Moda'' (Latince modo: hemen şimdi ) özellikle giyim kuşam, ayak giyimi, aksesuar, makyaj ya da mobilyada popüler stil ya da uygulama için kullanılan genel bir terim. Moda, toplumun belirli bir dönem içerisinde nesnelerin nasıl kullanıldığının yanı sıra, bu nesnelerin tüketim trendlerini de belirler, deniyor.
Oldum olası, bir şey moda diye, ne aldım ne de ilgimi çekti (yönlendirilmeyi sevmeyen biri olarak), her zaman içimden ne, nasıl geliyorsa öyle davrandım öyle de yaşadım yaşıyorum.
Hele ki, bir köy çocuğu olarak bırakın neyi giyip giymeyeceğimize karar vermeyi, üzerimizdeki kıyafetleri iki ya da üç yılda bir yeniler, ayağımızdaki "gara lastik" leri ise ayak kendini tamamen gösterene kadar sömürürdük, zevk için değil garibanlığın bizleri zorunlu kıldığı durum yüzünden...
Ama o eski günleri hatırladığımda içimde bir nebze de olsa hayata karşı bir kırgınlık bir düşmanlık asla olmadı, hayat bize ne sunarsa sunsun, bu kötü ise güzel günler için dua etmeyi güzel ise şükredip yine dua etmeyi öğretti.
56 yaşında biri olarak, Allah'ın bana bahşettiği ailem ve sevdiklerim haricinde bana sağladığı olanaklar için şükreder, ama hiçbir zaman mutluluğun bu maddi olanaklar sayesinde olduğunu da düşünmem.
Hayatta bazı kavramların hayatımda önem arz etmesine asla izin vermedim. Para, şan, şöhret gibi kavramlar hayatımda varolmasına karşın, bir Anadolu insanı irfanında yaşamaya gayret edip, bu kavramların içlerinin ne kadar boş olduğunu kendi kendime şiar edindim. Her insanın hayatı kendisine bir roman veya film gibi gelir.
Yıllardır ülkemizin her bir karışını defalarca dolaştım ve başıma gelen tevafuklar karşısında hep şaşırdım.
Ülkemiz insanının bana karşı yaklaşımı, sadece Deli Yürek'ten Sabri abilerini veya Ekmek Teknesi dizisinden tanıdıkları Gamsız Celal ile karşılaşmaları üzerinden yürümedi.
Belki, bir çoğu Ahmet Yenilmez ismini hatırlayamadı, ama isim ne olursa olsun, "bizden biri'' sözüne fısıltılar eşliğinde kulak misafiri oldum ya da direkt yüzüme karşı söylendi. Ortam neresi olursa olsun, resmi bir davet ya da Anadolu'nun bir köyü hiç fark etmez, insanlar hep öz Ahmet Yenilmez'i gördü, sebebini düşündüğümde ise hala net bir cevap bulamadım.
Bunun için ekstra bir çaba da sarf etmedim, yaradılışım böyle. Bazen fotoğraf çektirmek isteyen birine karşı, o an da moralim bozuk olduğu için ters davranmış da olabilirim, ama ne olursa olsun kendim oldum. Bunun adına ne derseniz deyin, ister özgüven ister fazla mütevazılık, ama ben buyum.
Bu böyle olduğu için de giydiğim kıyafetin, bindiğim arabanın önemi olmadı benim için. O yüzden, dünyanın en rahat kıyafetlerinden biri olduğunu düşündüğüm şalvarı, sık sık giyerim. Söylemlerimden ve duruşumdan ötürü, "mahallenin delisi" imajını yakıştırdıklarını bilir duyarım, bir de şalvarı giyince, "Şahtın şahbaz oldun" tepkileriyle de karşılaşmadım değil. Anlamadıkları şey ise, bunu ilgi çekmek veya moda akımı yaratmak için değil, sadece rahat ettiğim için giyiyorum bundan daha doğal bir sebep ne olabilir ki?
Bir zaman sonra, şunu gördüm, başta dalga geçercesine yaklaşan insanlar, ilginçtir benden şalvar istemeye başladılar!
Basbayağı, mevzubahis olmaya başladı, nerenin şalvarı en rahattır muhabbetleri. Ben bu değişimin sebebini hiç sorgulamadım.
Şu bir gerçek, insan fikri değişir, değiştirmemek için çaba sarf etmek boş bir uğraş. Hayat bu kadar değişken iken, fikirler nasıl değişmez?
Neyse, aradan epey bir zaman geçti ve günlerden bir gün İnternet'te, dünyaca ünlü moda devlerinden biri olan Gucci markasının defilesi gözüme çarptı -birileri dalga geçmek maksadı ile paylaşmış sandım- gözlerime inanamadım. Ana! Bir de ne göreyim, bizim şalvar...!
Hatta, köylerimizde görmeye alışık olduğumuz motiflerle süslü analarımızın, babaannelerimizin taktığı yazmaları, eşarpları da geçirmişler başlarına, Fransa'da dünyaca ünlü modeller arz-ı endam ediyorlar. Tabi bizim sosyetikler ve Cihangir tayfası aşağı kalır mı ?
Çektiler şalvarı, o cafe senin bu tatil yeri benim şalvarlı fotoğraflar paylaşmaya başladılar.
Yıllarca köylü diye dalga geçilen bizler, olduk mu "Trendsetter" ( İkon belirleyen) ?!
Şaka bir tarafa sevgili okuyucu, her ne olursa olsun kendimizi sevelim, kendimize güvenelim, o ne der, bu ne der, diye yapmak istediklerimizden geri kalmayalım.
Hayat birilerinin bizim hakkımızda ne söyleyeceklerini düşünmek için çok kısa. Hayırlı Pazarlar efendim...
Yorum Yazın