Nasıl üzgün ve öfkeliyim anlatamam. Kendi siyasi düşünce ve ideolojileri uğruna, ölen insanların arkasından sövenlerin bu kadar çoğaldığına başka hiçbir dönemde şahit olmamıştım.
Hıncal Uluç, Engin Ardıç ve son olarak da Mehmet Barlas'ın ardından sosyal medyada yapılan ahlaksız ve insafsız yorumlar beni gelecek adına kaygılandırdı. "Biz ne zaman bu hale geldik?" demekten çoktan vazgeçmiştim zaten. Özellikle denetimsizlik yüzünden, bu rezil paylaşımların yer aldığı sosyal medya, uzun bir süredir kanalizasyona dönüşmüştü çünkü. Burada tekrarlamaktan imtina ettiğim öyle çirkin yorumlar, küfürler, hakaretler gördüm ki adeta gözlerim kanadı.
Yahu eskiden mahallemizde hiç tanımadığımız biri bile ölse, üç gün evimizde televizyon açılmazdı. Neden? Onun hatırasına, geride bıraktıklarına, ruhuna saygı için... O gazetecilerin fikirlerine, yorumlarına katılmayabilirsiniz. Hatta taban tabana zıt olabilirsiniz. Ama bu dünyadan ölüp gittiklerine göre, onları yargılamak artık sadece Allah'ın işidir. Siz kimsiniz ki ölü bir ruhu ve onların bu dünyada bıraktığı yakınlarını bu kadar incitme hakkını kendinizde buluyorsunuz? Siyaset bu kadar mı gözünüzü ve vicdanınızı kararttı? Bu dünyada ölümün de olduğunu ne zaman unuttunuz? İçinizde bir gram bile ahirete inanç kalmadı mı?
Sevmediğiniz yazar, gazeteci öldüğünde ardından Fatiha okumayabilirsiniz. Bu sizinle Allah arasındadır. Hatta içinizden gelmiyorsa rahmet de dilemezsiniz. Ama "Lağımlarda yatsın" ne demektir? Haşa, kulların nerede yatacağına karar verme yetkisini Yaradan'dan gasp mı ettiniz?
Bir sorun bakalım kendinize "Acaba benim yatacak yerim var mı?" diye...
Bir oyuncunun isyanı
Saruhan Hünel'i uzun zamandır tanırım. Bizim piyasanın yetenekli ama yeteneği oranında hakkı verilmemiş oyuncularındandır. En son Kuruluş Osman'da canlandırdığı Alişar karakteriyle diziye müthiş bir ivme kazandırmıştı. Sonra onu bir yerlerde göremeyince merak edip, aradım. Öyle dertliydi ki... Saruhan, öncelikle Merve Dizdar'ın ödül aldıktan sonra Cannes sahnesinde yaptığı konuşmaya takılmış. Gerçekten de tasvip edilecek bir tarafı yoktu. Eline Nuri Bilge Ceylan tarafından alelacele tutuşturulmuş bir notu kekeleyerek, eğilip, bükülerek okumaya çalıştı. Talihsiz konuşması, bu sözleri ellerini ovuşturarak bekleyen azılı Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürecek cinstendi.
Ülkemizi, kölelik düzeninin hüküm sürdüğü, oyuncuların baskı altında işlerini yapamadığı bir müstemleke memleketi gibi tanıttı. Konuşmasını eleştiren çoktu. Ama ne yazık ki destekleyenler de çıktı. Hatta sinemanın ağır abilerinden biri "Ayağa kalkıp alkışlayacaksınız ülen" türünden bir çıkış bile yaptı.Bizim Saruhan'ın isyanı da bunaydı: "Bir genç kadın oyuncu, devlet kurumu TRT'nin dizilerinde rol alıp, şöhrete ulaşıyor. Ülkenin tüm imkanlarından özgürce yararlanıyor. Sonra da çıkıp ülkesini önemli bir sanat platformunda adeta dünyaya şikayet ediyor. Ben aylardır iş alamıyorum. Ama ülkeme, milletime bağlılığım bir gram azalmadı, azalmaz. Yetiştiğim bu toprakların kutsallığına halel getirmek aklımın ucundan bile geçmez. Vatanım, bayrağım en önemli önceliğimdir. Varsın işsiz kalayım, hayatımı devam ettirmek için güçlük çekeyim, kimse benim elime kağıt tutuşturup da ülkemin aleyhine konuşturamaz."
Arda'ya baklava eziyeti
Sanki sezonun üçte ikisini yedek kulübesinde geçirip Jorge Jesus'tan gördüğü eziyet yetmezmiş gibi Fenerbahçe'nin genç futbolcusu Arda Güler'e bir de baklava işkencesi yapıldı.
Videoya sosyal medyada rastladım. Arda, et şovlarıyla ünlü restorana gitmiş. Son olarak önüne kaymaklı baklava getirmişler.
Garson neredeyse üç dakika boyunca tabaktaki baklava ile kaymağı çatal bıçakla evirip çevirdi. Birkaç kez izlememe rağmen işin 'şov' tarafını göremedim. Olsa olsa, sıcak baklavayı soğutmaya yarardı o kadar. Arda'nın yapay gülümsemesi ve "Rahat bırak şu baklavayı da yiyeyim ağabey" bakışları ise bende acıma hissi yarattı.
Gaf kürsüsü
"Beni hep fakir adamlar buluyor. Zengin olanlar ise şişman ve kokuyor." (Oryantal Didem'in sözleri)
Zap'tiye
Belli ki memlekette ihtiyaç sahibi çok. Buradan 'Askıda Vicdan' kampanyası başlatmak istiyorum.
Ne demiş?
"Kız olmuş 130 kilo, hâlâ 'Beni taşıyacak adam bulamıyorum' diyor. Kızım seni taşıyacak bir tek Seyit Onbaşı vardı, o da rahmetli oldu." (Sosyal medyadan)
Yorum Yazın