Yakın zamanda Türk Edebiyatı'nın, Türk fikir hayatının, özellikle de vicdan terazisini kaybetmemiş insanların mihenk taşlarından birini kaybettik!
Kendi hayatını bir sürgün hayatı görüp, "En Sevgili" "Tek Sevgili"ye kavuşmak için insana, dini, dili, ırkı ne olursa olsun eşrefi mahlukat insana dair tüm dert, tehlike arz eden dağları eritmeye kendini adamış bir insanı kaybettik!
Sezai Karakoç'u...!
Sezai ağabey, artık Şehzadebaşı Camii haziresinde...
Ben de son yazımda, bir Cuma Namazı sonrasında kendisiyle yaşadığım bir hatırayı paylaşıp, " Acaba, ardında kalan bizlerden, kaçımız, Hacca pasaportla gidip gitmeyeceğimizi dert ediyoruz?" diyerek bitirmiştim.
Dün sabah, onsuz günlerin başlangıcında, sosyal medyada Sayın Haluk Bilginer' in şu paylaşımını gördüğümde yüreğim ferahladı.
Bunca kısır, seviyesiz, ne meşrebimizde ne de kültürümüzde yeri olmayan kısır çekişmelerin arasında Sayın Bilginer' in bu paylaşımı yarınlara dair umudumu daha da diri tuttu!
Son zamanlarda, acıya da sevince de dair çok şeyler yaşadım!
Sırtımı dayadığım dağ gibi ağabeylerimi, aynı sırada oturduğum, beraber afiş astığım, sırt sırta verip kavga ettiğim, beraber sahneye çıktığım, 15' li yaşlarımızda 15,16 yaşında kardeşlerimizin tabutlarına birlikte omuz verdiğimiz kardeşimi kaybettim!
Ama iki olay var ki, bana tüm acılarımı unutturup, umudumu şevkimi arttırdı!
Biri, Sayın Haluk Bilginer Usta'nın paylaşımı diğeri ise Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali'nde Sayın Oktay Kaynarca kardeşimin ödül vermek için sahneye çıktığında yaptığı konuşma!
Bir yanımda, Türk Dünyası'nın medarı iftiharı tanışma, bizzat ellerini öpme şerefine nail olduğum merhum Cengiz Aytmatov' un kızı ve oğlu, diğer yanımda yüreği Türk Dünyası için çarpan, özellikle de varını yoğunu Türk Dünyası Sanatçılarını bir araya getirmeye adayan Azerbaycan'da iş adamı Sayın Yılmaz Okuklu kardeşimin Kazakistan'dan bizlerle tanıştırmaya getirdiği sanatçı, sporcu kardeşlerim...
Salon ise, Türk Dünyası'ndan sanatçıların doldurduğu dünyanın ilk onunda sayılan (İngiltere Filarmoni Orkestrası'nın beyanı) Atatürk Kültür Merkezi!
Biz, 1970'li yıllarda Azerbaycan'da, komünist Rus zulmünden kaçanların hayatını anlatan, "Güneş ne zaman doğacak" filmini oynatacak sinema salonu bulamamıştık
!
Sayın Oktay Kaynarca kardeşim ödül vermek için sahneye çağrıldı ve ödülü takdim ettikten sonra kendisinden birkaç söz söylemesi istendiğinde, "Çok güzel bir tablo, sizlerden ellerinizi kaldırıp, Doğu Türkistan'daki Uygur kardeşlerimize selam yollamanızı istiyorum" dediğinde kaybolmuş oyuncağını bulmuş çocuklar gibi, sevincimden ağladım!
İşin, en üzücü ve tehlikeli tarafı ne biliyor musunuz?
Bu ülkede, özellikle Türk Milleti, Türk İslam Medeniyeti değerlerine hakaret edenleri gören, öven, göklere çıkaranlar, bu yürekli insanı
Sayın Oktay Kaynarca'yı gördükleri halde, görmezden gelmekteler!
Hadi, onları geçtim de kendisini milli, yerli, muhafazakar, milliyetçi ifade edenler bile, gördükleri halde görmezden geliyorlar!
Korkum ne biliyor musunuz?
Sayın Bilginer ve Sayın Kaynarca'nın itibarsızlaştırılma kampanyasına tutulmaları...
Bu iki insanla, aynı ideolojiyi paylaşıyor muyum, umrumda bile değil!
Umrumda olan yüreklilikleri...!
Peki, bize düşen ne?
En kısa zamanda Sayın Haluk Bilginer'in Oyun Atölyesi Tiyatrosu 'nun önünde seyirci kuyruğunun kilometrelerce uzaması...
Sayın Oktay Kaynarca kardeşimin, sosyal medyada trend topic olması...
Hatta, bu yazımın en beğendiği bölümü ile yazıyı paylaşan üç kardeşimin, Sayın Haluk Bilginer'in Oyun Atölyesi'nden seçeceği oyunun biletleri benden...
Yorum Yazın