyasi devrim ise Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu ve AB’ye tam üyelikle ilgili anayasal değişikliklerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmesiydi.
*
Ekonomik devrimlere gelince, biri tanık olmadığım öteki ikisi ise tanık olduğum üç gerçek devrim biliyorum.
BİR: Birincisi İzmir İktisat Kongresi kararları.
Yeni kurulan Cumhuriyet’in karma ekonomi ile kalkınma yolunu başarıyla çizdi.
İKİ: 24 Ocak 1980 kararları: Türkiye’nin liberal ekonomiye geçişini başarıyla sağlayan devrimci kararlardı.
Rahmetli Süleyman Demirel ile rahmetli Turgut Özal’ın eseridir.
ÜÇ: 2001 Kemal Derviş ekonomi paketi.
Türkiye’yi tarihinin en büyük ekonomi krizinden çıkaran kararlardır.
Kemal Derviş hazırlamış, siyasi sorumluluğunu ise rahmetli Bülent Ecevit, rahmetli Mesut Yılmaz ve halen hayatta olan Devlet Bahçeli yüklenmişti.
Seçimleri kaybetme pahasına vatanseverce davranmışlar ve Türkiye’nin bugünkü bankacılık sisteminin temellerini de sağlamlaştırmışlardı...
Şimdi bu paketten beklediğim de işte budur.
BUGÜN BUNU YAPACAK GÜÇ VAR VE YARISI KADAR İRADE İLE DE BAŞARILIR
İŞTE bu yakın tarih şuuru ve tanıklığı ile bu demokrasi ve insan hakları paketi için o soruyu soruyorum:
Bu paket Türk demokrasisinin 24 Ocak kararları olabilecek midir?
Demokrasi sıralamasında son 10 yılda kaybettiğimiz 31 sırayı tekrar kazandırıp üzerine ekleyecekleri ile çok daha yukarılara çıkarabilecek midir...
*
Türkiye Cumhuriyet tarihinin, Atatürk’ten sonra en büyük siyasi gücünü elinde toplayan bugünkü rejim, hem kendine hem Türkiye’ye hak ettiği itibarı yeniden kazandıracak bu atılımı yapacak iradeye sahip midir...
*
Kendi payıma Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu yapacak güce fazlasıyla sahip olduğuna inanıyorum.
Gereken tek şey o gücün yarısı kadar bile bir iradedir.
LOUVRE
EN KRİTİK TERCİH: MONA LİSA’YI TOPTAN MI SATALIM, PERAKENDE Mİ
DÜNYANIN en ünlü müzesi Louvre, pandemi yüzünden geçen marttan bu yana 108 milyon dolar gelir kaybına uğradı.
Müze yönetimi, yaşamak için para bulmak zorunda.
Londra Operası, sanatçılarını yaşatabilmek için elindeki en pahalı tabloları satışa çıkarmıştı.
Tabii Louvre’un Mona Lisa’yı satışa çıkarmak gibi bir lüksü yok.
O nedenle satacak başka şeyler bulmak zorunda.
Satış mottosu da şu:
Madem Mona Lisa’yı satamıyoruz, onu tişört üzerinde satalım.
Mesela Uniqlo bir tişört üzerinde.
Veya iPhone koruyucu kabı üzerinde bir Ingres...
Bir tabağın üzerinde Venüs...
Louvre AVM’sinde işler hiç de fena değil...
KURTULUŞ LOUVRE
‘LUPİN’ DİZİSİNE STÜDYO CHRİSTİE’S’LE MÜZAYEDE
Müze geçen aralık ayında tarihinde ilk defa Christie’s’le bir müzayede düzenledi. Kendisine bağışlanan saatleri satışa çıkardı.
Buradan müzeye 2.8 milyon dolar gelir sağlandı.
“Lupin” dizisinin çekimi için salonlarını 5 gün filmin yapımcılarına açtı.
Daha önce aynı şeyi Beyonce ve Jay-Z’nin klip çekimi için yapmıştı.
Louis Vuitton sponsorluğu nedeniyle çeşitli şovlarında Louvre’u kullanıyor.
Sonuç şu:
Dünyanın en kuvvetli sanat markaları için bile ekmek artık aslanın ağzında...
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Yorum Yazın