Aylardır, gazetelerde, televizyonlarda "Bilmem ne ödülleri dağıtıldı. Gurubumuz, bin ödül kazandı" türü haber okumadığınız gün kaldı mı?. Bu ülkede "ödül" ayağa düştü. Bugün değil, yıllar önce.. Hatta ben usturuplu bir dille yazdım da.. "Bana ödül vermeyin, gelip almam" diye..
Ama mesela okulunda birkaç ünlü görmek isteyen okullar, hemen o ünlülere, "Yılın bilmemnesi" deyip ödül veriyorlar. Firmalarının adını gazete ve TV'lerde duyurmak isteyenler, o gazete ve TV'lere bol ödül dağıttıklarında haber olacaklarını biliyorlar.
En son bir üniversite bana ödül verdiğinde, hemen herkes, "bir işi olduğu için" gelemediği ve yerine birini gönderdiği için, Tayfun Talipoğlu'nun deyişi ile biz işsiz güçsüzler gidip kendimiz almıştık da, ben o zaman 60'lı yaşlardaydım, bir teşekkür konuşması yapmış ve "Ofisimde ve odamda aldığım ödülleri koyacak yer kalmadı. Bu ödüller bana artık heyecan da vermiyor. Oysa bu ödülü, kendi yaşlarınızda bir genç gazeteciye verseniz, o meslektaşımı nasıl coştururdunuz.
Oylarınızı üne değil, gence verin" demiştim.
Ama onlar da ünlü birini görmek, ünlü bir şarkıcıyı dinlemek için oy vermeye devam ettiler. O zaman işte "Bana vermeyin, gelip almam" dedim.
Bugünkü ödül enflasyonunda kazananları kim seçmiş, nasıl seçmiş bilen yok. Oysa "Niye" seçmişi herkes biliyor ama, kazanan çoğu zaman bu komikliğe katılmamak için gidip ödülü almadığı halde, gazete ve televizyonda haberi yayınlanıyor. Amaç da zaten bu..
Asıl değerli olması gereken ödülleri ise yazan bile yok..
Mesela Sedat Simavi Ödülleri..
Çeşitli alanlarda, önce çok seçkin jüriler belirlenirdi, sonra ödüle katılmak isteyenler eserlerini yollarlardı.
Jürinin, yollanmasa da "resen" eser seçme hakkı vardı.
O ödüller, bir yerde Türk Nobel'i idi. Tıptan basına, edebiyattan bilime dek...
Sonra sahipsiz kaldı ödüller.
Dinç Bey'e adeta yalvarmıştım, milyona vuran satışlarımızla Hürriyet'le at başı giderken.. "Sedat Simavi Ödülleri'ni biz alalım, onları kendi silahları ile vuralım" diye.. Girmedi o zamanki patronum, çok sevdiğim Dinç Bilgin bu işe..
O zaman zerre kıymeti harbiyesi kalmamış, hiçbir kovulmuş, haksızlığa uğramış, sürünen gazeteciye destek olmadığı, ülke meseleleri üzerine bir "Sivil Toplum Örgütü" olarak "Tık" demediği için, on paralık değeri kalmayan, gazete ve TV'lerde adı bile geçmeyen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Sedat Simavi Ödülleri'ni sahiplendi. Ama tek haber olmadı.
Paraları yoktu ki ilan versinler.. Yarışma koşullarını ve jürileri duyursunlar.. Kıymetleri yoktu ki, "Ödül dağıtıldı" haberleri yayınlansın.. Geçen gün Doğan Ağabeyim (Hızlan) kendi köşesinde iki satırla, ödüllerden ikisini alanı yazmış. Gerisi yok..
Hey koca Sedat Simavi.. Hey bu ülkede mesleğimizi çağdaş anlamda kuran, geliştiren ve bu hale gelmemize sebep olan Büyük Adam!.
Bir vârisin bile çıkmıyor ki, "Dedemin adını bu hallere düşüremezsiniz. O bir basın anıtıdır" desin ve o Sedat Simavi adını bu çöplükten çeksin..
Bir PR'cının gayreti ve gazete gazete, kanal kanal bilerek ve seçerek dağıttığı bedava reklam ödülleri haber olurken "Sedat Simavi" ödülleri, bir vefalı yazarda iki satır sadece..
Ödülsüz kalan, ille de ödül isteyen biri var mı bu ülkede.. Kirpileri Koruma Derneği dahil.. Ben vereceğim.. "Hıncal Ödülleri.." Tamam mı?.
Bunları niye yazdım?.
Bir mail geldi bana dün.. Bir estetik uzmanı doktorumuza "Amerikan Estetik Cerrahları Derneği" 2021 Yılı "En İyi Vaka Raporu Altın Ödülü"nü vermiş. Onu anlatıyor, kazanan doktorumuz.
"Nasılsa haber olmaz ama estetik cerrahinin, yakın dostları sayesinde yıllardır estetik cerrahinin içinde olan Hıncal Uluç ilgilenir belki" demiş herhalde..
İyi etmiş.. Bu cerrahinin kimlere nasıl muhteşem dokunduğunu, kimleri de tornadan çıkmış gibi birbirlerine benzetip suratlarına bakılmaz hale getirdiğini iyi bilirim. Dünya literatürüne geçenleri de var. Kasapları da.. O kasaplar yüzünden çok ama nasıl çok sevdiğimi herkesin bildiği bazı sanatçı arkadaşlarımın şimdi leş suratlarına bakamıyor, bakamadığım için de onlardan kaçıyorum..
Bu yüzden Dr. Bülent Bağcı'nın ödül haberini veren mailini yayınlıyorum. Değerli, gerçek bir ödül olduğu için hiçbir medya kurumunun itibar etmediği ödülü haber veren maili..
*
Merhaba Hıncal Bey,
Yalnız ve güzel ülkemizin bu karmaşık gündemi arasında sizi sevindireceğini umduğum önemli bir gelişmeyi paylaşmak istiyorum.
Her yıl American Society of Plastic Surgeons (ASPS) tarafından organize edilen, plastik cerrahi alanında en yüksek impact (etki) faktöre sahip olan ve alanının en prestijli bilimsel dergisi olarak kabul edilen PRS Journal ve PRS Global Open tarafından verilen "Best Case Report Gold Award/En İyi Vaka Raporu Altın Ödülü"ne bu yıl ben layık görüldüm.
Yazmış olduğum bilimsel makale, orta-yüz bölgesindeki hacim kayıplarının dolgu enjeksiyonu ile restorasyonuna dair yeni bir yaklaşımı içermekteydi.
Bu ödülün takdimi için 30 Ekim 2021 tarihinde Atlanta'da düzenlenen "Plastic Surgery The Meeting" kongresine davet edildim.
Birkaç ay önce Newsweek (ABD) dergisi tarafından Amerika'nın en iyi plastik cerrahı seçilen ve bilim dünyası tarafından yaşayan en büyük plastik cerrah olarak kabul edilen Prof. Rod Rohrich'in elinden aldım bu ödülü.
Ülkesini ancak bilimin kurtaracağına inanan sizin gibi pek çok vatanperver insanımızın umutlarını canlı tutması ve genç meslektaşlarım için ilham kaynağı olması amacıyla bu haberi sizinle paylaşmak istedim.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim... Sevgilerimle Uzm. Dr. Bülent Bağcı (Dermatolog) estetikkozmetik@gmail.com
*
Herkese haksızlık etmeyelim. İki çok değerli insan, çok değerli ödüller aldılar. Onları hafta içinde ayrı yazacağım.
***
KISA KISA 'PAZAR'LIK NOTLAR...
Kafamda öyle çok konu var ki, gazeteyi doldursam bitmez. Tonla konu, gündem hızla geliştiği için, çöpe gidiyor, üzülüyorum. Bu pazar bir çare buldum.
Tüm aldığım notları kısa kısa yazacağım.. Yazdığım kadar, sayfaya girebildiği kadar..
İyi pazarlar benim sevgili okurlarım..
*
Kulüp diye harika bir dizi oynadı Netflix'te.. Bir gecede değil, bitmesin diye sindire sindire izledim. Seyreden herkes yeterince övdü.
Gazeteler göklere çıkarma yarışına girdi.
Ekleyecek bir şeyim yok onlara.. Ama asıl "Büyük bir iş" başardı..
"Yahudi" lafını konuşma ve yazı dilimize geri getirdi.. Bu laf uzun zamandır, sanki gizli anlaşma yapılmış gibi yasaklanmıştı bize..
"Yahudi" demiyorduk. "Musevi" olmuştu Türkçe adları.. Neden?.
Çingenelere neden "Roman" diyorsak ayni sebepten. Irkçı kafalara göre, Yahudi alçaltıcı, aşağılayıcı bir laftı. Oysa çok önemli Yahudi kardeşlerimiz vardı. Onlar için hakaret sözcüğü "Yahudi"yi kullanamazdık. Musevi lafını icat ettik..
Ama Yahudi kardeşlerimizin bu ülkede kendilerine ısrarla ve inatla "Türk Yahudileri" dediklerine hiç bakmadık. Dünyada "Musevi" değil, "Yahudi" diasporası olduğuna da bakmadık..
Nazi kamplarında Musevilerin değil, Yahudilerin fırınlandığına da bakmadık..
İşte size Türk Yahudilerinin çıkardıkları Şalom Gazetesi'nden bir başlık..
"Kulüp'te Rol Alan Türk Yahudi Toplumu Üyeleri.." Demek ki neymiş, dostlar..
Musevi diye bir şey yokmuş.. Yahudi varmış..
Nuh'un oğlu Sam'dan gelen Sami soyundan insanlar Yahudiler.. Ayni Sami soyundan gelen öteki millet kim peki?. Araplar..
İnanılır gibi değil, di mi?. Ama gerçek..
Darısı, bizim ırkçı kafamıza takılıp, asıllarını inkâr eden Çingene kardeşlerime.. O bambaşka anlama gelen Roman sizi tanımlar mı?.
Her Çingene Roman'dır, tamam.. Ama her Roman Çingene değildir. Çingeneler, inanılmaz bir aşk hikâyesi sonunda Hindistan'ı terk eden bir Roman koluna verilen isimdir.
Evlenmelerine izin verilmediği için ülkelerini terk edip taraftarları ile Mısır'a giden prens ve prenses Çen ve Gan, sonradan Çingan, bizde Çingene olanların güzel hikâyesine insan nasıl "aşağılama" diye bakar?. Mısır'dan Avrupa'ya yayılan o özgür, o müzik, dans ve keyif içinde yaşayan, üstün ırk aslında onlar, ille de ırkçılık yapacaksak!.
Niye İspanyol, Macar Çingeneleri kendilerine "Roman" demezler ve dedirtmezler, Macar Zigan'ı niye bize gelince Çingene diye aşağılanıyor ki?.
*
Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, "Tarihte ilk defa İspanya'dan fazla turist aldık" demiş.
Güzel, güzel de, rakamlar ne?. İspanyollar mı gerilemiş, biz mi ileri gitmişiz?.
Pandeminin etkisi var mı bu işte..
En önemlisi.. İspanya'ya, İtalya'ya, Fransa'ya gidenler günde kaç para bırakıyorlar, bizde Belek, Antalya, Kemer yöresindeki harika otel ve tatil köylerine gelenler ne bırakıyor?.
Önemli olan gelen sayısı değil, adam başı bırakılan para çünkü turizmde.. Topraklarımız, denizlerimiz kelle başı hesabı ile ucuza mı kirletiliyor..
*
Posta ekinde Erkan Petekkaya röportajını okurken gözlerim yaşardı birden.. Sevgili kardeşim Nehir Erdoğan için, oynadığı Son Söz dizisini kaydedip reklamları atlayarak ve her defasında 60 dakika izleyerek seyrediyorum.
180 dakikalık dizi olur mu?. Çalışanlara da işkence. Bir haftada 3 saatlik bir film çekiyorlar.
Neyse sonra ayrı yazacağım bu konuyu.
Gözlerimi yaşartan, dizide harika bir polis tiplemesi Komiser Ömer'i yaratan Erkan Petekkaya'nın, "Gaffar Okkan'ı canlandırmak isterim" sözleri oldu. Erkan, yakından tanıdığım ve çok sevdiğim o kahraman polis şehidimiz Gaffar Okkan'ı gerçekten harika canlandırır..
Bir yapımcı, olmadı devlet desteğiyle, Gaffar Okkan filmini çekmeli.. Erkan da oynamalı..
*
Linet, Eurovision'da İsrail'i temsil etmek için oradaki seçmelere girmiş.. Eleştiriliyor..
Eurovision yarışmasından siyasal sebeplerle çekildik.
Oysa mesele kazanmak değildi. Olimpiyat gibi iyi yarışmak ve milyarlarca insana Türk'ü izletmekti.
Daha önemlisi, Türkiye seçmeleri ortaya yığınla şarkı ve şarkıcı çıkarıyordu.
Çekildik, pop müziğimiz durdu.
Linet niye İsrail'i temsil etmesin ki?..
Haber ve tartışmaları okurken aklıma Maria Rita Epik geldi. Türkiye elemelerini kazanmıştı. Yarışmaya katılacaktı. Ani bir kararla çekildik, o yıl yarışmadan.
"İzmirli kız, Müslüman olmadığı için mi yollanmadı acaba, yoksa yarışma o yıl İsrail'de olduğu için mi" sorusu herkesin aklına geldi, ama kimse yanıtlamadı.
Kazanırsan git Linet.. İsrail adına yarış..
Ben seninle gene gurur duyarım.. Alman'ın Mesut'la gurur duyduğu gibi. Maria da hâlâ içimde ukdedir.
*
Netflix'te They Fall adlı bir western izledik.. Öven övene.. Sebep filmin kalitesi, konusu, oyunculuğu falan değil. Tüm oyuncuları zenci imiş.. Bakın zenci lafını da, Çingene ve Yahudi gibi aşağılama kabul edip "siyahi" der olduk.. Neyse lafım o değil..
Bir filmi tüm oyuncuları zenci diye övmek de bir nevi ırkçılık olmuyor mu beyler.. Madem eşitiz, niye artık paylaşmıyoruz da, bu defa tersten ayrımcılık yapıyor ve o ayrımcılığı yapanı alkışlıyoruz, hele bir tartışsak..
***
PAZAR NEŞESİ
Bu pazar neşemizi Melih Aşık'ın köşesinden aldım.
O da sosyal medyadan bulmuş.
Yazının başlığı "Bitcoin!."
Fıkramız şöyle..
***
Maymunları bol olan bir köye bu maymunları satın almak için bir yabancı tüccar gelir. Maymunları, tanesini 100 dolardan satın alacağını ilan eder.
Maymunu yakalayan, 100 dolara tüccara satar.
Tüccar birkaç gün sonra maymunun tanesine 200 dolar ödeyeceğini söyler. Köylüler yine seferber olur, yakaladıkları maymunları 200 dolardan tüccara satar.
Tüccar sonraki ay yine gelir, bu defa maymun başına 500 dolar önerir.
Maymunları alır, paraları öder.
Sonraki ay tekrar geleceğini ve maymun başına bu defa 1000 dolar ödeyeceğini bildirerek tatile çıkar.
Ne var ki ortalıkta maymun kalmamıştır.
Tüccarın köyde bıraktığı adamı, kafesteki maymunları köylüye 700 dolara satmayı önerir.
Köylüler ellerindeki paraya ek olarak tefecilerden yüklü krediler de toplayıp, borç harç tüm maymunları 700 dolardan satın alırlar. Nasılsa birkaç gün sonra 1000'e satacaklar ya..
Tüccarın adamı paraları alır ve tüyer. Köylüler borçlarıyla baş başa kalırlar.
"Bitcoin işte böyle bir maymun ticareti" diyor Facebook'a bu fıkrayı koyan arkadaş.
***
LATİN SÖZLERİ
"Voluntas impudicum, non corpus facit!." "Niyet arsız yapar, beden değil!" Halk deyişi
Yorum Yazın